Geçtiğimiz sezon Fox ekranlarında yayımlanan “Maske Kimsin Sen?” yarışmasından sonra dizilerin bazı sahnelerinde seslerle oynama gittikçe moda olmaya başladı. Yasak Elma’nın bu haftaki bölümünde de benzer bir sahne vardı. Tamamen tesadüf olduğunu düşünüyorum. Telepatik bir enerji ile senaryo gruplarının vermek istediği gizem çakışmış. Bu ses rengini değiştirme teknolojisini kullanmaları ve yarışmadan esinlenmeleri kötü olmamış. Ama, zaman içinde her dizide duymaya başlarsam bıkkınlık getirebilir ve ilgi çekmek yerine doyuma ulaşmış olur. Yine de senarist ve yönetmenler daha iyi bilir.

Suçluyum bak çiçeğim*
 
Operasyonun sonunda yine Ceylin’in işgüzarlığı yüzünden Ilgaz’ı zıvanadan çıktı. Geçen sezonun ilk bölümlerinde olduğu gibi Savcı olarak vatandaşı fazla burnunu soktuğu için emniyette ifadesi alınmaya gönderdi. Ceylin de vatandaş olarak Savcı’nın bu kararına uymak zorunda kaldı. İçten içten ikisinin bu hâllerini özlediğimi fark ettim. Emniyetteki savcı – vatandaş kurlaşmalarıyla ilişkilerinde farklı bir boyuta ulaştıklarını düşünüyorum.


Tehlikeli bir oyunun içine düştük!
 
Yeni giren karakterlerin hiçbirini sevmedim. Nedense hepsinin bu oyuna dahil olduğunu düşünüyorum. Ama, içlerinden en çok Metin’in yerine atanan emniyet amirine kanım kaynamadı. Adam, “pisliğin tekiyim” diye bağırıyor. Derya’nın dediği gibi önemli olan emniyet sisteminin içine sızan köstebeği bulmak. Bence bu köstebek o kadar uzaklarında değil. Çok yakınlarında. Hâl ve tavırlarından anladığım kadarıyla Derya da Rafet Amir’den hoşlanmadı. Avukat çocuk Tolga’da da bir iş var. Gözüme hiç tekin görünmüyor. Birinin maşası olduğu hareketlerinden çok belli. Ceylin işi hallolsun diye çocuğu seçti, ancak çocuğun Ceylin’den alacakları daha fazla gibi geliyor. Yakında Tolga ile Ceylin’in iş birliği yaptığı ortaya çıkar. Pars’ın bildiğini geri kalan herkes de öğrenir. Gazeteci Burak da işin bir parçası. Tavırlarını hiç beğenmedim. Ukala birine benziyor. Yaptığı iş dolayısıyla da kendine özgüveni tam. Ilgaz Savcım da hoşlanmadı. Böylece oyunun piyonları yavaş yavaş toplanmaya başladı. Yalnız, Doktor Çetin olayını çözerse Damat Osman çözer. Aylin’i kaybettiğini anlayınca adamın peşine düştü. Cevval ekibimizin işini kolaylaştıracak.
 

Havyarlı kahvaltıdan kuru tosta..

Yekta’nın dokuz canlı olduğunu düşünüyorum. Adam koskoca operasyondan itirafçı olarak bir haftada sıyrıldı. Müthiş bir zekâ! Evet, yaptıklarını tasvip etmiyorum. Ancak, olaylara bakış açısı trajikomik bir hâl alıyor. Fırsatını bulduğu en ufak boşlukta keyfini sürmeyi de çok iyi biliyor. İşte hayatta bu karakterdeki kişilerle karşılaşınca (Hoş, daha önce Yekta gibi biri hiç çıkmadı. Çıksın da istemem.) insanın nutku tutuluyor.



Yalnız, Lâçin bir açıldı pir açıldı. Kadına bildiğin sihirli değnek değdi. Yekta’nın himayesinden sıyrılınca silkelendi, kendine geldi. Öyle ki Yekta’yı bile çileden çıkardı. Lâçin’in evden çıkmasına karşı uyarılarını hafife aldı. Yekta, alarm çalarken bile duvardaki tabloyu düşünüp alabilecek kapasitede bir insan. Unuttu küçük bir ayrıntı var. Lâçin, kedinin fareyle oynadığı gibi Yekta ile oynadı. Duvardaki tabloyu da sahtesiyle değiştirecek kadar akıllı bir kadın.


Acı..
 
Metin’in havaalanında Neva’yı gördüğünü Pars’a söylemesi üzerine detayları öğrenmek bir ağabey olarak hakkıydı. Hikâye itibariyle Neva’nın bulunmasının üzerinden bir ya da bilemediniz iki gün geçmiş olması gerekiyor. Kaldı ki Neva daha gömülmedi bile. O nedenle Metin’in bilmemesine şaşırmadım. Soruşturmanın seyri dolayısıyla da söylenmesi etik olmazdı. Hoş, Yargı’da etik kurallara bir tek Ilgaz uyuyor ya neyse… Ağabey olarak Pars’ın acısının tarifi olamaz. İçindeki öfke, sinir, enkaz anlatılacak gibi değildir. Son üç bölümdeki performansı dolayısıyla Mehmet Yılmaz Ak’ın bir kez daha oyununa sağlık. Özellikle 35. bölümdeki performansı hâlâ gözümün önünden gitmiyorken söylemeden geçmem olmazdı.


