Gönül İşleri
ile 28 bölümdür süre gelen kâh mutlu kâh kavgalı dizi-seyirci ilişkimiz sona
erdi. Final kararını duyduğumuzdan beri, biten her ilişki sonrasında yaşanan
kızgınlık, sorgulama, kendini haklı bulma, kabullenme, özleme gibi safhalardan
geçmeye başladık. Artık bu hislerden midir nedir, dün akşamki final bölümünden
pek memnun olamadım. Baştan bu yana, zaman zaman tavan yapan “keşke”li
cümlelerimin sayısı da final bölümü için fazlaca olduğundan, bölüm hikâyesinin
üzerinden sevdiğim ayrıntılarla kısaca geçmeye karar verdim.
Beş yıl sonra mı 30 yıl önce mi?
Tibet’in son vuruşu ile
kumpasa kurban gidip, gözaltına altına alınan Kemal Komiser’in kaçıp nikâha
yetişmesine, evliliklerinin ilk dakikalarında Kemal’in kelepçelerle polislerce
götürülmesine bayıldım mesela. Saadet’in nikâhı da böyle olmalıydı.
Sonrasındaki zaman atlaması, final için gerekli bir tercih olmuş onu anladım. Ama
kızların saçı, başı, kıyafetleri neden 30 yıl öncesinin modasına gitti, “beş yıl
sonra acayip bir retro yaşayacağız” mesajı mı verildi ona takıldığımı söylemeden
edemeyeceğim.
Evli, mutlu, çocuklu, Tibet bile!
İlk bölümlerde
huysuzluklarıyla sinir eden ama sonra hemen hepimizin en sevdiklerinden biri
olan Muzaffer Amca’nın yalnız kalışı, kaçması, kızların çil yavrusu gibi başka
memleketlere dağılacak olup da bu kaçışla vazgeçip yeniden bir arada olma
kararı fikir olarak güzeldi. Gelenek olduğu üzere başlarına gelen aksilikler,
erkeklerin benzinle kafayı bulmaları gibi ayrıntılar da eğlenceliydi. Mutlu
anılar hatırlandı, biz de böylece boşlukları doldurduk. Üç kız da
evliliklerinde mutluluğu bulmuş, çoluğa çocuğa karışmış. Hatta son anda Süreyya
Hanım’la Muzaffer Amca
da yeniden baş göz edildi. Final için mutlu bir son seçilmiş olmasından herkes
memnundur sanırım.
Bölümün en sevdiğim sahnesi
ise, tıpkı ilk fragmanda olduğu gibi, piknikte söylenen Olmaz Olsun şarkısıydı. Piknikle başlayıp piknikle bitti.
Aklımızda hep böyle mutluluklarını bulaştırırken kalacaklar.
Hesaplaşma
kısmını geride bıraktım, özlemle anıp, gülümseyerek hatırlayacağım; Timuçin
Esen’in harika performansıyla hikâyeyi de sırtlayıp götürdüğü Deli Yılmaz’ı,
Selma Ergeç’i çok beğendiğim, en sevdiğim karakter olan saftirik Saadet’ciğimi,
Usta Sezai Aydın’ın eli öpülesi huysuz ve tatlı Muzaffer Amca’sını, Bennu
Yıldırımlar’ın her duygusuyla kalbimize dokundurduğu Servet’i, Sinem Kobal’ın
kendini kanıtlamada büyük bir adım daha attığı Sarı Sevda’yı, tatlı Komiser’im
Kemal’le Pamir Pekin’i, utangaç gülümsemesiyle Can Yaman’ın Bedir’ini, Kaan Yılmaz'la kılkuyruk Tibet'i, Zerrin Nişancı'yla kötülükler kraliçesi Lale Hanım'ı, Muhammed Dede'nin bitirim Nuri'sini, ayrılmış olan Gönülçelen Asrın'ımızla Fırat Çelik'i ve Alev'le Nihan Büyükağaç'ı ve diğer
tüm karakterleri…
Zengin oyuncu kadrosu ve
zaman zaman mızmızlandırsa da kalbimize yaydığı sıcaklıkla hatırlamayı tercih
edeceğim hikâyesiyle Gönül İşleri’ne
eli değen, kalbini koyan, emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.