Vakit tam ne zaman derseniz
bilmiyorum ama 3. sezona başlamamıştık bunda eminim, çok dertlenmiştik
Zümra'yla ve mevzuyu hiç yapmadığımız şekliyle Karadayı'ya getirmiştik gene!
Böyle şeyleri pek ben sormam ama "mutlu biter mi?" diye sordum
kendisine o gece. "Bitecek, sen yeter ki üzülme" dedi. Bana 40 bölüm
önce bir masal anlattı, pembe gibi uçuk ama mutlu bir masal. Ben her türlü bunu
kabul ederim demiştim final için. Aynı bugün gibiydi yazdığı final, herkes
mutluydu. Mahir, Feride, Nazif Baba, Deniz bir tek Bahar eksikti bugün bizim
masalımızdan. Güzel bitirdik bizim masal gibi bu geceyi de. Korkular
gerçekleşmedi, bunca çekilen acıdan sonra bu final ilaç gibi geldi. Yüzler
gülüyor buruk bir hüzne rağmen.
Oh siz oturun kızlar çalışsın. Ne güzel iş Mahir!
Biraz çocuktu bu hikâyeyi
izlerken hep bir yanımız, masal sevdik, efsanelere ve böylesi güzel bir aşka
kalpten inandık. Ondan zor geldi veda ama efsanelerin unutulmaz olması tam da
bundan değil midir? Efsaneleri siz yazarsınız ama siz bitiremezsiniz. Herkes
kendi efsanesini buldu bu dizide. Onlar ölümsüz oldu, bizler ise mutlu birer
seyirci. İzlediğiniz her ne olursa olsun sizin gönlünüzün ta başköşesine
kurulmuşsa orada yeri daima hazırdır bundan sonra. Bize kattıklarıysa bu işin
kaymağı sayılır. Bu sebeple dizede emeği geçen herkesin emeğine sağlık. Bundan
sonra da bu ekibin bahtı, yolu daima açık olsun. Teşekkür ederiz her şey için.
Tam üç
sezondur Karadayı ile ilgili diyeceğim hep bir şeyler oldu. Cümlelerim bile son
defa yazıldığını biliyor gibiler. Öyle ürkek ve öyle hüzünlü. Diziyi izlediğim
ilk günden bugüne kadar yeri geldi ağladım, yeri geldi kahkahalar attım, yeri
geldi çok kızdım. Geçici oldu kızgınlıklarım, koştum yeniden sarıldım.
Sayesinde kocaman bir aile tanıdım. Kolay mı veda etmeyi bilmeyen birine
vedalaş demek şimdi? Diziyi öyle bir yere koydum ki şimdi buradan bakınca boş
kalacak o gün artık. Boynu bükük gibi görünüyor uzunca bir süre. Hüzünlüyüm ama
böylesi güzel bir hikâye izlediğim için çok mutlu bitiriyorum diziyi. Pazartesi
günümü anlamlı kılmıştı bu dizi. Ne sendromu kalmıştı günün ne de mahmurluğu.
Aşkın en olmazının aldığı hal bu. Olmaz demeden iyi düşünün...
Dönüp
bakıyorum şimdi ben fragmanı gördüğüm ilk güne. Görünce deliye dönüp gününü
iple çekiyordum. Biliyordum, nefis bir hikâye başlayacaktı. Ve Karadayı
efsanesi adalet temasıyla başladı. Salih düştü ateşe, biz de onunla birlikte o
ateşte! Feride'nin aşka tutulup kaldığı gibi biz de o aşkla tutulduk kaldık
diziye. "Ben sana mecburum" dizilerini duyuyordum birden. Feride
üzülüyor, gerçek sanıp dokunmak istiyordum o an teselli etmek için. Mahir'in
çaresizliğine kıyamayıp derdini dert edinip çözümler üretiyordum. Çünkü delice
bağlanmak bunu gerektiriyordu. Hayallerine eşlik ettim, umutsuz bir aşktan umut
ürettiğim oldu. Aşkın en olmazına vurulup, en olmazı sevmiş biri olarak hikâyeyi
çekici kılan imkânsız olmasıydı benim için. Böyle güzel bir imkânsız
görmemiştim hiç bugüne kadar. Onlar birbirine, biz onlara vurulduk. Karadayı
umut, adalet, aşk demekti bu yüzden benim için. "Ya bu aynı benim"
diye diye izledim bazı bölümleri. Bazen çok yoruldum ama mola veremedim.
Bırakamıyorum öyle kolay kolay hiçbir şeyi.
İşte size dışı seni içi beni yakan bir adam...
Ve şimdi
veda vakti. Dışı sert, içi fazla yumuşak biri oldum hep. Hüzünlenirim ama
kimseye belli etmem. İçimden kopanı bir ben bilirim, sözlerimle ifade edemem.
115 haftadır Karadayı günleri misafir gelmesin diye dualar ettim. Çok sağlam
mazeretim yoksa bölümleri hep gününde izledim. Televizyon izlemeyen bir adama
diziyi izletip "yahu Mahir ile Feride hala kavuşamadı mı?" sözünü
söylettim. Sezon finalinde evi taşımak isteyen ağabeyime mazeretler ürettim ve
diziyi izledim. En zayıf noktam olan yeğenlerim bile teyzeyi/halayı Karadayı
günü rahatsız etmemeyi öğrendiler. Böyle bir izleyiciydim, benziyorum değil mi
size? Bunların hepsi bir efsane ile oldu. Karadayı hayattır dedik hep. Geldi
hayatlarımıza en güzel yerden dokundu. İzi kalsın istiyorum ben tam da bu
yüzden.
Feride'ye göre aşk: adını bile bilmediğim bir adamla atıldığın macerada gerekirse yalın ayak koşmaktır. Yeterince sabırlı olabilirseniz sonunda adam ayakkabıları kendi eliyle giydiriyor.
Her şey
İlknur'un Mahir'e "abi aşk nasıl bir şey" diye sormasıyla başladı bu
aşkta. Mahir'in henüz bilmeden ve tatmadan "herhalde dünyanın en güzel
duygusudur" dediği "aşkın" sureti kurgu tarihinin çiftini
belirledi benim için. Canından vermeden aşkın güzelliği çıkar mıydı hiç? Ne
kadar çok kaybettiler, yitirdilerse canlarını elleri daha bir kenetlendi. Her
düştüğünde kalkan Mahir'i sevdim inatla, her umutsuz anında umuda açılan bir
kapı bekledim Feride için. Mahir olmak güzel ama "Feride kadar çok sevemez
kimse" dedim hep. Belki de ondan çok sevdik biz bu âşıkları! Vazgeçmeyip,
inadına aşkın ardına düşüp yürümeyi gösterdiği için bizlere.
75. bölüm
sonunda Mahir'in kapıyı kilitlemesiyle patlayan bomba ve o acılı süreç bu gece
Mahir'in yeniden o anahtarla kapıyı açmasıyla bitti aslında. Ardından
terkedilip, yeni bir hayata merhaba demek için kilitlemesi de devamı gibiydi.
Mahir artık üstüne zoraki giydiği ve bence büyük pişmanlık yaşadığı ateşten
gömleği cezasını bitirirken çıkardı evine öyle geldi. "Güzel günler sana
gelmez, sen onlara yürüyeceksin" sözüyle beraber Karadayı efsanesine
yakışır bir şekilde tüm kimliklerinden arınıp çocuğuna ve ailesine öyle döndü.
Çocuk babasını özlemiş, ne yapsın?
Ölmeyeceğini çoğumuz az çok
tahmin etse de herkesi mutlu etmek, bugünü mutlu hatırlamak için de gerekliydi
sanki. "İnsanlar eskir ama sevdalar eskimez" repliği benim için
gecenin en güzel sözlerinden biriydi. Hep bu tezi savundum hayatımda da. Seven
ve inanan için sevdanın son kullanma tarihi hiç olmadı, olmayacak. Mahir Feride
aşkını hayran olarak izledim çoğu vakit onlar bunca acıyı çekerken, onlarla
birlikte savruldum sanki. Boş yere geçen beş seneye hayıflanma sebebimin
başında bu vardı aslında. Deniz ve Feride'ye hasreti, özgürlükten gereksiz yere
mahrum kalışıydı dokunan. Mahir'in "Karadayı" efsanesini bitirme
çabasına bu yüzden memnun oldum. Sevdaları büyüdükçe, hayaller sığmaz oldu
artık Vezneciler'e. Her şeye rağmen doya doya bir bölüm izledik. Kalan
hayalleri, verilen sözleri bir başka bahara erteledik. Bundan sonrası bizim
hayal gücümüze kaldı.
Bize göre baba ona göre dede.
Anası kılıklı ne güzel gülüyor öyle...
Kurgu
tarihinden Mahir Feride aşkıyla birlikte bir Nazif Kara geçti. Sadece iyi bir
kundura ustası değildi!
İyi baba,
iyi eş, iyi dede, iyi esnaf, iyi komşu, iyi usta, iyi dost, iyi şiir okur!
Kucaklamaktı esas olan onun için kim olursa olsun öz-üvey, eski-yeni demeden
misal Bülent'i, Yasin'i bile kucakladı. Nazif Baba'nın Deniz'e verdiği öğütler
babasının yokluğunda can suyu verilen bir fidan gibiydi ve ne kadar gerçekti.
"Yüreğindeki özü, sevgiyi kaybetmezsen yolun hep aydınlık olur."
Nazif Baba Mahir'in yokluğunda Mahir gibi bir kocaman bir adam büyütmüş
sözleriyle, kendi muhteşem yüreğiyle.
Tüm
kötülüğün uzağında, gittikleri o güzel yerde huzur içinde hatırlayacağım ben
Karadayı'yı. Mahir'i bir baba olarak, Feride muhteşem bir eş ve anne olarak yâd
edeceğim. Ayten'in mutlu olduğu, Songül ve Osman'ın savcı ve hâkim oluşu, Nazif
Baba'nın gururla yeniden inşa olan ailesine bakışı gelecek hep son deyince
aklıma. O enfes şiirde de dediği gibi bu gece iyi halden beraat etti acılarımız
onlarla birlikte. Bize de bir miktar mutluluğu düştü bundan güzeli yok.
Bütün Karadayı ekibinin ellerine, yüreklerine sağlık olsun...
Veda olur
da teşekkür olmaz mı? İlk teşekkürüm şu anda bu satırları okuyan, adlarımızı
dahi bilmeden bizi yalnız bırakmayan siz güzel insanlara. Bıkmadan, usanmadan
okuyan, yorum yazan, fikir soran, ne yazarsak yüreklendiren güzel insanlar sağ
olun, var olun. Biraz gözlerim doluyor ama müsaade varsa birkaç özel teşekkür
edeceğim bugün...
Sevgili
MahirFerideFans ve sayesinde tanıştığım o güzel aileme. Herkese tek tek
teşekkür ederim. Sağ olun, hepiniz iyi ki varsınız.
Sevgili
dostum ve okurum Hatice Karakuş; yeri geldi yerden yere vurdu, yeri geldi
çatıştı, yeri geldi yazılanlara bayıldı ama hep doğruyu söyledi, yanımda oldu.
Teşekkür ederim hep elimi uzattığımda orada olduğun için. Dizinin tek bölümünü
dahi izlemeden beni her hafta dinleyen, yazmak için yüreklendiren ve okuyan
sevgili dostum Esra'ya çok teşekkür ederim. Türkçe konusunda biraz zorlanan ama
bizleri okumaktan vazgeçmeyen, (yabancı demiyorum) bizden biri olan tüm
arkadaşlarıma ayrıca teşekkür ederim. Ekşi Sözlük'te kendi halimizde yazarken
beni yüreklendiren ve bu çatı altında yazmamı sağlayan Ranini'ye çok teşekkür
ederim. Ufkumu açtı ve bambaşka bir dünya ile tanıştırdı beni.
Ve en son
teşekkür Zümra'ya. Karadayı ile hayatıma giren sevgili dostum Mantar Çorbası
yani Zümra sayesinde buralarda oldum ben. Bana kalsa hep bir okur olarak
kalacaktım.
Kendi
halinde yazılar yazarken birden böylesi zor ve gönül verdiğim bir diziyi
yorumlamak hiç kolay olmadı. Zaman zaman dibe vurdum, zaman zaman coşup deli
gibi mutlu oldum. Bu süreçte hep elimi tuttu, gideyim ben dediğimde küstü (evet
bunu da yaptı), arada kahkaha krizlerine soktu, arada ağlattı! İyi ki yazmama
vesile oldun, o güzel yüreğine sağlık. Ne kadar teşekkür etsem az gelecek
biliyorum ama iyi ki varsın.
Gelelim
bana; ailemde yazdığımı bilen çok az insan vardı. Annem ve babam da dâhil çoğu
kişi bilmedi, bilmeyecek de. Bilenlere destekleri için minnettarım. Sabırla
beni dinleyen, okuyan ablalarıma, tek yazımı dahi okumadan "benim kardeşim
başarır" diyen ağabeyime de ayrıca teşekkür ediyorum. Nick ile yazma
nedenimin başında rahat rahat yazma fikri vardı. Adımın bir önemi yoktu
yazarken, sizden biriydim. Artık yazmayacağımı düşündüğüm için kim bu
"Kendince" diyenlere yanıtını vereyim. Fatma Aytekin sizinle burada
olmaktan çok büyük mutluluk, huzur ve neşe duydum. Bir daha buralarda olur
muyum bilmiyorum, tek bildiğim hem Karadayı, hem de sizler benim için hep özel
olacaksınız. Bir hata, yanlış, kusur edip kırmış olma ihtimalim olmuştur belki
bilmeden. Affedin ne olur ve lütfen haklarınızı helal edin. Hepinizi önce
Allah'a, sonra sevdiklerinize emanet ediyorum. Sağlık ve mutlulukla kalın
hepiniz.