“Korkaklar hileyle tuzak kurar, cesurlar yüreğiyle savaşır.”
Ceylin Erguvan Kaya
Ay Yapım’ın ve geçtiğimiz sezonun parlayan yıldızı Yargı, ikinci sezonunu 18 Eylül akşamı açtı. Açmakla kalmayıp saatte 100 km hızla ilerlemeye başladı. Aslına bakarsanız, bu sezon bölüm yorumu yapmama hususunda oldukça kararlıydım. Kararım pek işe yaramamış olacak ki şu an bu satırları okuyorsunuz. Yargı, geçtiğimiz sezonu cevaplanmayan birçok soruyla birlikte ardında bırakmıştı. “Sezona nasıl dönecekler?”, “Hikâyenin içinde oluşan çokça boşluğu toparlayabilecekler mi?” sorularıyla birçoğumuzda olduğu gibi ben de gelgitler yaşadım. Bu nedenle de kiminle Yargı hakkında konuşsam kararım netti. Ancak, aradan geçen üç buçuk ayda “Yargı Melekleri” dersine güzel çalışmış olacak ki izleyiciye seyir zevki yüksek olan bir bölüm sundu.
Cesaretinden bir can kazan*
Bölümü izlerken “Yargı is back!” dediğimi hatırlıyorum. İşte o anlarda ikinci sezon için bölüm yorumu yapmaya hazırdım. Fakat, iş yoğunluğum ve zamanlamanın çakıştığı seyahatim sebebiyle ne sezonun ilk bölümünü yorumlayabildim ne de ikinci bölümü izleyebildim. Nihayetinde kırk tilkini kuyruğunu bağlayabildim de bilgisayarın başına oturarak üçüncü bölümü yorumlamaya başladım. Yargı sezona pek çok yeni ve usta isimlerle yayına çıktı. Bu da hikâyenin renklenmesine ve bir o kadar da düğümlenmesine sebep oldu. Aynı zamanda ekibe; kalemine yıllardır tanık olduğum, yazdığı her işi izlemeye fırsat bulduğum Elif Asılkefeli Yeter’in dahil olduğunu duymam da kararımı etkileyen faktörlerden biriydi. Her ne kadar ana kumanda Sema Ergenekon’da olsa bile ekibe ve hikâyeye farklı bakış açısının dahil edilmesi, Yargı’nın hikâye sağlığı açısından önemli bir adım olmuş. Yayınlanan üç bölüm ile birlikte Yargı, özlediğimiz hâline geri dönmeye başladı. Umarım sezon boyunca bu şekilde devam ederler.
Sezon kapanışı, hatta şu şekilde ifade edeyim; sezonun son on bölümü Yargı’nın kendi içindeki en kötü bölümleriydi. Hikâyeyi “kurtarmak” adı altında yapılan açılımlar gidişatı daha çok kısırlaştırdı. Sezon finali bölümü ise tamamen hüsran ve vasattı. Şimdi tekrar tekrar aynı konulara değinmek istemiyorum. Sezon finali bölümünü oldukça detaylandırarak sizlerle paylaşmıştım. Fakat, yazmış olmak için yazılmış bir bölümdü. 34. bölüm hikâyeye olan küskünlüğümün ve inancımın yitmesinin yegâne sebebidir. Bu sezon Yargı’dan tek beklentim; yıllar sonra “Ne kaliteli işti! Türk televizyon tarihine ve freetv’ye farklı bir bakış açısı kattı.” diyebilmek.
Yargı gerçekten son zamanların en nadide işlerinden biri oldu. Birçok ülkeye satılması ve yayınlanmasının yanı sıra, Yunanistan televizyonu ANT1’e remake yapılması için hakları satıldı. 19 Eylül’den itibaren “Pagidevmenoi” ismi ile kanalda yayınlanmaya başladı. Bu gelişmeler hem Türk yapımlarının hem de Ay Yapım’ın hanesine ekstra puanlar kazandırdı. Sema Ergenekon ve Ali Bilgin’i takdir etmeden geçmek olmazdı. Yargı’nın hikâyesinin yaratımı ve dünyasının kurulmasında ilmek ilmek emeklerini işlediler. Ali Bilgin deneysel fikirlerini bölüm içinde bizlere sunmayı seven bir yönetmen. Bu sezon farklı bir bakış açısı sunarak jenerik akışını yeniledi. Ali Bilgin’in bu yenilikçi cesareti için kendisini tebrik ederim. Doğrusunu söylemek gerekirse tasarlanış biçimini sevemedim. Bunun yanı sıra, ekibin (kanalın da olabilir) yeni bir hevesi daha ortaya çıktı. Yeni bölüme geçmeden önce “Önceki Bölümlerde Yargı’da” başlığı adı altında geçmiş bölümleri hızlandırılmış bir şekilde veriyorlar. Böyle bir hatırlatmaya neden ihtiyaç duyulduğunu anlayamadım. Zaten yeni bölümden önce, bir saat kadar “özet” başlığı altında neredeyse bölümün tamamını izlemek zorunda bırakılıyoruz. İzleyici olarak bu icatlarından hiç memnun değilim. En kısa sürede bu işten vazgeçmelerini temenni ediyorum.
Nasıl kıydın Ilgaz Kaya'ya?
Sezonu, kanımızı donduran o “Nasıl öldürdün Ilgaz Kaya’yı?” sorusuyla kapatmıştık. Hâlâ final sahnesinde Toygar Işıklı’nın seslendirdiği “Ben ölürsem” şarkısı kulaklarıma dolarken tüylerim diken diken oluyor. Tüm yaz, Eren’in sorduğu soru ile Ilgaz’ın akıl almaz ölümünü düşünerek geçirdim. Ilgaz’ın deniz kenarındaki silueti gözlerimin önünden gitmedi. Sürekli olarak “Ilgaz’ı Ceylin mi öldürdü?”, “Ama, Ceylin öldüremez ki… Ceylin, Engin’i dahi öldürmemişken Ilgaz’ın canına niye kıysın?” soruları akılımın dört bir köşesini işgal edip durdu. Tüm cevapları almak için aceleci davrandığımı biliyorum. O yüzden sakince sezonu bekleyip, karşımıza çıkan olayları birleştirerek bütünü tamamlayabilirim.
Sema Hanım, sahneyi şenlendirdiniz
Delinin (katil) biri haince plan organize etmiş, içine de dört ceset ve bir çocuk atarak oyuna start vermiş. Tabii ki Sema Ergenekon, sezonu romantik komedi tadında açmayacaktı. Ondan bunu bekleyemem. Hâliyle sinirlerime ve mideme terbiye vermek durumunda kalacağım bir sezon olacağını daha ilk dakikadan öğrenmiş oldum. Sema Ergenekon’un bunu sunmakla kalmayıp, oyuna izleyiciyi de dahil ederek atılan düğümleri çözmek ve yeni düğümler oluşturmak için iştahlandığını tahmin ediyorum. Şu an hepimize çalışma koltuğunun arkasına yaslanarak baktığına eminim, ama ispat edemem.
Geçen bölümü yolda olduğumdan dolayı kaçırdım. Heyecanı ve tansiyonu yüksek bir bölüm olmuş. Yoldayken izleyenleri kıskandığımı söyleyebilirim. Yayında, herkesle birlikte izlemek benim için müthiş bir zevk veriyor. Sonrasında tek başına izlerken sıkılıyorum. Döndükten sonra “puhutv”den izlemek zorunda kaldım. Bölüm sonu yine aynı tansiyonla zirvede bırakılarak nefis bir lezzet sunmuşlar. Ilgaz’ın bulduğu not sonrasın ekip dahiyane bir fikir sunarak Ceylin’i maşa olarak kullanıyorlar. Fikir baştan yattı. Söz konusu Ceylin ise fikir baştan yattı. Çünkü Ceylin’in karşılaşacağı durum karşında aklına eseni yapacağını çok iyi tecrübe ettik. Bu konuda Ceylin’e güvenmeleri bıçak sırtında yürümek kadar tehlikeli olmuş.
Gülümseyin. Bir oyunun içindesiniz!
Otelin lobisinde BİN tane çalışan olmasına rağmen diğer misafirlerin Ceylin’den fotoğraf çekmesini istemeleri bana anlamsız geldi. Bence bu da oyunun bir parçası. Yani kim fotoğraflarını çeken kişiyle selfie yapmak ister? Fotoğrafı çektiği için teşekkür edersin ve biter. Ceylin’i oyalamak için yapıldığını düşünüyorum. Bu oyunu her kim kurguluyorsa kesinlikle Mahşerin dört tatlısından (Yargı Melekleri, selamınızı aldım) on adım önde olduğunu kabul edelim. Tuzağa düşecekleri belliydi. Hem bıçağı geri aldılar hem de oyuncak gibi iki savcı, polis ve avukatı oynatıyorlar. Ceylin deseniz dünden hırsız – polisçilik oynamaya meyilli. Engin olayıyla akıllanır diye düşündük, fakat anladığım kadarıyla pek akıllanmışa benzemiyor. Katili bulmak adına arızalı asansöre binip aşağıya düşecekti. Oyuna zamanında uyandılar da bir şekilde Ceylin kurtuldu.
*Çiğdem Erken