Bayram değil seyran değil Zehra Kertenkele’yi niye öptü?
Zehra'nın azıcık dip boyası mı gelmiş ne?

Kertenkele finale yaklaşırken ağır temposunu korumaya devam ediyor. Sezon başından beri beklediğimiz hareketin sezon sonunda geleceği iyice aşikar oldu. Bu bölümde Semih’in Kertenkele’nin kimliğini öğrenmesi olmasa, bir bölümden bahsetmek de imkansızdı. Bütün bir bölümü Semih’in Kertenkele’nin kimliğini öğrenmesi için izledik diyebilirim. Şampiyonlar Ligi Finali’nin reytingleri ezdiği Cumartesi akşamı Kertenkele kendine Kiraz Mevsimi’nin üzerinde, dördüncü sırada yer bulabildi.

Geçtiğimiz bölüm Zehra’nın Kertenkele’nin gittiğini görünce ardından “Kara Faruk,” diye seslenmesi ile bitmişti. Bu bölüm de kaldığı yerden devam etti. Daha önceki yazılarımda Zehra’nın “bana neden söylemedin,” şeklindeki yaklaşımının çok yersiz olduğunu, senaryoya uymadığını söylemiştim. Ona rağmen hem Zehra’nın bu tavrı, hem de Kara Faruk’u sevdiğini söylememesi, bölümün başındaki bu diyalogda seyirciyi kaybetti. Sanki Kertenkele de Zehra’nın Kara Faruk’u sevdiğini bilmiyormuş gibi davranması bölüm boyunca beni rahatsız etti. Dizi ekibinin bir merak ve belirsizlik unsuru yaratıp heyecanı son bölüme kadar koruma isteğini anlıyorum elbette. Fakat ne yazık ki daha önce çoktan belirlenmiş, bütün karakterlerin bildiği şeyler üzerinden bunu yapmak biraz eğreti duruyor.

Öpüşün, barışın yahu. Canımıza tak etti bu ayrılık.

Sevdiğini dile getiremeyen tipik Türk insanı Zehra’ya ben de çok kırgınım açıkçası. Adamın peşinde koşmasını bekle, kıskan, başka birisiyle konuşsa bile çileden çık, üzerine bütün bunlar için kız ama iş sevdiğini söylemeye gelince söyleme. Çok ayıp vallahi. Kırk kere tekrarladı adamcağız “Neden burada kalmalıyım?” diye, cevap “dedem için.” Atma Zehra, din kardeşiyiz yahu.

Kertenkele “burada kalmam için bir sebep söyle,” derken, Ünsal da Levent’i boğazlıyordu; “seni öldürmemem için bir sebep söyle,” diyerekten. Bu tarz tekrar eden temaları seviyorum aslında. İki farklı hikâyeyi bağlamak için de iyi bir araç oluyor.

Ağlama Melis :'(

Daha sonra Kertenkele’yi Yeliz’i kötü adamların elinden kurtarırken izledik. Zaten pek gözüm tutmamıştı kendisini, ortağını dolandırdığını da öğrendik. Kertenkele yine de kurtarmaya gitti elbette. Melis’in orada bulunmasını biraz garipsesem de, asansörde mahsur kalınca çok üzüldüm yahu, nasıl ağladı canım! O korkuyla ve Kertenkele’nin hayatını kurtarmasına karşılık duyduğu minnettarlıkla olacak, hiç yalan söylemeden Kertenkele’yi takip etmeye geldiğini söyledi. Yalnız Kertenkele neden yalan söylemeyi tercih etti, onu anlamadım; söylediği yalanı da beğenmedim. Azmi hocaya “meczup o, üzülmesin diye öyle dedim,” diyerek kıvırmaya çalıştı, Melis de buna inanıverdi. Oysa Kertenkele’yi ilk ele veren şey Melis’in internetten yaptığı bir arama sonucu cevabını bulduğu bir soruydu; Kertenkele bilememişti. Melis de böylelikle onun sahte imam olduğunu anlamıştı. Burada ben Melis’in yerinde olsam o kadar kolay kanmadan, o soruyu neden bilemediğinin hesabını sorardım.

Bu arada Kertenkele önüne gelene “beni bir daha görmeyeceksin,” ya da “senin karşına çıkmayacağım, bir daha görüşmeyeceğiz,” gibi laflar ediyor. Bu bölüm de Yeliz’e etti. Daha önce Zehra’ya ve Sokrat’a ve hatta Semih’e (tersten de olsa) defalarca aynı sözü etmişti. Tutamayacağını da defalarca gördük. Buna rağmen her bölüm birine bu lafı etmezse huzur bulamıyor gibi bir hava var ve açıkçası biraz sıkıldım bu sözleri tutamıyor oluşundan.

Öte yandan, belirtmek gerekir ki bu bölümdeki asansör çekimleri çok başarılıydı. Murat Onbul diziye katıldığından beri sinematografiye daha çok önem verildiğini görüyor ve seviniyorum. Her bölüm bu tarz kaliteli sahneler standart haline geldi.

Dizinin iyi kotaramadığı şeylerden biri Melis - Semih - Zehra arasındaki aşk üçgeninin dağılıp, Semih’in Betül’e aşık olma süreciydi. Semih Zehra’dan neden vazgeçti, ne zaman vazgeçti, anlamadık. Hâlâ da Betül’e aşık gibi durmuyor, ben şahsen ikna olamıyorum. Kertenkele de olamayacak ki, her bölüm yine komik diyaloglara şahit oluyoruz bu konunun üzerine. Bu bölümde Kertenkele’nin “gaz mı içiyorsun gizli gizli,” ve “dövdükçe manyaklaşıyor bu,” gibi replikleri ziyadesiyle hoşuma gitti. Ayrıca Semih’in Betül’ün peşinden otobüse bindiği sahnedeki çekimler ve diyaloglar da çok hoştu.

El kol hareketi yapacağına şu raporu al da bir nefes alalım Kenan bey!

Her bölüm Kenan’ın aklı gidecek mi diye içimiz içimizi yiyor. Uyuz doktor bu bölüm de vermedi raporu ve hafıza testi dediği şeyin saçma sapan sorulardan oluştuğunu gördük. Sanki sorular bana soruluyormuşçasına ben de hafızamı yokladım, vallahi ben de hiçbirini bilemedim. İlkokul öğretmenimin adı 5 dakika sonra aklıma geldi. İlk cep telefonu numaram yok, ben de hep aynı numarayı kullanıyorum. Askerlik arkadaşım olmadı ama Kenan 25 yıl evvel yapmış olsa askerliğini, benim de o dönemde ilkokul arkadaşlarım vardı, beş yıl beraber okumamıza rağmen birçoğunun adını zar zor hatırlıyorum. Hele dün akşam yemekte ne yediğimi hiç bilmiyorum, zira onca işimin arasında 10 dakikalık bir sürede ne varsa yiyip işime devam ediyorum. Sanırım hafızam hiç stabil değil! Kenan’ın işi çok zor vallahi. Yine de doktora o silahı çekince en azından adamlarına vurdurur sandım ama olmadı. Mafyacılık bitmiş memlekette.

Malikaneye iyiden iyiye yerleşen Cansu ablanın Tülin ile olan laf dalaşlarını izlemek hoşuma gidiyor. Bu bölümde Tülin Kertenkele’nin cehenemin dibini boylayacağını söyleyince lafı yapıştırıp “orası sana rezerve değil miydi,” demesi izleyenleri mest etti.

Yine de her bölümde illa bir pot kırıyor olmaları moralimi bozuyor. Bu bölümde Kertenkele’nin villa açması, sonra evin sahiplerinin gelmesi filan… yahu çenenizi tutamıyorsunuz işte, niye anlatıyorsun? Cansu abla sorun çıkartmayacağına söz vermişken, genel olarak iyi de bir insana benziyorken bu kadar pot kırıyor olması mantık dışı. Komik sahneler izliyoruz, izlerken de eğleniyoruz, doğru ama bunların bir mantık çerçevesine oturmasını da temenni ederdim. Cansu abla aynı hikâyeyi pot kırmadan anlatabilecek kadar zekâ sahibi birine benziyor.

