Maral : En Güzel Hikayem dizisinin 10.bölüm yorumunu yazmaya
büyük bir gururla başladım. Artık benim Maral’ı ne kadar benimsediğimi
biliyorsunuz zaten. Onunla ağlayıp, onunla güldüğümü de… İşte bu gururun sebebi
de yine Maral. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen mücadelesinden vazgeçmeyen,
hayalinin peşinden giden Maral, bu bölüm göğsümün kabarmasına sebep oldu. Öte
yandan çok eğlendiğim bir bölüm olduğunu da söylemeliyim. Beni kızdıran
olaylara rağmen çok sevdim bu bölümü. Favori bölümlerim arasına girdi bile
hatta. O zaman hadi sizlerle bunun nedenlerini paylaşayım!
Şimdi geliyo tokat bak!
Maral: En Güzel Hikayem 9.bölüm sona erdiğinde, benim
düşüncem Arya’nın bu hayal kırıklığı ile tekrar gitmeye karar verecek
olmasıydı. Bir yandan üzülüyordum aslında, Maral’la birlikte iyi bir ekip
olurlar, Deniz’in de üstesinden gelirler diyordum. Ancak Arya’nın Deniz’in
lafına inanıp Maral’ı harcamasından sonra benim gözümde tüm değeri silindi.
Üstelik Maral, Arya iyi olsun diye etrafında dört dönerken… Bugüne kadar Arya’nın
yaptığı şeylere sinirlenmeden, onu anlamaya çalıştım hep. Hatta yeri geldi hak
verdim. Sorunları var, mutsuz, bu yüzden önünü göremiyor diye savundum onu.
Belki diyeceksiniz ki, giderken Maral’ın da gitmesini istedi ve onu üzdü diye
bu kadar cephe aldın… Belki de öyle. Ama esas sebebi bu kadar güçsüz olması ve
kendi çıkarları için bir insanın
hayalleriyle oynamasıdır. Hem Deniz’in “sana yardım edebilirim” cümlesi nasıl
onun aklını çeldi onu da anlamadım. Çaresizlik olsa gerek (bak hala savunuyorum
kızı yahu).
Bi tokat da benden!
Arya’nın giderken Maral’ı da yerinden edecek olması
düşüncesi benim beynimi yeyip bitirmeye başlamıştı. Maral olduğu yeri hak eden bir
kadın çünkü. Onu bu durumdan ise hiç beklemediğim biri kurtardı; Halis! (Sarp’cığım
özür dilerim ama ben bu adamı seviyorum). Arya, babasına gideceğini
söylediğinde Halis elbette ki delirdi. Taş olsa çatlar, öyle değil mi? Bir
insan bu kadar mı bencil olur? Eğer istemiyorsan orada çalışmak, en başından
verdiğin kararın arkasında durursun. Kimse seni zorlamadı, sen kendin geri geldin.
Üstelik artık Oytun için geldiğine de inanmıyorum. Benan için geldi bence! (A
bu arada Benan’ın bu bölüm neredeyse hiç olmaması kalp ben). Halis için
bardağın son damlası, Arya’nın Maral’ın da gitmesini istediği an oldu bence.
Maral’ı savundu. Kendi hayatınla ilgili devamlı değişik kararlar veriyor
olabilirsin, ama karşındaki insanın günahı suçu ne? Hele de Luna’nın başında
olmayı en çok hak eden insana yapıyorsun bunu. Neyse ki Halis bu durumu gördü.
Arya’nın dediği gibi ona inadından değil, Maral’a inandığında teklif etti o
sözleşmeyi Maral’a. Çünkü Halis çocuk değil. İnatlar, hırslar yüzünden kendi
şirketinin geleceğini asla tehlikeye atmaz. Bunu biz biliyoruz ama Arya
tanıyamamış demek babasını. Arya’cığım, Halis’in Deniz ve Canan’ı da alıp,
Maral’ın Luna’da müdür olarak kalmasını istediği kısıma sen de şahit olmalıydın
bence. Ef-sa-ney-di!
Bu bölüm yorumunda çok bahsettik belki ama sanırım Arya’ya
karşı içim bir türlü soğumuyor. Bu bölüm kabahatleri çok. Bencilliğinin
kanıtını Sarp’a gidip “ben gidiyorum babama ne istersen yap” demesiyle bir kez
daha gösterdi bence. Kendi hatasını görmeyip, babasını hatalı buldu ve böyle
bir karar aldı. O senin baban! Kızsa da, bağırsa da senden vazgeçebilir mi?
Seni silebilir mi? Hadi bu durumu böyle açık görmeye aklın ermedi, yine de
insan babasını böyle bir durumla karşı karşıya bırakıp çekip gidebilir mi?
Benim aklıma yatmıyor üzgünüm. Bitmedi bu bölüm vukuatları sağolsun. Giderayak
Sarp’ın da aklına Maral’la ilgili endişeleri bir güzel soktu (o konulara da
geleceğiz). Kim ne derse desin, ben Arya’nın başına gelenlerin Maral’ın da
başına geleceğine asla inanmıyorum. Maral ve Arya zıt karakterler. Maral çok
güçlü bir kız. En önemlisi ne istediğini biliyor… Sırf bu yüzden bile Arya’nın
yaşadıklarını yaşamaz. Öyle değil mi ama?
Döke saça balığı haftasonu yesek?
Arya’dan çok bahsettik… Bu bölüm çoğu olayın sebebiydi
çünkü. Ama artık onu bir kenara bırakıp rüya çiftimize dönmek istiyorum. Sarp
ve Maral’a. Aşklarını yansıtış şekillerini öyle seviyorum ki, onları izlerken
başka bir şey düşünemiyorum. Ben dizilerde aşklara, aşıklara kolay kolay
inanmam. Ama onlara hiç sorgusuz, sualsiz inanıyorum. Samimiyetlerini çok
seviyorum. Özellikle Maral’ın aşkını daha naif, daha sağlam buluyorum.
Hayatının en önemli kararında bile Sarp’a koşması mesela… Hayalleri bir adım
ötesinde, Luna’ya kalıcı müdür olacak ama o ilk Sarp’a koşuyor. Fikrini alıyor.
Ben Sarp’ın yerinde olsam sırf bu yüzden aklımda Maral’la ilgili en ufak bir
şüphe olmazdı. Çünkü Maral’ın yerinde başkası olsa, Luna’nın kalıcı müdür olmak
ve 15.000 tl maaş gözlerini karartabilir, rüya alemine dalabilirdi. Maral
sevinç çığlıkları attı ama çok geçmeden hemen mantığını devreye soktu ve
sağlıklı düşünmeye çalıştı. İşte tam da bu yüzden Sarp’a çok kızdım. Arya’ya
biraz biribirlerine benziyorlar bence. Çünkü Sarp’ın endişelerini her ne kadar
kendince haklı bulsam da, hayatının odak noktası haline getirip, bu düşünceyle
yatıp kalkmasını doğru bulmadım. Bencillik bunun adı. Sen sevdiğin kadına
hayallerinin peşinden giderken kalkan olmalısın, sığınak olmalısın. En önce sen
inanmalısın ona. Sen güvenmelisin. Sizin aşkınız bunu gerektirir çünkü.

Tamam ya tamam balık yiycem senlen söz.
Gerçi Sarp’a da kıyamıyorum ne yalan söyleyeyim. Bu bölüm
çocuğu dolduran dolduranaydı. Hatta dikkat ettiniz mi bilmiyorum, herkes Sarp
ve Maral’ı doldurma peşindeydi. Ama tahmin ettiğim gibi Maral bundan biraz bile
etkilenmedi. Üstelik durumunun Sarp’tan daha zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü
çok büyük bir sorumluluğun altına imza attı. Bunu yaparken karşısına uğraşması
gerekecek bir sürü insan da çıkacak. Deniz ve Alara bunların başında geliyor. (Bu
arada Alara’nın yaptığını Deniz yapabilirdi, karakter orda gereksiz olmuş
düşüncesindeydim ki, aklıma Deniz yapsa Halis’in kızabileceği geldi. Geri aldım
o yüzden). İş ve özel hayat çizgisini de korumak zorunda. Yani anlayacağınız
işi zor. Sarp’ın tek düşündüğü ise, Maral değişir mi… Haksız demiyorum. Ama
Maral bu. Sevdiklerini kaybedecekse bu işten vazgeçeceğini defalarca kanıtladı
zaten. Yani Deniz’in durmadan Sarp’a saldırışlarına, Sarp nasıl aldandı
bilemiyorum. Düşünsenize, Maral için verilecek olan “basına tanıtma” kokteyline
Maral, hem babaannesini hem de Aslı’yı çağırmıştı. Ama Deniz yine kurnazlık
yaptı ve tek kişiyi çağırabileceğini söyledi. Maral o durumda bile işin içinden
kimseyi kırmadan çıktı. Aslı’ya hediye ettiği elbiseyle gönlünü bir nebze de
olsa almış oldu. Ve hemen gitti Sarp’a sığındı kuzum. Bu kadın nasıl olur da
para pul uğruna değişebilir? Olamaz bence.

"Öpebiliyor muyuz?" by Sarp
Gelelim yorumumun sonuna bıraktığım Maral için verilen
davete. Deniz, Maral ve Sarp’ın arasında mesafe açmak için her ne kadar Sarp’ı
önce görevli sonra garson olarak çalıştırsa da kokteylde, bu durumdan
etkilenmiş olduklarını düşünmüyorum. Ya da Maral’ın güzelliği (Hazal Kaya
eşsizliği!) her şeyi gölgede bıraktı sanırım benim için. Öyle güzeldi ki… Sarp’la
yan yana olunca daha da güzel oldular. Sarp’ı o halde görünce “işte bu ya!”
diye çığlık atmadım desem inanın. Sarp’tan görmek istediğimiz hareketler
bunlar. Maral’la yan yana, her zaman biribirlerine destek olsunlar. Davete
geldiklerinde haliyle ayrılmak zorunda kaldılar ve Maral’ı Oytun karşıladı.
Oytun’un hareketlerini çok sevimli bulduğumu söylemiş miydim? Öyle zararsız ki,
çok seviyorum bu hallerini. Yalnız onu daha fazla hikayenin içinde görmek
istiyorum. Bu davette Maral’ın zor anlar yaşayacağı daha başında belliydi.
Deniz faktörü bunun en etkili sebebi. Tabii Maral’ımız da çok endişeli ve
heyecanlı olduğundan Deniz’in ekmeğine bal sürüldü. Önce ismini ve şeklini
bilmediği peynir tadımı, sonra lavaboda hakkında konuşulanları duyması,
konuşması sırasında gelen soruları cevaplayamaması ve tabii en son Alara’nın
oyunuyla sorulan İngilizce soruyu anlamaması… Ama aralarında size saymadığım en
önemlisi, Sarp’ın Arya ve Deniz’in dolduruşuna gelip, Maral’ı koruduğunu
zannedip, “belki de yapmamalısın” demesi. Böyle bir düşüncen varsa dahi, bunu
konuşmanın yeri orası değil. Sarp destek olsaydı, Maral için o an çok daha
farklı olabilirdi her şey. Mesela Maral konuşmak için kürsüye çıktığı an, ona
zaman kazandırmak için çikolata tadımı yaptırması muhteşemdi. Hepimizi
gülümsetti. Bunun devamı gelseydi tadından yenmezdi.

Vallahi keserim herkesi, kim üzüyomuş seni?!
Davette Maral’ın içine düştüğü duruma çok üzülmüş ve herkese
sinir olmuşken Makas Canan koştu yetişti imdadımıza. Demedi demeyin, Makas
Canan, Maral’ın en büyük destekçisi olacak. Maral’a yaptığı konuşmadan ben bile
çok etkilendim. Ve bu konuşma sonrası Maral’dan “kendime inanırsam gerisi sabun
köpüğü” cümlesi duymak beni çok mutlu etti. Gecenin bir saati gazeteciyi arayıp
yaptığı konuşmayı ise kaç kere izledim bilmiyorum! Maral çok daha iyi yerlere
gelecek ama bu yolda asla sevdiklerini unutmayacak bunu da yazınız kenara.
Röportajda “benim kendimden başka kaybedecek bir şeyim yok” demesinin nedeni
ise asla Sarp’ı ya da sevdiklerini unuttuğundan değil. İnadı ya da hırsından
ise hiç değil. Sarp’ın verdiği tepkiye çok kırıldığı ve hayal kırıklığına
uğradı ve bu durum onu gerçekten böyle düşünmeye itti belki… Hem Aslı da onun
canı kanı, ama alınmadı. Çünkü Maral’ı biliyor. Maral için aile demek her şey demektir.
"Demek bu kılıkta kokoreç he?" by Aslı
Yazımı bitirmeden önce
bahsetmeden duramayacağım bölümün en sevdiğim kısımlarına gelmek
istiyorum. Bunlardan ilki Taso’nun Aslı’yı nereye yemeğe götüreceğini Sarp’a
danıştığı sahneydi. Dostluklarını öyle seviyorum ki, izlemek çok eğlenceli
oluyor. Bu arada kaç haftadır Sarp ve Maral adalara gitse de romantik sahneler
izlesek diye kıvranıyorum. İster misiniz o pikniği adalarda yapsınlar? Ay hadi
inşallah! Beni çok eğlendiren diğer bir sahne ise Aslı ve Taso buluşmasıydı.
Kıza çok şık giyinmesi gerektiğini söyleyip kokoreç yemeye götürdü resmen.
Yalnız Aslı’nın da (belki ilk başta biraz laf söyledi ama azıcık) ona ayak
uydurması ve o kılıkta gidip kokoreç yemeleri, Taso’nun öyle bir ortamda şiirler
okuması şahaneydi. Az kaldı Taso ve Aslı birlikteliği başlayacak bence. Ve en
sevdiğimi sona bıraktım tabii! Eğlenceli olmaktan ziyade beni en çok etkileyen
sahnelerden dersem daha doğru olur. Nilüfer ve Sarp sahnesi. Sarp, Maral’ı
üzdüğü için son derece üzgündü ve tabii Nilüfer bunu fark etti. Anne olarak
verebileceği en güzel tavsiyeyi verdi bence. Sarp’ın tuttuğu ve delicesine
sevdiği takımından hem de. “Renkleri siyah ve beyaz. İki zıt renk. Ama bir
araya geldiklerinde çok güçlü oluyorlar. Önemli olan kalplerin bir olması
çünkü.” Nilü, bu tavsiyeyi hayatımın baş köşesine oturtuyorum. Senden devamını
da bekliyorum.
Ve son olarak, kahkaha attığım ve izlemelere doyamadığım o sahne;
"Senden çocuğum olsun istiyorum" by Halis
Haftaya Sarp ve Maral'dan piknik sahneleri izlemek dileğiyle...