113. bölümde yavaş yavaş
çözülen buzul gibiydi olaylar. Erimeye maruz kalıp parça parça kopuyorlar
finale doğru. Ama kafamda tek soru var; ölüm adalet midir? Bazıları için
değildir dediğinizi duyar gibiyim. Öyle olsa biz hâlâ "Mehmet Saim'in
ölümünü" konuşmazdık. Karadayı’da
bu konuya dâhil edilebilecek çok kişi kalmadı elimizde maalesef, sadece Turgut
var. Belgin'i ve Adnan'ı saymıyorum, onlar bu kategoride değiller. Bugün
bölümde ısrarla vurgulanan "olayları başlatan" da değiller. Peki,
ölüm "birkaç defa zorla deneyip" en sonunda gördüğümüz üzere bir
öfkenin patlaması neticesinde gelmesi beklenen bir kader midir? Mahir bunu bir
defa yaşadı, o tetik elbette çekilmeyecek! Mahir Turgut'un büyük
"gazına" gelip o tetiği çekmez, hele ki hala Seyit'in ölümünün
ağırlığı üstünde dururken, kardeşine öldürmemin ne kadar ağır bir yük olduğunu
böylesi güzel anlatmışken. Çekerse Turgut'tan bir farkı kalmayacağını da iyi
bilerek yapmayacaktır.
Hızlı,
bol aksiyonlu bir bölüm oldu. Bölüm sonunda Mahir büyük ısrar üzerine Turgut'un
kafasına silahı dayadı, Belgin kaçmasına mani olmak isteyen Feride'ye bıçak
çekti, Ayten Necdet'in tehdidi neticesinde o güzel bebeği de alıp İzmir'e
gitmeye karar verdi. Selim öldü, Orhan kolundan vuruldu, Adnan yaralı! Seyis
İlknur'a aba altından sopayı gösterip "bu âlemde boşanmak yok"
diyerek boşanmayacağını açık açık söyledi. Bugün olayların kısa özeti
buydu.
Mahir: Hadi seni vurdum diyelim, teslim olacağımı nereden çıkardın? Belki de Feride'yi alıp kaçacağım.Turgut: Nasıl ya? Ben bunu nasıl hiç hesaba katmadım?
Biz
finale iki kala hâlâ "Mahir ve Feride" için adaleti arayaduralım,
olaylar iyice kördüğüm haline geldi. Kördüğüm iyidir aslında en tanıyıp, bildiğiniz
yeridir ipin. Elinizin neresini acıtacağını iyi bilirsiniz tuttuğunuzda ama
ipteki yerini hiç unutmazsınız. Onu çözmek ne kadar zorsa, oradan ötesi bir o
kadar kolaydır. Dizinin kördüğümü benim için Mehmet Saim'di. Eh Mehmet Saim
olmadığına göre Turgut tek suçludur gözümüzde! (Tüm ihale sana kaldı Turgut
üzgünüm, bizimle değilsin artık sevimli kötü.) Her şeyin başlamasının
sebebinin Turgut olduğu fikrinde hepimiz hemfikiriz. Lakin tüm suç
kendisine ait değildir. Bugün birkaç defa duyduğumuz "düğün arabasının
patlaması", "Nazif ve Safiye Annenin ölümü" ile de ilgisi yoktur
benim için. Mahir'in hayatının bir kısmını çaldığı ise kesinlikle doğrudur. Ama
ölmek için ısrarla niye Mahir'i tercih ettiğini, hatta yalvardığını ise
gerçekten anlamıyorum. Sebep Feride sanıyorum, başka bir makul sebep gelmiyor
aklıma. Kendini zorla öldürtmek için üstün çabası ise kesinlikle muazzamdı.
Bütün kirli çamaşırları döktü ortaya, hatta Ayten'i bile! Aslına bakarsanız
Turgut'un ölmek için bu kadar yalvarması boşa, zaten Mahir'in kendisini adalete
teslim etmesi demek, idamı demek! İçerde kötülük düşünecek zamanı pek
olmayacaktır. Kafası rahat olsun.
Babanı kurtarıyorsun, annen gidiyor. Karını güvenli yere bırakıyorsun, kardeşin kaçıyor. ne bitmez çilen varmış Mahir!
Ömrü
karakol-adliye arası, kaçırılanları kurtarma, son anda olaya müdahale etmekle
geçen bir Mahir izledik bugün. Tam bir süper kahraman gibiydi, sürekli koşturup
durdu. Mahir'in, parmak izi dosyasını geri almak için karakol önündeki çabası
biraz komedi unsuru olup, (parmak izi kontrol edecek kudreti de yok ya bu
Turgut'un) neden suçlarına suç eklemek yerine başka bir yol düşünemedi onu dert
edindim. Hâlbuki zeki adamdır Mahir, sahte dosyayı düşünürken onu da
halledebilirdi sanki. Orhan'ın deli hallerini bilip, öfke ve kin rüzgârından
geri durmasını sağlamak için elinden geleni yaptı. Kardeşini ikna etmeye
çalıştığı halleri takdire şayandı benim için. Kendi vicdanını anlatır gibiydi
Orhan'a ve en güzel ikinci olaydı bence bugün bölümde. Orhan'ın anlamsız
ısrarıyla Turgut'u öldürmek istemesini de anlayamadım zaten bugün.