Bu üçlüyü daha çok göreceğiz
 
Yekta’nın çıkmadığı köstebek deliği kalmadı. Yekta’nın sabit adresini bulmak için gidilecek yegâne adresin Merdan olması şaşırtmadı. Henüz namı kadar hünerlerini göremesek de gereken zamanda işe yarayacak bilgiler veriyor.  Fakat, ifadesinde de anlattığı gibi tüm derdi Brütüs Cüneyt’e kaptırdığı parayı geri almak. Neva’nın ölümünde parmağı olduğunu düşünmüyorum. Zaten Yekta ile aralarında ikinci buluşma da gerçekleşmemiş. Şam şeytanı, ifade bahanesiyle karnını da doyurdu. Hey gidi hey! Yekta Tilmen emniyetin ucuz tostunu öğün olarak yiyecek deseler katiyen inanmazdım. Bu sürünmeleri çok sürmez. Kısa sürede yine eski şatafatlı yaşantısına geri dönecektir.


Sevmek suçsa suçluyum*
 
Asansörde yaşanan gelişmelerden sonra Ilgaz’ın henüz olayı kapattığını düşünmüyordum. Nitekim de eve geldiklerinde eteklerindeki taşı döktü. Çünkü Ceylin’in hâlâ her şeyi normalleştirmesine inanamıyor. Ceylin henüz durumun ciddiyetini kavramadı. Engin’de neredeyse ölüyordu. O yetmedi katil zanlısı olarak yargılandığını da unuttu. Evet, Ceylin’in doğasında bu var. Ama, artık Ceylin sadece kendinden sorumlu değil. Hâlâ evlilik kurumunun ciddiyetini kavramış değil. Geçti, bitti. Ölmedim. Onun için sonrası var. Yine de Ilgaz, tüm sinirine rağmen Ceylin’in alelade bir şekilde çıkardığı ayakkabıları yerleştirecek kadar da onu düşünüyor. 


En büyük suçlu benim!*

Çıldırmakta çok haklı. Az önce de dediğim gibi Ceylin artık tek tabanca değil. Bir kocası ve evliliği var. Ceylin, ne kadar Ilgaz’dan sorumluysa Ilgaz da bir o kadar Ceylin’den sorumlu. Evlilik böyle bir varlık. Ilgaz, “Seninle bir ömür yaşamak istiyorum. Çocuklarımız olsun istiyorum.” diyerek ne güzel söyledi? İnsan sevdiği için korkar. Saçının teline zarar gelsin istemez. Ilgaz da sevdiği, âşık olduğu kadın için gözünü dahi kırpmaz. Ancak, Ceylin bundan sonra hareket ederken iki kere düşünmesi gerekiyor. Sevdiğinin gözü arkada kalmamasın diye yapmalı. Ilgaz’ın o asansöre yetişememe ihtimali çok yüksekti. “Ama, yetiştin!” demek biraz sorumsuzca geliyor. Bunda savunulacak hiçbir mantık yok.


Dünyada daha neyin kavgasını vereyim?*

Ilgaz ve Ceylin’in aşkında en çok birbirlerini dokunamaya kıyamayacak kadar sevmelerine vurgunum. Yüreğimin en nadide köşesinde her zaman yerleri baki kalacak. Ancak, tartışmanın sabahında Ilgaz’ın, barışıp barışmadıklarını merak eden Ceylin’e verdiği cevapla hüsrana uğradım. Tabii ki evliliğin getirdiklerinden biri de cinselliktir. Ama, bizler en çok Ilgaz ve Ceylin’in su şişesi metaforuna, suyun ilişkilerindeki köprüyü oluşturmasını sevmedik mi? Aşklarının nahif hâlleri nerede kaldı? Sema Ergenekon bu kadar özel bir aşkı tasarlarken gelinen son durum izleyici olarak beni kırdı. Özellikle Ilgaz’ın ağzından çıkanlara inanamadım. “Sana yetmedi mi?” nasıl bir sorudur öyle? Evet, günümüzde pek çok şey gibi ilişkiler, hatta aşklar bile hızlı tüketime kapılıp gidiyor. Yine de bu kadar özenle yarattığınız karakterlerin yüzeysel davranışları yaralayıcı oluyor. Büyük çaplı bir tartışmanın ardından söylenen bu ima ve sözler hakikaten olmadı. Yazdıklarıyla çelişmesi tatsız oldu.


Oyun şimdi başlıyor!

Neva’nın arabasının bulunmasıyla birlikte ölümlerin ardındaki sır perdesi de aralanmaya başlayacak. Sanırım Sema Ergenekon Netflix’te yayınlanan ve izlenmesi yüksek olan Zeytin Ağacı dizisinin bir bölümünde geçen “aile dizilimi” terapisinden etkilenmişe benziyor. Anlatmak ve Neva’nın ölümüne kadar dayanan olayı vurgulamak istediği mesajları bu şekilde verecek gibi duruyor. Ortaya çıkan deliller bunu gösteriyor. Bölüm içinde Derya’nın baktığı itiraf dosyasındaki aile de bu konuya dahil edilecek. Arabada bulunan fotoğraflar ve eşyalarla ölen kişilerin yaşı tutuyor. Mehmet Can’ın ölmemesi de şans değil bu oyunun bir parçası. Bu dosyanın ucu Ilgaz’ın öldürüldüğü güne yani 6 ay sonrasına kadar dayanacak gibi geliyor.
 
Bölümde emeği geçen herkesin gönlüne, emeğine sağlık.
 
Mortis


*Melike Şahin

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER