Yargı: Kırmızı karlar yağar da...
Dünyada hiç kimseye fazla bağlanmayın, gölgeniz bile karanlık bastığında sizi terk eder.
 
Anonim (La Edri)
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. * Kırmızı kar yağdığını gördüğün hâlde “O” yapmaz demeyeceksin. Bu fâni dünyanın her türlü hâlini yaşamak insana hasıl olsa da demeyeceksin. Demeyeceksin ki yaşadığında da içine içine kırılmayacaksın. Kırılmamak için yıkmayacaksın kendini. Yıkılmadan ayakta kalmayı başaracaksın. İçindeki umut filizleri, ardındaki dağ yıkıldığında bile yeşermiş olacak. Yeşil kalacaksın ki; seni terk ettiğinde hazırlıksız yakalanmayacaksın. Öyle ki aldırış etmeden yaşamaya devam edeceksin. Hiç yaşanmamış gibi, sanki hiç yaşamamacasına…
 
Ilgaz için tüm bu sözleri söylemek isterdim. Bir gün, başka bir zaman diliminde Ilgaz’la karşılaşsaydım, yüzüne karşı tüm bu sözleri dile getirirdim. Yapma demek isterdim. Üzülmene, kırılmana, hayatının tepe taklak olmasına izin verme. Omuzlarına yüklediğin yükün içini boşaltmasına fırsat verme. Hem kendini hem de o kızın umutlarını sırf bu yüzden yıkma, derdim.
 
Bu anlatım tarzı belki bir başkasına şizofrenik gibi görünebilir. Hatta her hafta bölüm arkası yorum yazmak, kimilerine dünya saçması bile gelebilir. Ilgaz’la Ceylin’le veya diğerleriyle konuşmak, onlara öğüt vermek ya da yaptıklarından dolayı onlara karşı sinirlenmek… Mantık çerçevesinden baktığımızda aslında tüm bu saydıklarım, ruh ve beyin sağlığını sınayan unsurlar. İyiye işaret değil gibi… Bazılarına göre deli saçması işler. İşim mi yok, kurmaca bir hikâyenin peşi sıra takılıyorum? Her hafta sayfalar doluca yazıyorum. Kimine göre bu şekilde düşünülen duygular, bizler gibi bu akıntıya kapılan insanlara bir nefes boşluğu bırakıyor. Hayatın akışına kısa bir mola verip, bu kurmacanın kıyılarında ayaklarımızı çırpmamızı sağlıyor. Aslında yazıyı tasarlarken bu cümleleri kurmak hiç aklımda yoktu. Parmaklarım zihnimden ayrı çalışarak kendiliğinden yolunu bulmasıyla çıkan sözleri cümlelere taşıdı. Sanırım biraz da bölümün kasvetli havasını biraz daha yumuşatmak istedim. Zihin emredince, parmaklar da bu emre itaat ederek kendiliğinden yolunu buluyor.
 


Ilgaz her anlamda güzel bir adam. Güzellik değince akla hemen dış görünüş gelmesin. Bir insanın güzel olması; ruhunun, kalbinin ve beyninin eş zamanlı olarak çalışmasıyla birlikte her anlamada sağlam karaktere sahip olmasıdır. En azından benim bakış açım bu şekilde. Dünya üzerinde hiçbir insanın salt iyi veya kötü olduğunu asla düşünmüyorum. Herkes içinde iyiliği ve beraberinde de kötü unsurları taşıyor. Önemli olan, içindeki iyi ve kötü ayrımının farkına varabilmek. İçindekileri nasıl kullanmayı bilmesiyle alakalı olarak düşünüyorum. Ilgaz, bunun ayrımını şu ana kadar en iyi şekilde yapmaya çalışan bir karakter. İçindeki iyiyi de kötüyü de nasıl sağaltacağını çok iyi biliyor.
 
İşbu sebeple Ilgaz Kaya deyince akla hemen adalet terazisi geliyor. Karşısında her kim olursa olsun terazinin içindeki kefeleri karıştırmıyor. Bu bölüm ve geçtiğimiz bölüm olmak üzere Ilgaz, hayattaki en büyük sınavını vermeye çalıştı. Bu hayata herkesin bir geliş amacı var. Kimse sebepsiz yere var olmuyor. Alacağı ve vereceği dersleri tamamlamış bir şekilde bu fâni dünyadan gidiyor. Ardında hoş bir seda bıraktıysa ne âlâ?
 


Ceylin daha çok üzülmesin, diye iki gün daha geç öğrensin. Üzmemek için üzülmek… Daha çok yıkılacağını bilmiyormuş gibi saklamak. Ceylin iki gün daha geç öğrenmeseydi ne olurdu? Hiç düşündünüz mü? Aklınızda bu kurguyu tasarladınız mı? O ân tüm olanları, şüphe ettiklerini Ceylin’le de paylaşsalardı bu hâle gelirler miydi? Final ânındaki o tabloyu görür müydük? En güvendiklerini karşısında gördüğünde daha çok üzülmedi mi? Kâğıttan yaptığı kayıkları suyu görünce ıslanmadı mı? Üzmemek için kırmak, üzülmesin diye parçalamak onun iyiliğini düşünmek mi? Sıfırdan kurduğu hayalleriyle yeni bir gelecek inşa ederken yerle bir etmek. 

Sahi, Ceylin ev tutma işinde çok mu aceleci davrandı? Bir heves hastaneden çıkar çıkmaz emlakçıya koşması, ev bulması ve tutmasında bu kadar ısrar etmenin sırası mıydı? İçindeki boşluğu doldurmak için biraz daha beklese olmaz mıydı? Ilgaz’la her şeyi yapsaydı. İki gün daha bekleseydi. Temizliğinden, badanasına kadar her şeyi ile kendisinin ilgilenmek istemesi anlıyorum. Evin her metrekaresinde emeği olsun istiyor. Hayatta kalmak için mücadele etmek. Babasından kalan boşluğu yeni yerler ve hayatlarına yeni katılacak üyelerle tamamlamak istemesi o kadar doğal ki… Sadece çok ani. Zamansız.
 


Sürekli olarak esprisini yapıyordum, fakat bu defa gerçekten dağ gibi adam bir günde çöktü. Ilgaz öğrendiği gerçeklerin yüküyle birlikte emniyete, babası ile hesaplaşmaya geldi. Ancak, Metin Amir o gün emniyete hiç uğramamıştı. Tesadüf bu ya, Pars ve Eren de o sıra emniyetteydi. Metin’in evde bıraktığı mektubu Makbule Hala, Nevâ’ya verince Nevâ da soluğu emniyette aldı. Nitekim Nevâ’nın mektubu Ilgaz’a vermesiyle birlikte Metin’in aklından geçen plan da açıklığa kavuştu.


 
Başta oğluna yardım etmek için bu işe soyunan Metin, zaman içinde geldikleri durum ve bulundukları konum itibariyle yaptığı hatanın nerelere gelebileceğini anladı. Ama geç kaldı. Mesleki kariyerini bir kenara bırakırsak gelinen durum acı bir tablo çizmeye başlamıştı. Gelinin babasını oğlu öldürdü, kendisi delilleri yok etti. İşler sarpa sarmaya başlayınca ve Zafer’in cesedi ortaya çıkınca, akla ilk gelen çıkışı denemek istedi. Olmadı. Merdan, Metin’den önce davranıp oğlunun ne yapacağını tahmin edince silahın içinden tüm mermileri çıkarmış. Tabii bizler bu durumu Metin’in tetiğe basmasıyla birlikte öğrendik. Çok kısa bir ân aklımdan “Acaba Rus ruleti mi yapacak?” diye geçti. Sonra ardı ardına tetiğe basınca ve bir sonraki sahnede Merdan’ı kurşunlara bakarken görünce öyle olmadığını anladım.


 
Metin’in intihar sahnesi, yine kendimle çeliştiğim bir sahneydi. En azından mantıklı açıklama bulmaya çalıştım. BİN yıllık polis amiri. O silahın boş olup, olmayacağını anlamayacak mı? İnsan bu ayrıntıyı bir düşünüyor. Sonra düşünüyorum. O psikolojideki birinin kaç yıllık profesyonel olması önemli değil; “silahın boş olduğunu anlayamaz,” diyorum. Neredeyse bölüm sonuna kadar bu sahnedeki duygu karmaşasını düşündüm durdum. İlk düşündüğümü de kendi kendime çürütmüş oldum. Umarım Yargı Melekleri Metin’in o ânki psikolojisini düşünüp de bu sahnenin hikâyesini oluşturmuşlardır. Aksini düşününce ufaktan canım sıkılır gibi oluyor.

*Perihan Özcan
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER