Elif ile Ömer çok fazla ayrı kalamazlar bence. Ama
genellikle barışma yerleri çok değişik oluyor. Ne zaman küsseler, aşklarını ya
mezarlıkta ya da hapishane önünde tazeliyorlar. Hüseyin’in omzuna saplanan
makas, Hüseyin’in canını yaksa da Elif ve Ömer’in yakınlaşmaları için bir umut
oldu. Ne de olsa aynı acıyı, aynı öfkeyi ve aynı hayal kırıklıklarını
paylaşıyorlar. Ama bilinmez. Belki de kendilerine ağır gelen tüm bu duyguların
aynısına sahip sevdiği adamla yaşamak daha da dayanılmaz bir hal alıyordur.
Kal desen, gitme desen?
“Yaptıklarımızı yıkmanın zamanı gelmedi mi?” bu
bölümden zihinlere kazınacak bir cümle. Bu kovalamaca, kargaşa içerisinde zar
zor kurdukları aşkı, bir çırpıda yıkabileceklerini sanmıyorum. Elif’in
gözlerindeki ormanda fırtınalar varken, Ömer’in bakışlarında sessiz çığlıklar
saklı. Aşklarını bağlayan bir tek Ömer’in parmağındaki yüzük kaldı.
Kalpleri ve ruhları yara olan insanların yeniden birine ya da bir şeye bağlanması zordur. Etraflarna ördükleri duvar, şeffaf olsa da hem yüksek hem de kırılamayacak kadar sağlamdır. O duvarın kapısı içeriden açılmadıkça o kapıyı aralamak neredeyse imkansızdır. Çünkü geçmişin acıları o duvarın içerisinde daha dün gibi taze tutulmuştur. İşte o kapı aralandığında içeri giren insanın çok dikkatli olması lazım. Attığı her adım geçmişten kalma bir acının üstüne gelebilir. Elif ve Ömer bu durumda olan iki insan idi. Ortak acılarını birbirlerine göstermekten çekinmediler. Çünkü adımlarını nereye atmaları gerektiğini kendi acılarının yerlerinden biliyorlardı. Etraflarındaki insanlar rahat bıraksalardı, ikisi de birbirinin acısını iyileştirebilecekti. Elif ve Ömer birlikte bir yuva inşa etmeye çalışırken, durmadan gelip o yuvanın pembe panjurlarına karalar çaldılar. Şimdi iki seçenekleri var: Ya o karaları yeniden pembeye boyayacaklar ya da evi yakıp kül edecekler. Bence ne DNA
raporu ne Nedret Hala bu aşkı sonlandıramaz. Birbirlerinden uzak tutabilirler
ama bu aşk burada bitmez. Ne demiş şair: "Senin bitti demenle, bendeki bu sevda bitmez!"
Aramızda kaç kişi Levocan’ın kafasını duvara
sürterek ateş çıkartmak istiyor? Tamam, bu kadar acımasız olmayalım ama belki
bir kere Tayyar’ın eline düşse o da yeter. Sahip olamayacağın bir aşk için, var
olan bir sevdayı lekelemek nasıl bir zihniyetin ürünü olabilir. Tamamen
bencilliktir bence.
Tayyar demişken. Hani bazı insanlar için derler ya
yukarda bir metre yerin altında 10 metre diye. Tayyar için ise şunu
diyebiliriz; evreni saran atmosfer gibi. Her yeri sarmış, her delikten sızmış.
Aldığımız nefesin içinde bile Tayyar var. Ali’yi daha Hüseyin hücreye gelmeden
bağlamış. Normalde o kadar zeki olmayan Ali ise oğlunu kurtarmak için sattı
Hüseyin’i. Söz konusu evlat ise her yol mubahtır.
Yılın çitfi olsunlar.
Kaç haftadır dizinin rengi NilMet aşkı. Metin’in
atarları, Nilüfer’in gülüşü dizinin yoğun dramı içerisinde nefes almalık yer
sağlıyor bize. Ama şunu da eklemem lazım Metin’den boşalan yer için Tayyar’ın
aldığı yeni adam Mümtaz <3 ve ben. Tek bir şartım var o sakallar orlon
olmasın litfin! Umarım Tayyar O’nu uzun bir süre geri dönüşüme yollamaz. Elif
ile Ömer’in aşkı entrika çözmekle, Metin ile Nilüfer’in aşkı entrika kurmakla
geçti gidiyor. Önce Nilüfer Tayyar’ın evine sızdı. Şimdi de Metin Tayyar’ı
devirmek için üç yerinden vurduğu babasının evine gidiyor.
İpek'in yolu vol. bilmem kaç.
İlk sezondan kalma dramlarımız varken, sanki dram
eksiğimiz varmış gibi İpek ve oğlu temalı dramlara tahammül edemiyorum. İpek’in
Ömer’i bırakma nedenini bağlaya bağlaya tecavüze bağladınız. Allah’ım, dizide kim
bir hata yapmışsa altından mafya ile bağlantı çıkıyor. Normal insanlar gibi
yanlış kararlar verip, köpekler gibi pişman olsalar ne olur? Neden tüm yanlış
kararların arkasında kara paralar, tecavüzler, çocuk kaçırmalar, vs. çıkıyor?
Fal baktıranlar ya da fal bakanlar aşinadır. Hani fincan açılır ve
fincanın dibindeki telveye bakılınca "oohh senin için kararmış" denir
ya. Dizilerdeki dramlar da tam böyle. Kötü anlamda değil. Böyle o bütün telveler hakkaten içinize oturmuş da nefes almak zorlaşmış gibi hissettirdiği için. Bildiğimiz şeyler bile olsalar yaşananlar, bunu kendimizi en güvenli hissettiğimiz aşk duygusundan beri anlatıyorlar. Hikayelerin sizi sarsan tarafı da bu. Siz güvenli hissettiğiniz o aşk duygusuyla diziye
kafa patlatırken, size başka bir ayna tutuyor, pembesi giden ve tozu
kalan hayatlarla baş başa kalıyorsunuz.
Kara Para Aşk da öyle bir dizi. Bir yandan öpücüklerle endorfin yüklenirken, bir yandan bu aşkın etrafında dönen taciz-tecavüz gibi olaylarla nefes alamaz hale geliyoruz. Hikayenin sürekliliği için lazım olan şeyler bunlar biliyorum ama bazı bölümler anlamsız ve dayanılmaz hale geliyor. Bu bölümdeki İpek'in geçmiş hikayesi gibi. Elif'in Levocan yalanı gibi. Şimdi Ömer de İpek'e "gel yeniden deneyelim" der. Oh mis alsana çekilmez dörtlü. Elif ve Ömer ne kadar iyi insanlar olsalar da bu planları ile resmen Levent ve İpek'i harcıyorlar. Bu insan kullanmak demek. Bunu en iyi karşılıksız aşk yaşayanlar bilir. Deli gibi aşık olduğunuz insanın, sizi önemsiyormuş gibi görünüp, kendi planları için hareket etmesi; kalbinizin üstüne ince bir çizik açılmış gibi ince durmayan bir sızı demek. Her ne kadar Levent ve İpek'i sevmesem de kimsenin bu acıyı yaşamasını istemem.
Tatlı sert Pelin ve Arda aşkı daha çok verilse de azıcık ara versek bu koyu dramlara. Ama onlar da öyle bir çift oldular ki evlilik sözü almadan öpüşemiyorlar. Hangi karakterin Türkan Şoray kanunları var bilemedim. Dizide Demet ile Mert bile daha çok öpüştüler.
Bakalım Levent-Elif-Ömer-Metin ekibi ne kadar dayanabilecekler? Tayyar'ın radarından kaçmayı başarıp olayları çözebilecekler mi?
* Barış Manço'nun şarkı sözlerinden.