Seval ve Namık cephesinde eski aşk yeniden alevlenirken Namık’ın akıllara durgunluk verecek bir soğuk kanlılıkla Seval’e yalan söyleyip Kenan ile çalışmaya başlaması, evi de Kenan’dan alması, geçen yazımda da belirttiğim üzere içime sindiremediğim bir şeydi. Kenan da bu yüzden fırçaladı Namık’ı ama hâlâ salmadı; bu kadar doğru yola dönmüş bir mafya babasının bu koşullarda Namık’ı da azat etmesini beklerdim. Nitekim Seval de evi Namık’ın tek başına alabileceğine ihtimal vermedi tabii ki. Yani…

Kemal Sunal'ın öleceğini öğrenen belediye başkanı Rıfkı'yı canlandırdığı filmdeki gibi, Kertenkele de gideceğini anlayınca bütün taşları yerine oturtmaya karar veriyor.


Azmi Bulut sonunda şeytanın bacağını kırdı, camiye vaaz vermek üzere girişini yaptı. Şirin, eğlenceli sahnelere tanık olduk. Kenan’ın Erol’a dönüp, “bak meczup da senin gibi konuşuyor,” demesi, Hicabi’nin hocasına soru sorarken “size sormadım hocama sordum,” diye Kertenkele’yi işaret etmesi çok eğlenceliydi. Nihayetinde bu vaazın sonucu ne oldu göremedik ama, umarım hayırlı olmuştur Azmi Bulut adına.

Kertenkele mahalleden ayrılırken her şeyi yoluna koymaya kararlı gibi duruyor. Öte yandan bölümün başından beri “gideceğim, gideceğim” diye tutturması ve fakat nereye gideceğine, ne yapacağına dair hiçbir bilgiye haiz olmamamız kaypak siyasetçilerin göz boyama vaatlerine benziyordu. Nihayetinde Sokrat gidemeden yakaladı işte. 90’ların unutulmaz çizgi filmlerinden hatırladığımız Gerçek Kötüler gibi adam. Hiç akarı kokarı yok, kurnaz, zeki, tam bir Gerçek Kötü. Yine de Kertenkele’ye Ünsal’ı kurtarmak için bir şans daha vermesine anlam veremedim. Sanırım bu kötüler biraz ruh hastası oluyor, üstünlük kurduklarını anlayınca artık acı çektirmeye geliyor iş ve yavaş yavaş, acı çektire çektire öldürmek istiyorlar. Tabii ki Kertenkele yine süpermenlik görevini başarıyla yerine getirdi, Ünsal’ı çok kesin bir ölümden kurtardı. Sezon sonunda Ünsal ve Kertenkele’nin birlikte çalışıp Gerçek Kötü Sokrat’ı yakalayacağını hayal etmek hiç de zor değil.

Bölümün sonuna doğru nihayet Zehra ile Kertenkele arasında bir pozitif elektrik görebildik. Bayram değil, seyran değil, Zehra kendine engel olamayıp Kertenkele’yi öpüverdi. Ardından ikisinin de buna şüpheyle yaklaşması çok şirin olsa da, yani 30 bölüm oldu yahu, artık bir şeyler olsun! Yorulduk, izleyiciler olarak.

Kahraman Kertenkele Ünsal'ı bir kez daha gözünü kırpmadan kurtarıyor!

Ve en sonunda Kertenkele hastanede Ünsal’ı ve aileyi Sokrat’ın adamlarından korurken Semih aylardır aradığı sorunun cevabını buldu: Ziya hoca kim?

Semih’i tanıyorsak, bu bilgiyi Kertenkele’yi köşeye sıkıştırmak için kullanacağından da emin olabiliriz. Sezonun bitmesine üç bölüm kalmışken, önümüzdeki bölüm heyecanın biraz daha artmasını bekliyorum. Semih Kertenkele’yi Betül’e söylemekle tehdit edebilir. Ünsal Kertenkele’yi işaret etti bölüm tam biterken ama, “beni vurdu” manasında değil “beni kurtardı” manasında olduğunu düşünüyorum. Kertenkele nihayetinde bir komedi dizisi, bir aile dizisi, ve sektörü kanserli hücreler gibi sarmış entrika, hırs, vahşet ve kötülük dolu dizilerden çok büyük bir farkla ayrılıyor. Umarım reyting uğruna acıklı senaryolar, sonu kötü biten senaryolar tercih edilmez. Gelecek hafta 33. bölümün ardından görüşmek üzere, hoşça kalın!

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER