Kurdoğlu’nun olmadığı bir obaya uyanmak kim bilir ne kadar
güzeldir? Fakat vakit, keyif vakti değil. Ona daha var. Önce bir Amanos’u
fethetmek lazım. Gayet güzel planlar yapıldı ama daha dün obaya resmen ihanet
etmiş alplere bu kadar çabuk güvenmelerini yadırgadım. Kurdoğlu’nun hain olduğunun
ispatlanmasının hiçbir önemi yok. Yarın önlerine bir kese altın atacak bir
diğerinin peşinden gitmeyeceklerinden nasıl emin olabiliriz? Dizinin Alpler ile
bizi barıştırması gerekiyor.
4-4-2 taktiğiyle saldıracağız arkadaşlar. Topu kapan Ertuğrul'a atsın.
Tabii tek başına plan yapmak yetmiyor. Bir de hazırlık
evresi var. Oba son derece hareketliydi. İkili ilişkiler ise gaza ateşiyle
sımsıcak oldu. Arabi Hazretleri, Ertuğrul’a özel cevşen hazırlamış. Kıskandım
doğrusu. Ertuğrul falan fark etmez. Arabi Hazretleri kime ne veriyorsa, ben de isterim.
Dua dahil... Konu hazır duadan açılmışken Arabi Hazretleri'nin Kayı Duası da
enfesti. Öyle bir dua aldı ki Kayılar hani benim sülalem alsa biz de bu günden
başlar, en fazla bir nesile devlet kurarız. Nitekim Kayılar kurdu. Bir başka
güzel şey de Halime Sultan’ın Ertuğrul’a vedasıydı. Ertuğrul’un ‘gazi’lik unvanı meğer Halime’nin kabul olan duasıymış.
Deli Demir’in Kürşat hikayesini keyifle dinledik. Onun
anlatış tarzı muazzam ama zaten Kürşat öyle bir destan ki başka bir şeye gerek
duymadan da kendini satardı. Türk tarihinde en sevdiğim destandır. Hatta Dünya’nın
bilmemesi bence büyük bir kayıp. Şahane bir dev prodüksiyonlu Hollywood filmi
olurdu. Yönetmenini de söyleyeyim. Quentin Tarantino...
Ne olacak bu Selcan’ın hali? Kardeşinin derdi bitti onun
derdi başladı. Bunlar iki bacı bana gam olmaya gelmişler. Bölüm boyunca herkes
iteledi hatunu. Tamam kötüydü. Hatta öyle anlar oldu ki Süleyman Şah boynunu
vurdursa içimiz soğurdu ama kendine göre haklı bir motivesi vardı. Kırk kötü de
olsa baba, babadır arkadaş. Baba’dan geçilmez. Hele anadan geçilmesi teklif
dahi edilemez. Ayrıca bir düşünün bakalım her şeyi mükemmel mi yaptınız
geçmişte? Kimse mükemmel değil. Hayme Ana sen evlat bellemiş sevmişsin,
Gündoğdu sen hatun bellemiş sevmişsin. Tamam sizi çok kırdı ama bu kadar da
itilmez ki canım... Ne oldu sonunda? Belli ki Selcan gebe! Hadi şimdi ayıklayın
pirincin taşını...
Ümüğünüze çökmeye geldim!
Vakit tamam, sefere çıkıyorum!
Bütün kötülüklerin en kötüsüne.
Koşulsuz bir imanı seçiyorum,
Doymadım inan kanmadım nefsime...
Dörtlükten de anlaşılacağı üzere nihayet kaleyi kuşattık. Az
değil, 23 bölümdür bu anı bekliyoruz. Süleyman Şah’la, Bamsı’yla, Doğan’la,
Turgut’la, Ertuğrul’la bu kalenin kapısına dayanmak dizideki en büyük rüyamızdı.
Tabii Titus tutuştu. Her ne kadar renk vermese de ne yapacağını bilemediği her
halinden belliydi. Kladyus gerçekten müthiş bir karakter. “Casus kim?” sorusunu
Titus’a sordu ki en kısa yoldan kendisini en az şüphelenilecek adam konumuna getirmiş
oldu.
Şampiyonluk yakın, meşaleleri yakın!
Kale kapısına dayanır dayanmaz Deli Demir çalışmalara
başladı. Açıkçası bu sahnelere bayıldım. Izgaraları kestikten sonra içeride
attıkları her adım gerilim doluydu. Bubi tuzakları bekliyordum. Hatta bir kaç
alpi orada şehit vereceğimizi düşünüyordum ama olmadı. Ekip o tür bir zahmete
girmeden, sadece onun riskini hissettirerek gerim gerim gerilmemizi sağladı.
Geçidin kapalı olduğunu görünce de rahatladım doğrusu. Zira olası bir pusudan
kurtulmuş olduk.
Kladyus içeriden çalışmaya devam ediyordu. Kaleden haber
çıkmaması için güvercinleri salmak ne kadar akıllıca ise gece vakti meşale ile
haber göndermek de bir o kadar saçmaydı ve bu saçmalık hayatına mal oldu. Titus
ne kadar şüphelense de Kladyus’un yırtacağını düşünüyordum zira seyirciler
olarak onu çok sevmiştik. Ayrıca halen kayıp Sungur Alp için onu çok
yakıştırmıştık. Kladyus’un ihaneti o kadar hızlı çözüldü ve sonuca ulaştı ki
hepimizi gafil avladı.
Ne dedi Titus ne dedi?? Sevgilisi var mıymış?
Hepsini geçtim. Hadi Kladyus’a kıymaya karar verdiniz. Bunu
neden bu kadar kolay yaptınız? Kladyus ki yaralı haliyle hem Doğan’a hem de Bamsı’ya
yenilmemiş, Ertuğrul’u da sağlam savuşturmuştu. Ertuğrul ile Titus ise birbirine
üstünlük kuramamıştı. Hal böyleyken 3-4 harekette Kladyus’un Titus’a yenilmesini
kabul etmek mümkün değil. Kavga dışarı taşabilir, çok daha uzayabilirdi.
Genelde böyle şeyleri eleştirmem ama bu sahneye gerçekten takıldım. Reshad
Strik’in yolu açık olsun. Umarım onu Hollywood’da da Amerikan dizi sektöründe
de uzun uzun izleme fırsatı buluruz.
Ertuğrul ve Titus’un kale önündeki ilk görüşmesi gerilim
doluydu fakat ikincisinin yanında romantik komedi gibi kaldı. Burada Ertuğrul’un
tapınakçıdan ele geçirdiği mesajı Titus’un önüne atması yanlış bir stratejiydi.
Her ne kadar düşman karşısında psikolojik üstünlük için atılmış bir adım olsa
da beklenen ama bir türlü gelmeyen bir umut ve zamanla sinecek terk edilmişlik
hissi daha doğru bir strateji olurdu. Zira kartları açık oynamak kimseyi zafere
yaklaştırmaz. Nitekim Ertuğrul’un psikolojik üstünlüğü kazanma hamlesini Titus,
Kladyus’un cesediyle savuşturdu.
Her yol tükenmişken senaristlerin Kardinal vasıtasıyla
çözümü getirmeleri güzel oldu. Korku nelere kadir... Koşa koşa düşmanına
gidiyorsun. Nitekim Yiğit’in bıraktığı izle Kardinal Gündoğdu’ya kısmet oldu. O
sahnede Gündoğdu’nun Kardinal’in boynundaki haçı pusatıyla çıkartması eminim
içinde zehirli bir şeyler olabileceği düşüncesindendi. Aman yanlış
anlaşılmasın. Bölüm boyunca Kardinal ve Titus, biri haçını diğeri de kılıcının
kabzasını oldukça manidar şekilde tutup durdular. Mesajı oradan aldık.
Dizi dizi inciyim Tituslukta birinciyim.
Ertuğrul ne yapacağını bilemez halde öylece kalakalmışken
çözüm Gündoğdu’dan geldi. Hem Yiğit’in kaleden bu kadar kolayca kurtulması hem
de sadece Titus ve Petruggio’nun bildiği ikinci dehlizin yerini öğrenmiş
olmaları kuşatmayı bayram yerine çevirdi. Artık yolu biliyorlardı ve geriye
sadece pusatların kınlarından çıkması kaldı. Aslında burada da çözüm Ertuğrul’la
gelirdi ama kuşatma telaşından sanırım büyük resmi göremedi. Elinde kuşatmaya
rağmen kaleden çıkabilmiş şövalyeler vardı. Pek ala birini bir müddet
hırpalayarak geçidin yerini öğrenebilirdi. Gündoğdu sadece süreci hızlandırdı.
Üç gün sonra değil de hemen o gün fetih gerçekleşmiş oldu.
İkinci dehliz gezintisi birincisinden çok daha gerilimli
oldu. Tabi bunun en büyük sebebi Ertuğrul’un en önde gidiyor olmasıydı. Bir
diğer sebep ise Titus’un zekasıydı. Sıradan bir komutan dahi habercileri
yakalanmışken pek ala Kardinal'in de yakalanabileceğini düşünüp ikinci dehlize
güvenlik önlemi aldırırdı. Bu yüzden Ertuğrul kale avlusuna çıkana kadar büyük
tedirginlik yaşadım. Avluya adımını attığı anda zaten kale düşmüş oldu.
Dört Dünya Kupası gördüm böyle fetih görmedim arkadaş.
Fethin bu kadar kolay olmasını eminim Süleyman Şah dahi
beklememiştir. Atıyla içeri girişi çok görkemliydi de keşke alan daha uzun
olsaydı. Şöyle heybetli heybetli atıyla zafer yürüyüşünü görebilseydik. At iki
adım attı hoop avlu bitti. Olsun! Fetihi görebildi ya gerisi önemli değil. Amanos’un fethinin her anı benim için tedirginlikle
geçse de keyif doluydu. Resmen bir devir kapandı. Amanos, bir grup keçi kokulu
çoban karşısında üç gün dahi direnemedi. Tabii bunda Titus’un inanılmaz
katkısını unutmamak gerek. İddia ediyorum sağlıklı bir Petruggio ikinci dehlize
mutlaka önlem alırdı.
Diriliş ‘Ertuğrul’ 24. Bölüm başından sonuna çok güzeldi.
25. Bölüm’de bizi neler bekliyor tahmin dahi edemiyorum. Yepyeni bir sayfa
açılıyor. Boş bir sayfa için ilk cümle kadar heyecanlı hiç bir şey yoktur.
Haftaya görüşürüz.
Hangi Survivor karakterisin? Testi çöz öğren!