Haftalardır Yusuf’u uzun uzun denize bakarken, kendine acırken
görüyorduk. Doğal olarak da daralıyorduk. Zira kendine acıyan birini hiç kimse
sevmez. İtici oluyorlar... Nihayet bu hafta işler değişti. Aslında Yusuf’un
operasyon konularında eğitimli olduğunun sinyallerini almıştık ama bu sefer net
emin olduk. Çocuğun içinden resmen 12 yıl önceki Polat Alemdar çıktı. Gerçekten
Kurtlar Vadisi Pusu’da görmek
istediğimiz tarzda herkesi indirdi. Açıkçası Yusuf’un tarzı biraz Yasin
Komutan’ın tarzına da benziyor. Hoş, Yasin Komutan son zamanlarda pek yapmıyor
ama o da ortalıktan kaybolur ve umulmadık yerlerden çıkardı.
Karaca Ahmet’in görevi buraya kadarmış. Kör bir kurşunla hayata
veda etti ve diziden ayrılmış oldu. Polat da en başta Duran Emmi’yi
kaybetmişti. Bu motive olur, buradan beraberce yürürler diye düşünüyordum ki Cahit’e
de postayı koydu. Aslında doğal olanı da buydu. Vadi’de hangi iş kuzu kuzu
ilerlemiş ki? Zaten kurtların olduğu yerde kuzular yem olur.
Ozzy çatışma alanına tam bir Amerikan polisi gibi olaylar
bittikten sonra geldi. Hatta Ozzy geldiğinde şafak söküyor olmalıydı. İçeri
kadar girdikten sonra çay bardağını gördüğünde sıcaklığına bakıp “fazla uzaklaşmış
olamazlar” dememesi büyük eksiklik oldu. Ozzy’e yakışmadı. Lanet olsun dostum kendine
gel!
Çayır çimen geze geze oOoOoOo çayır çimen geze geze oy!
Fehmi’yi yine golf oynarken bulduk. Eeeee zenginler, zengin
sporu yapar; fakirler, fakir sporu yapar. Polat “Fehmi’ye gidiyoruz” derken bu
kadar etkileyici gideceğini beklemiyordum. Arkadaş o nasıl bir girişti öyle...
Açık havada, seni en büyük düşmanı bellemiş adamın yanına sadece iki kişiyle
rahatça gidiyorsun. Dizinin ilk sezonlarında kesilen raconlar ağladı be ağladı!
Hakkını yemeyelim, her devrin adamı Hakkı müthiş bir oyuncu. Polat’ın
geldiği haberini aldığındaki o yüz ifadesi, konuşma şekli, müdahaleleri mest
etti hepimizi. Adam tecrübeli, diğerleri gibi çömez değil silahına sarılıp
kendini morgda bulsun. Ev kuşu Fehmi’nin de hakkını yememek lazım. Polat’ı
görenlerin genelde öldüğünü bildiği halde hiç renk vermedi. Diyaloglar enfesti.
Polat’ın sonunda “ya ilişkini kesip bizimle yaşayacaksın ya da iki oğlunu da
babasız bırakacaksın” repliği ile Fehmi’yi şaşırtması son derece planlı bir
adımdı. Fehmi gibi şüpheci bir adamın aklına sineği kaçırdı. Polat şimdi
Fehmi’nin Nemrut gibi kendi kafasına vura vura saçmalamasını bekleyecek.
Algis'i silecesin MeSeNe'den!
Fehmi’ye kesilen racon, diyaloglar çok güzeldi de asıl keyif
verici olan şey, büyük değişimi ve nereden nereye geldiğimizi görmek oldu.
Karşısındaki isimler daha önce Karahanlı ve onun altındaki isimler olsa da Polat’ın
pozisyonu hep “Ben tek başımayım. Siz beni bilmiyorsunuz ama aslında hepinize
yeterim” şeklinde oluyordu. Şimdi ise bugünün Karahanlı’sı Polat’ın karşısında
ufak kaldı. Apaçık gördük ki Fehmi ve konumunun temsil ettiği güç, Polat ve
sahip olduğu gücün gölgesinde kalmış. Eeee Polat ‘tanrılar ligine’ boşuna
çıkmamış... Başından sonuna kadar tekrar tekrar izlesem bıkmayacağım bir
sahneydi. Efsane sahneler arasına girdi bile... Martin’in, Polat’ın radarına
girmesi ise dizi için büyük bir adım olsa da sahne yanında küçük bir ayrıntı
olarak kaldı.
Bak yemin ediyorum Walter White bu işi biliyorsa ben de adam değilim.
Settar ağayı belli ki teneşir çağırıyor. Biliyorum o laf ‘teneşir
paklar’ diye ama duruma bu daha uygun geliyor. Polat’ı bu şekilde hiçe
saymasının başka açıklaması olamaz. Telefonda öyle bir konuştu ki arabadan inip
Tilki’ye sıkacak sandım. Meğer hala kovalıyormuş. Fakat hakkını verelim nasıl
iz sürüleceğini iyi biliyor. Onun açısından Ordinaryüs’a gidip hatır silahını
kullanmak oldukça akıllıca bir yol. Yani iyi tuttu Tilki’nin bacağından...
Fakat Ordinaryüs’un Tilki’ye olan bağlılığını hafife alıyor. Muhtemelen ava
giderken avlanma durumu olacak. Zira ben de olsam Settar Ağa’yı satarım. Settar
Ağa beni belki Almanya’da, bir de Türkiye’de koruyabilir ama Tilki’nin gemisini
yüzdürdüğü coğrafyanın haddi hesabı yok. Gelecek bölüm sağlam aksiyon var.
Meşaleleri yakın cenazeler çok yakın.
Polat’ın, Karaca Ahmet için mezar hassasiyeti ve Yusuf için
cenaze planı güzeldi. Zira belli ki bu çocuk kafayı kolay kolay kaldırıp
görünür olmayacak. Nitekim Erhan da göremedi. Biz Erhan avlayacak diye
beklerken Yusuf, Erhan’ı avlayarak bir kez daha kendisini bize ispat etti. Polat
Alemdar’ın davetini dahi reddetti. Üstelik Polat Alemdar tarzıyla, “siz beni
götüremezsiniz, ben gelirim” mesajı vererek yaptı bunu. Polat bu bölüm kimi yanına
çağırsa reddedildi. Böyle devam ederse yakında birine patlar.
Çayın yanına bisküvi falan yok mu midem kazındı da..
Martin, Sır Katibi’nin resminin üstünü çizmişti ama aceleci
davranmış. Hem de oldukça aceleci davranmış. Çay planı resmen geri tepti. Artık
Sır Katibi’nin kibarlığından mı yoksa tecrübesinden dolayı mı geri tepti
anlayamadım ama zamanla o da anlaşılır. Kaldı ki Cahitlerin bulduğu yardım
vakfına ait evi, Erdem’in tapınakçı mekanı olarak tespit etmesi de Martin’in
sonunu iyice hızlandırdı. Bu konuda, bu kadar hızlı yol alınmasını
beklemiyordum ama güzel oldu. Şimdi Martin düşünsün! Tabi ifşa olduğunu
anlayabilirse...
Emekli olasım var Ozzy. Polat'ın olmadığı bir gezegene yerleşmek istiyorum.
“İşim var, işim var” derken meğer Yusuf da tapınakçıları kastediyormuş. Ozzy'leri takip ederek yardım vakfına ait villayı bulması güzel ve zekice bir taktikti. Kısmetli de çocukmuş daha ilk baskında neredeyse Algis'i götürecekti. Oltası böyle bereketli olursa Polat'ın epey yükünü hafifletir. Tabi babasına da epey bela olur. Haydi inşallah...
Geçen bölüm Tilki imkanı olduğu halde Rascoln ve Pusat’a
sıkmayarak resmen Baltazar’a kazık atmıştı. Baltazar bu duruma uyanamamış.
Tilki’nin beceriksizliği sanıyor. Başlangıçta Baltazar için şahane bir plandı
ama her şey bittiğinde bu işten en zararlı o çıkmıştı. İnsanın sonu yaklaşınca
hatalar da birbirini kovalıyor. O kadar adamın varken sen tut en bilinir
adamını işleri halletmesi için dışarıya yolla. Tabi adam hoop Rascoln ve
Pusat’ın eline düştü. Yumruğuna düştü desek daha doğru olacak. Böylece Pusat da
Baltazar’ı bacağından yakalamış oldu. Tazı Pusat mı desek yoksa? Aslında hızlı
mı koşuyor yavaş mı koşuyor anlayamadık ama koşarken öyle bir görüntüsü var ki
sanırsın yaldır yaldır rüzgarın oğlu geliyor. Hay maşallah...
Bir efsane kolay yetişmiyor arkadaşlar.
Rascoln’ün Kabasakal’ı konuşturma şekli de epey keyifliydi.
Sanırsın Rascoln Rusya’da tıp okumuş da orada iş olmadığı için buraya gelip
mafya olmuş. Tıpkı bir ameliyatın adımlarını tersten izler gibi adamın işini
bitirdi. Efsane Rascoln’e selam olsun. Adamı her bölüm biraz daha fazla
seviyoruz.
Baltazar’ın karşısında Pusat’ı görmesi sürpriz olsa da
sonrasında yürüttüğü strateji muhteşemdi. Ne eğildi, ne büküldü. Silahı da
çıkarttı masaya koydu ve Pusat’ı zayıf noktasından kaşımaya başladı. Nitekim
teke-tek erkek gibi kavga etme fırsatını da Pusat’dan kopardı.
Nam-ı diğer Tazı Pusat.
Aslında Pusat’ı çizişi de harikaydı. O noktadan sonra Pusat’a
kaybetmesi için ekstra çaba harcaması gerekiyordu. Onu da Pusat’ın yarasına
oynamayarak çok güzel bir şekilde yaptı. Defalarca yarasına darbe vurma şansı
yakaladı ama hiçbirini kullanmadı. Adeta bir atamayana atalar kuralı işledi ve
öldürücü darbeyi vuramayana Pusat baltayı gömdü. Kurtlar Vadisi Pusu’da güzel bir
kötü karakterin sonunu daha izlemiş olduk. Akrep Bekir’in sonu akrepten
olmuştu. Baltazar’ın sonu da baltadan oldu. Bu mantıkla umarım Polat’ın sonu da
sevdiklerinden olmaz.
Pusat – Baltazar baltalı kavgasının çekim şekli bu sefer benim
dahi dikkatimi çekti. Ortam seslerini bile kısmaları ve hiçbir hamleyi
kaçırmamamızı sağlayan farklı çekim tekniği çok hoşuma gitti. Daha önce bu
tarzı denediler mi bilmiyorum ama ben buradan bir Vadi izleyicisi olarak sonuna
kadar destekliyorum. Çok daha farklı, çok daha yeni şeyler denesinler. Kimi
tutmayacaktır ama olsun. Tutanlar büyük lezzet katıyor. Heyecan yaratıyor.
Kuzucuk o yaaa kuzucuk...
Küçük Elif’in sahnelerine genelde dizi-yorum’larımda pek
değinemiyorum. Bence böyle de olması gerekiyor. Polat tekrar ve tekrar
çocuğuyla sınanmamalı. Fakat bu hafta değinmeden geçemeyeceğim. Bölümün sonunda
halası Saf’iye ile olan konuşmasından büyük keyif aldım. Hüzünlü bir sahneydi
ama Elif, gerçekten harika bir performans sergiledi. Orada onun tüm
masumiyetini, hüznünü, özlemini bakışından duruşuna kadar her şeyinden
hissettim. Kocaman bir alkışı hak ediyor...
Biz golü Deli Hüsnü Bey’den bekliyorduk ama Leyla kendi kalesine
attı. Polat’ın durumu bu şekilde öğrenmesi bence güzel bir seçim olmuş.
Hastane’ye ulaştığında kanser lafını duyduğu andaki hali ise içimizi acıttı.
Bilen bilir, o koridor Polat’a dünyadaki en uzun yol gelmiştir. Odaya girip
Leyla’nın saçına dokunduğunda eline saç gelmesi ise beni paramparça etti.
Bu tarz sahnelerin zor olacağını ve Leyla’yı o şekilde görmek
istemediğimi defalarca yazmıştım ama senaryo ekibinin bu kadar sert vuracağını
tahmin dahi etmemiştim. Resmen kalbim ezildi. Ne hüzünlü, ne ağır, ne estetik,
ne sert ve ne güzel bir sahneydi o öyle... Mevlam Polat’ın yardımcısı olsun.
Tabi bizim de... Son olarak şunu da söylemesem olmaz. Koridor yürüyüşündeki
Necati Şaşmaz’ı ayrı bir beğendim. Bütün o şoku, kara haberi, belirsizliği ve
acıyı yüzünde net olarak gördük. Ranini’nin deyimiyle “dev” yürüdü!
Kurtlar Vadisi Pusu 256. bölüm her şeyiyle çok güzel geçti. Hem
heyecanlandırdı, hem güldürdü hem de hüzne boğdu. Zaten tüm iyi hikayelerin
ortak özelliği birden fazla duyguyu alıcısına peşi sıra yaşatmasıdır. Emeği
geçen herkesin emeğine sağlık.
Haftaya görüşürüz.