Benzer bir durumu Engin’de yaşamıştık. Çöp konteynırı olayını hatırlarsınız. Ilgaz, Engin’e tuzak kurmuştu. Daha doğrusu Engin’e değil İnci’nin katil zanlısına o tuzağı kurmuştu. Parayı kim getirirse katil bulunacaktı. Oltaya Engin düşmüştü. Sonra ne oldu? Ilgaz’ın bu basit oyununa kanan Engin, İnci’nin ölümünden bugüne kadar yaşanan her olayı kurgulayan kişi çıkmıştı. Sonuç olarak Ceylin’i BABALAR gibi derdin içine atmıştı. İzleyicinin algılarıyla bu şekilde oynamak hamle hatası gibi geldi. Böyle bir yanılgıya Sema Ergenekon gibi usta bir kalemin düştüyse açıkçası üzülürüm. “Bulmacanın eksik parçalarını birleştireceğiz,” diye lütfen zihnimizle eğlenmeyin. Hikâyedeki boşlukları doldurmak için bu şekilde yama yaptığınızda; ancak, bölümü kurtarırsınız. Umarım Metin’in bir şekilde Zafer’in kaybolmasındaki sır perdesinin ortaya çıkması için yapılan bir hamle olmamıştır.


Elimle de göstereyim de üç aylık ömrümün kaldığına daha çok inansınlar
 
Merdan Dedem gidici. Niye geldin, niye gidiyorsun dedem? Daha yapacak çok işimiz vardı! Tam kanımız yeni ısınmışken üç aylık ömür istemek ayıp olmuyor mu? Şaka bir yana hikâye Merdan – Şahver ayağını oturtamadı. Karakterler senaryoya pek hizmet edemedi. Cezmi Baskın’a büyük saygım var. Yargı’ya kattığı ren oldukça değerli. Fakat başta o hayal edilen akış uygulamaya geçince bir oturmadı. Merdan’ı “yeraltı babası” olarak lanse ettiler. Her işin altından Merdan çıkacak, diye düşünürken öyle olmadı. Çınar’ı bile etkilemedi. Geçen bölümlerde Görkem’i öne sürdüler. Ölmeden önce Metin’e emanet edecek gibi duruyor. İyi de hikâyeye ne gibi katkı verebilir? Metin’in yardım ricasına karşılık Merdan’ın istediği hayatlarını nasıl değiştirecek? 
 

Kapris kont
 
Pınar Sentürk dosyasındaki failin bulunmasındaki emeklerinden dolayı Pars ve Derya’yı kutlarım. İş birlikleri sonucunda faili köşeye kıstırarak cinayeti itiraf ettirdiler. Sürprize bakın ki; İstanbul Barosu’nda hiç avukat kalmamış gibi failin avukatlığını Yekta Tilmen üstlenmiş. Adama boşuna “Şeytanın Avukatı” demiyorlar. Tabii ki tesadüf değil. Serdar’ın arkasını toplamak için Oğul denen şerefless’in avukatlığını mecburiyetten üstlendi. Hoş, Yekta’nın çıkarı olmadığı müddetçe mecburiyetin hiçbir hükmü yoktur. Bir de işin maddi boyutu var. Yekta buna “hayır” der mi? Demez! Dosyanın konusu başından sonuna değin tatsız ve bir o kadar tüy ürperticiydi. Bizleri esas konudan uzaklaştırmadan, fazla gergin olan ortamı biraz olsun rahatlattılar. Vallahi pinpon topu misali aralarında geçen diyalogu izledim. Sanırım bölüm içinde elimden telefonu bırakarak izlediğim nadir sahnelerden biriydi. Yekta da şimdinin toy avukatı değil ki durumu çakmasın. Adam zehir gibi. Anında ortada dönen oyuna uyandı. Fail de oltaya gelince ortaya pek şenlikli görüntüler çıktı.

"Olur böyle vakalar, Eren Polis yakalar”
 
Eren’imiz, canımız, ciğerimiz, biricik komiserimiz (Böyle yazınca da Cennet Mahallesi Pembe tonlaması gibi okuyasım geliyor ya neyse…) bu bölüm Fatih’in ‘çaktırmadan’ attığı bıçak darbesiyle yaralandı. Sanıyorum ki Uğur Aslan’ın Afara turnesinin yoğunluğundan kaynaklı Eren Komiserimize böyle bir akış yazmışlar. Açıkçası Eren’in yaralanmasını drama bağlamasam da bölüm boyunca Komiserimi bir köşeden çıkacak, diye bekledim. Eren Komiserimiz bize daha çok lazım. Turp gibi iyileşmiş bir şekilde sahalara geri dönecek, bizleri glüten bombardımanına düşürecek, Ceylo’ya “kraliçeee” diyecek. Hadi, bir an önce toparlan da kız kankana destek ol; can dost, güzel insan Eren. 


Şu senkronizasyonu daha yakından görseydik iyi olurdu..

Eren’in teması olduğu hastane sahnelerini bölüm içinde soluklanma arası olarak gördüm. “Bu kadar dram ve polisiye nereye kadar?” deyip, ‘aşklı, meşkli’ sahneleri de es geçince; “Bari Eren’li sahnelere renk katalım,” diye düşünmüşler. Bu bölüm, Metin Amir’e iyice takıntı hâline getirdim. Bir defa kıl kaptım. Gözümde kolay kolay ‘Şirin Baba’ mertebesine erişemez. Adliyenin önünde Ceylin – Metin – Tuğçe’nin olduğu sahnede beni bir gülme aldı ki sormayın! Metin, telefonda Eren’i arabanın içinde baygın bulan adamla konuşuyor. Tuğçe “Ölmüş mü?” diye Metin’e soruyor. Metin’in “Yoo, nabzına baktırdım yaşıyoo” cevabını duyunca sahneden koptum. Vaktiniz olduğunda o sahneyi bir daha açıp izleyin. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız.


Yektalandınız!
 
Yekta, leş kokusunu bir kere soludu. Peşini hiç bırakır mı? Serdar meselesine değinmeden önce Neva Hâkim ile Yekta – Cüneyt üçlüsünün karşılaşmasını atlayamam. Yekta, Neva’yı bozuk para misali harcamaktan zerre çekinmedi. Cüneyt Bey’imize şimdiden kolaylıklar dilerim! Nevâ makamının ahengine öyle bir kapıldı ki Yekta ile papaz olması an meselesi. Bu iki dengeyi Cüneyt’in nasıl koruyacağını veya koruyamadığını pek merak etmiyorum. Artık orasını çapkın Avukatımız düşünsün. Bu arada Hakan Dinçkol çok şanslı bir oyuncu. O da bu şansın farkında diye düşünüyorum. Uğur Polat ile partner olmak acayip bir duygu değil mi? Bire bir konservatuar eğitimi görüyor. Umarım bu ayrıcalığın bilinciyle hanesine bolca birikim yapıyordur. 

 
Serdar'ı görünce şiddete meyilim artıyor

Serdar anlatmaya devam ettikçe Yekta’nın ağzının suları akmaya başladı. Adam öyle bir iştahlandı ki anlatamam. Cezaevindeki yemekleri yemedi falan; ama, meğer Yekta’nın aldığı tek gıda takviyesi kötülükmüş. Orada da herkes bir suçtan dolayı tutuklandığına göre karnı doymadı. Neyse ki Serdar, Yekta’ya birkaç öğün yetecek kadar malzeme verdi. Yekta bununla da yetinmeyecek. Bilhassa ucu Erguvan’lara ve tabii ki Ceylin’e dokunan her olay, Yekta’yı gittikçe oburlaştırıyor. Olaylara Yekta’nın bile nutku tutuldu, düşün!

 
Belki sezon finaline kadar olur, ne dersiniz?

Bak, kaç haftadır diyeceğim içimde kalıyor. Derya niye sürekli olarak yüksek perdeden konuşuyor? (Bilerek bağırıyor demedim.) “Alışır, daha ısınamamıştır, zamanla oturtur falan,” diye düşündüm ama, olmadı. Şükran Ovalı’nın role girememe sorununu var. Şimdi bunda alınma, gücenme olmasın. Ancak, Derya Savcı rolü Şükran Ovalı’nın üzerine iki beden fazla gelmiş. Yalan yok, kostümlerini nefis taşıyor. Sahnede hoş görünüm sunuyor. Ama o kadar. Şükran Ovalı, ne zaman ki repliklerini icra etmeye geçiyor sahnenin tüm büyüsü bir anda siliniyor. Yargı’nın cast seçimine hayranım. Her rol, terzi elinden çıkmışçasına karakterlerin üzerine tam oluyorken Derya Savcı’da ne yazık ki olmamış. Bence alternatif seçenekler mutlaka Mine Güler’in elinde vardı. Terziliği ezelden beri hayran bırakıyor. RaniniTv’nin kurucusu sevgili Ranini’nin, Mine Güler için her zaman söylediği ve benim de çok sevdiğim bir sözü var: “İğneyle kuyu kazıp, tek tek yetenek avlıyor.” Mine Güler bu işin ustası. İnanın “no name” birini bile seçseydi daha iyisini çıkarırdı. O yüzden bir parça gönlüm kırılmadı değil.


Parscım söz,  sana uygun bir kız ayarlayacağım

Biraz Yargı Melekleri’nin “partnerlenmeyen kalmasın” telaşına kapıldıklarını düşünüyorum. Herkesi neredeyse çiftlediler. Ceylin – Ilgaz, Neva – Cüneyt, Pars – (?)… Aman yalnız kalınmasın! Pars zaten yürüyen libido. Zamanında kitapçıda gördüğü kadınla bile ayaküstü flörtöz bakışlar atmışlığı var. Pars Savcım aşktan yana pek şanssız. Önce Ceylin, sonra Seda (Seda demişken Nergis Öztürk’ün eksikliği hissediliyor.) şimdi de Derya. Yazık, ona da üzülüyorum. Kimi gözüne kestirdiyse eli boş döndü. Derya da farksız olmayacak. Neva sayesinde tüm geçmişini de bir çırpıda öğrenmiş olduk. Savcımın aşktan yana basireti bağlandı.


Anlamıyorlardı..
 
Taş olsa bu zamana kadar çatlardı. Aylin, başına gelen onca olaydan sonra, nihayet tepki göstermeye başladı. “Aylin de yaşıyormuş!” dedirttirdi. Sahnenin kurgusu, çekimi anne – kız çatışmasına hizmet etmişti. Sahne, Gül’ün bol sabunla ellerini yıkamasına dikkat çekerek başladı. Bu sırada Aylin de bir köşeye geçmiş kumru gibi düşünüyordu. Beste Sultan Kasapoğulları’nın eline sağlık. Tertemiz bir plan çekmiş. Sahne neyi istemişse onu bize vermiş. Sağ olsun. Bu hikâyede Metin’e ne kadar kızıyorsam, bir o kadarı da Gül için geçerli. “El alem ne der?” korkusundan öteye geçemeyen, çocuklarını vesveselerle yetiştiren bir kadının kalkıp kızına arka çıkacağını düşünmemiz, hata olurdu. Aylin de haklı olarak “Anne sen, beni niye hiç görmüyorsun?” diye sonunda patladı. Haklı bir isyandı. Bu kadın evlat kaybetmiş, babası desen bir var bir yok, keza İnci’nin ölümü derken soluklanamamıştı. Daha İnci’den kalan enkazı kaldıramamışken kuzeninin eşi Zümrüt’le Osman’ın ilişkisini öğrendi. O bitmeden Parla’yla uğraşmaya başladı, Zümrüt’ün hamileliği ortaya çıktı. Yazarken yorgun düştüm. Bu kadının psikolojisi çökmesin de kimin çöksün? O yetmiyormuş gibi Gül’ün tükenmek bilmeyen mahalle baskısı kadını çileden çıkardı.


Kadının kadına yaptıkları...
 
Zümrüt de kalkmış utanmadan Aylin’i katil ilan ediyor. Çünkü Aylin, Zümrüt’ü silah zoruyla kolundan tutmuş, Şile’deki otele götürmüş ve “Kocamla birlikte ol!” demiş. Osman’la yaptığı ‘eğlenceli’ kaçamak yetmiyormuş gibi doğum kontrol yöntemlerinden de bihaber! Sonra da tüm bu olanların suçlusu nedense Aylin oluyor. Pardon da Zümrüt’ün gayrimeşru çocuğunun katili neden Aylin oluyormuş? Bu Zümrüt, on sekizlik genç kız değil. Doğum yapmış erişkin bir kadın. Osman da maşallah Aylin’den iki tane çocuk yapacak kadar erişkinliğe ermiş bir adam. “Neyin kafasını yaşadınız?” diye adama sormazlar mı? Yahu, bakkala git orada bile kondom buluyorsun. Ona keza ertesi gün hapı denen nane var. Ama Zümrüt Hanım, yaşanan onca acıdan sonra Aylin’in karşısına geçip hesap sorabiliyor.


Tüm dünyanın yükünü omuzlarında taşımak!
 
İnsanın en çok yaralayan ise gerçekleri bildiği hâlde susmak zorunda kalması. Ilgaz limana gelmeden önce Zafer’in öldüğünü ve hatta öldürülüp ormana gömüldüğüne bizzat şahit oldu. Ne tuhaf tesadüftür öyle? İnci’nin konteynerda bulunduğunda olay yerine gelen Savcı Ilgaz’dı. Zafer’inki de Ilgaz oldu. Ilgaz, Zafer’in ölmüş olabilme ihtimalini düşündüğün andan itibaren iyi değildi. Bu durumu Ceylin’e nasıl izah edeceğini bilmiyordu. Onları limanda umutla Zafer’i beklerken görmek Ilgaz’ı daha çok yaraları. Çünkü karşısında canı, sevgilisi çırpınıyordu. Ceylin’in nasıl da çaresiz olduğunu gördükçe kırılan parçaları arttı.

Yaralı kuşum
 
Ceylin, Zafer’in ölmüş olabileceği fikrini kabul bile etmezken babasının eşyalarıyla karşılaştığı ân, hafızamdan silinecek gibi değil. Performansından dolayı Pınar Deniz’i ayakta alkışlıyorum. Ceylin’in ilk kaybı babası değildi. İnci’yi teşhis etmek için morga girdiğinde verdiği tepki de hemen hemen aynıydı. Ama bu defa çok acıttı. Pınar Deniz, sahneyi o kadar iyi özümsenmiş bir şekilde bize aktardı ki izlerken tüylerim diken diken oldu. Ne yapacağımı bilemedim. Bölümün bittiğini fark etmeme rağmen belli bir süre oturduğum yerde öylece kaldım. Düşüncesi bile kanı dondurabilecek güçte bir duyguyu bize kusursuzca yansıtması nefisti. Ceylin zaten yaralı bir kuştu. Yıllarca babası varken hasretiyle kavrulmuştu. Şimdi babasını kaybettiğini öğrenmesiyle birlikte başına düşen o çığın altında kaldı. Sahneyi her başa sarıp izlediğimde gözlerim doluyor. Etkisinden çıkamıyorum.
 
Bölümde emeği geçen herkesin eline sağlık. Bu soğuk ve karlı günlerde, bizler sıcak evlerimizden bölümü izlerken onlar, gece – gündüz demeden emek harcadılar. Sağ olsunlar, var olsunlar.
 
Mortis

 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER