…açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim!
Can Yücel
Canevi... Acısı bir ânda saplanır. Kalbinden değil, kalbin altından vurur. O sızı, hiç beklemediğin ânda gelip yüreğine kor misali iner. Avazın çıktığı kadar haykırmak istersin de yetmez. Zamanla yerini düğümlenen boğaza, kayıp sözlere bırakır. O çok sevdiğin, yeri geldiğinde bir vedayı bile çok görür. İşte o zaman, kaybolan yüreğinle birlikte tüm korkuların kıyıya vurur. Geriye acısı, derin bir sızı olarak kalır. Hiçbir zaman dinmeyecek olan sızı. Hep eksik, hep yarım… Tamken bile eksik bir şey kalır.

Ceylin’in hayat dayanağı, güçlü bir şekilde ayakta kalmasını sağlayan kişi babasıymış. Onun varlığının inancı ile her düştüğünde yerden dizlerini silkeleyerek kalkmıştı. Canevinden vurulacağını nereden bilirdi? Altı bölüm önce “Güvendiğin biri tarafından ihanete uğrayarak sırtından hançer yemek, insana müthiş ıstırap verir. Ruhu yaralanır, kanatları en narin yerinden kırılır. Sonra insan, kendini belli bir süre uçamaz zanneder. Çünkü tüm güveniyle sırtını o ağaca yaslamıştır…” demiştim. Ceylin’in güveni ağaca değil, kendi kanatlarındaydı. Ceylin’in bir kanadı İnci’nin ölümüyle birlikte kırılmıştı. Şimdi ise tamamen bir yaralı kuştu. İkinci kanadı babasının ölümüyle kırıldı.

Daha önceleri de Ilgaz ve Ceylin’in ilişkisi birçok sınavdan ve dönemeçten geçmişti. Bir şekilde her zorluğun, her engebenin üstesinden gelmeye çalıştılar. Günün sonunda sonsuz dalgalarla boğuşmalarının ardından yine bir şekilde birbirlerinin güvenli limanına sığınırlardı. Zamanı dururlar, yaşanan tüm dertler sevgilerinin gücüyle kaybolurdu. Birbirlerinin kokusu ikisini de sakinleştirirdi. Geçerdi. Sarılınca tüm derler tek tek yok olup, giderdi. Bu defa öyle olmadı. Yine sarıldılar. Tsunamiyi andıran dev dalgaların ardından Ilgaz’ın desteği, bu defa Ceylin’in acısını geçirmedi. Sarılınca geçer sanmıştı ama yetmedi…
Ilgaz, yine Ceylin’in arkasında dağ gibiydi. Düşmesine izin vermeden birlikte ayağa kaldırmaya çalıştı. Çalıştı diyorum, çünkü Ceylin’i yakan bu saf acı onu da kavurdu. Sevdiği kadın, karısı bu kadar acı çekerken o da iyi değildi. İlk defa Ceylin’e yetemediğini hissetti. Yaralı ürkek kuşunun kanatlarını tamir etmek, sandığının aksine biraz daha güç olacaktı.

Yekta’nın hamleleri bitmiyor. “Leş kargası” misali girmediği yer yok. Ceylin ve ailesinin dahil olduğu her yerde bitiyor. Mesela leş kargaları da mutlaka kendilerini belli eder, hatta fark edilmek için öterler. Avlarına olan bakışları ve alaylı gülüşlerini Yekta’ya benzetiyorum. Yekta’nın gevrek gülüşü, yorulmadan sabır içinde beklemesi avının büyüklüğüne ve niteliğine göre değişmekte. Biliyor ki ödülü büyük. İştahla beklediğine değecek kadar büyük. Yekta’nın bu oyundaki yeni piyonu Özgür. Kaleyi içten fethetmek için Özgür’ü maşa gibi kullanıyor. Çınar’ın yakınlarında bulunsun. Her adımını öngörebilsin ki avını kolayca yiyebilsin. Egosunu doyursun.

Çınar’ın ruh hâline üzülüyorum. Bu Çınar’ı sevdiğimden ye da ona hak verdiğimden dolayı değil. Sadece bulunduğu duruma empati yapmaya çalışıyorum. Allah korusun! Onun başına gelen bir gün başıma gelse ne yaparım? O ânın çıkmazlığında ne düşünürüm? Benimki Çınar’ın ayakkabılarını giymek. Bir Kızılderili atasözü der ki: “Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiği gibi… Ancak ondan sonra beni yargılayabilirsin.” Bu söz her zaman kulağıma küpedir. Duyduğum ve içindeki anlamı kavradığım günden bu yana kimseyi sebepsiz yere yargılamamaya çalışırım. Neyi, niçin yaptığını bilmediğim hiçbir olaya kendi hükmümü vermemeye çabalarım. O yüzden Çınar’ın ayakkabılarını giymek istedim. Büyük konuşabilirim. Bence bunda hiçbir sıkıntı yok. Ama bence Zafer’i Çınar’ın vurduğu kurşun öldürmedi. Zafer’in Çınar’la aralarında geçen boğuşmasında tek el ateş sesi duyuldu. Ancak, Zafer iki kurşun yarası sonrasında öldü. Bu demek oluyor ki Serdar katil. Çınar’la Zafer arasında geçen tüm detayların bilgisine sahip olan tek kişi. Hâliyle Zafer’in cinayeti, farklı bir boyuta geçiyor.

Tehdit edilmenin vizyonu nasıl oluyor? Anlatsana Pars. Pınar Sentürk dosyasında, failin itirafından sonra aile tarafından tehdit mesajları hız kesmeden başladı. Ardından araba takipleri başladı. Hâliyle acemi çapkın savcımız Pars, Derya Savcı’nın adeta gölgesi oldu. Onca işinin arasında Derya’yı kontrol etmeyi ihmal etmedi. Rıdvan’dan aldığı haber doğrultusuyla evinin önüne kadar gelip kontrol etti. Derya Savcı’yı ısrarlı bir şekilde takip eden failin ailesi tacizlerine hız kesmeden devam ediyordu. Yanlış görmediysem en son arkalarında Pars da takılmıştı. Bakalım bu cephede ne gelişmeler olacak? Hoş, Derya Savcı’nın olduğu sahneler pek ilgimi çekmese de savcımın faktörü izlememdeki büyük etkenlerden biri. Allahtan Eren’in yaralanmasıyla birlikte mahşerin dört “t”atlısı olarak aramıza geri döndü de güçler birliğini meşk içinde izler olduk.

Bölüm içinde içim acıyarak izlediğim sahne sanıyorum ki; Ceylin’in babasının ölümünü annesine söylediği ânlardı. Bu sahnede Pınar Deniz ve tabii ki Zeyno Eracar’dan bahsetmemek olmaz. Şu an bile bu satırları yazarken tüylerim ürperiyor. Zeyno Eracar’ın çığlığı kulaklarımdan gitmiyor. Allah, kimseyi ailenin kaybıyla sınamasın. Kaldırması en güç acılardan biri. Düşüncesi bile insanı ne hâle getiriyor? Aslında o sahneler birçok duyguyu bir araya getirmiş. Gül, Zafer’in gelişini kutlamak için kocasının sevdiği yemekleri yapmış. Gemiden inmeyince akşamki sofraya kısmet oldu. Ağız tadıyla yiyecekleri mükellef bir sofra! Bir defa kısmetten çıkınca nasiplenemiyorsun da… Yine hiçbirine yemek kısmet olmadı. O ânın öfkesinden onlar da paylarına düşeni aldılar.

Sahnenin ağırlığının etkisinden çıkmak zor olsa da çekimi planlamasını çok sevdim. Bana, sahneyi Beste Sultan Kasapoğulları’nın gözünden izledik gibi geldi. Bölüm içindeki en önemli sahnelerden biriydi. Ali Bilgin de çekmiş olabilir. Her kim tasarladıysa ellerine sağlık. Drone ile evin bütünün sahneye dahil etmek o duyguya daha çok odaklanmamızı sağladı. Diğer evlerin birinde namaz kılan adamın kamera açısına girmesiyle birlikte iki dünya arasındaki arafı bize gösterdiler. Sahne boyunca emeği geçen oyuncuların ve reji ekibinin ellerine sağlık.

Ilgaz’ın, Ceylin’in ailesine gösterdiği hassasiyet bir kez daha ne kadar özel bir adam olduğunu gösterdi. Cenaze sabahı bilhassa tüm aileyi toplama çabasına hem üzüntüyle izledim hem de buruk bir sevinçle karşıladım. Bilmeden iki aileyi bir yapma çabasına acıyarak baktım. Nafile çaba da olsa, Ceylin’e ne kadar değer verdiğinin göstergesiydi. Çınar’ın dayanamadığı elleriyle öldürdüğünü düşündüğü adamın cenazesine katılmaktı. Ilgaz’ın zoruyla iştirakte bulundu.