Orhan'ın
adam öldürme işini daha önceden de yaptığını düşününce çok zor bir şey olmazdı
sanki öldürmek! Keşke bu kadar güvenmeseydi kardeşine bu konuda.
Mahir: Sevdam, seni böyle bıraktığım yerde bulunca ne kadar da güzel oluyorsun.
Dört elle sarılmak dedikleri bu olsa gerek.
Ya
gecenin olayı neydi derseniz; sadece üç dakikalık bir andan bahsedeceğim. Hani
insanın içini bir anda acıtan sözler vardır, gelip yüreğinize bir ağırlık gibi çöker
bu sözler ve duyduğunuz an birkaç saniye kendinize gelmeniz zor olur. İki
aşığın gönlünün birkaç dakika dile gelmesiydi o özel anlar. Gene hasret, gene
hüzün, gene ayrılık. Feride'nin Mahir'in göğsüne yatıp, kalbinin sesini bir
daha ne zaman duyacağını bilmeden o "ilk gün" duyduğu seste bile
huzuru bulduğunu söylemesi, Mahir'in gözündeki tek damla yaş! Uzun uzun
Feride'nin ve Mahir'in birbirine sarılıp veda eder halleri. Size de dokunmadı
mı? "İşte burası dingin bir liman, huzur sadece burada" der gibiydiler.
Hâlbuki ne kadar basit bir istek bu. Mahir haklıydı, ne sevgili oldular, ne âşık,
ne de evli. Herkes için adaletten ziyade, Mahir için adalet tecelli etseydi
keşke. Tek görevi bundan sonra Mahir'i kurtarmak haline gelen Feride'nin ise
neler yapacağını az çok kestiriyoruz. Birkaç bölümdür sıkça Mahir'in
davalarından bahsedilince sıra ona geldi diye düşünmeye başladım. Bakalım bu
anları görecek miyiz, en mühimi de bunu görmek için sadece iki bölümümüz var.
Ağlamıyor teyzesi uslu bir çocuk olacak Zeynep.
Adnan'ın
ben kimseyi öldürmem demesine Selim'in de benimle aynı tepkiyi vermesi
enteresan oldu. Birini öldürmek demek çekip vurmak mıdır sadece? Mahir'i
vursalar bu kadar kaybetmezdi bence! Adnan'ın yaşaması Mahir için mühim
olabilir. Ne dersiniz konuşur mu? Dizinin bir ritüeli olarak kötüler cephesinden
Selim'in elini kolunu sallaya sallaya gidişine ise hiç şaşırmadık. Selim'in
akıbetinden korkan Adnan Belgin'i kaçırdı bir şekilde. Belli ki Belgin kaçacak
oradan. Tabii polisler yetişemezse. Necdet'in Ayten'e "keserim
boğazını" sözü tüylerimi diken diken ediyor desem inanın. Necdet oradan
hiç çıkmasa ne tatlı olur. Yalnız Ayten demişken o güzeller güzeli bebeğe sahip
çıkan Ayten, sonunda bir kardeşi, akrabası olduğunu hatırladı bunca zaman
sonra. Neyse bu da güzel bir başlangıç onun adına.
Bir zaman
atlaması bekliyorum ben artık olayların çözüm noktasına gelmişken, zaman
daralmışken ve son kozlar oynanmışken. Madem adalet Turgut ile geliyor
yavaştan, ee bizler de ödülümüzü bekliyoruz, özgürlük ve güzel bir final adına.
Bundan daha fazla bedel ödemeyecektir artık Kara Ailesi. Hem zaten kural neydi
uslu olursak Şirinler'i bile görebilirsiniz demiştiler. Şirinler'i görmek için
vakit kalır umarım!
Hazır şirinleri görmüşken sevgili öğretmenimizin doğun günü hediyesini de verelim.
En mutlu
not; bugün Karadayı sayesinde hayatıma giren güzel insanlardan
"Meleğimizin" doğum günü. Gönlü, yüreği güzel Melek Öğretmenim iyi ki
doğdun. Senin gibi güzel yürekli öğretmenlerimiz hep olsun ki güzel
çocuklarımız da senin gibilerin ellerinde büyüsün. Nice güzel yaşlara, tüm
sevdiklerin yanı başında olarak, mutlu, huzurlu, yüzünde hep o tebessüm olarak
ve aşka dair en güzel cümlelerini kurarak.
Şirinlerin köyüne benzemese de yine de güzel köy.