Bu bölümü izlerken kulaklarımda hep şu cümle
yankılandı: “Nefes diye içine çektiğin parçalanmış aşkımın cam kırıkları.” (Cezmi
Ersöz) Ömer ve Elif’in hali tam böyle idi. Sadece parçalanan aşklarının
kırıkları değil; aile, ağabey ve baba diye bildikleri kişilerin yaptıklarının
yükü de batıyordu yüreklerine.
Telekinezi ile Tayyar'a mesaj gönderme
Bir insanı en çok mahveden kendi işlediği suçun vicdanından
çok, güvendiği ve insanlardan güvenmesini istediği kişilerin yaptıklarının
sorumluluğunu almak zorunda kalmasıdır. Hüseyin sonunda yakalandı. Ama hala
durumdan paçayı kurtarma derdinde. Ömer’in ağır lafları, teşkilata eli
kelepçeli girmesi, isimliğinin çöpe atılması en fazla bir iki damla gözyaşına
neden oldu. Daha önce de dedim bu dizide iki kişi efsunlu: biri Tayyar biri
Hüseyin. İkisi de hem ölümden hem de suçlamalardan kaçmayı başarabiliyor. Ömer’in
acısını çok gerçekçi bulsam da Hüseyin karakterinin bu ani durum ve duygu
değişikliklerine alışamıyorum. Burak Tamdoğan bu geçişleri çok iyi yansıtıyor.
Ona sözüm yok ama bu geçişler çok hızlı oluyor. 120 dakika olan dizinin
uzunluğuna zıt bir şekilde.
Bizi bir cinayet birleştirdi, bir katil ayırdı
Elif ile Ömer’in hesaplaştıkları sahne çok iyi
çekilmişti. Bir an tüm dünya sadece Elif’in etrafında dönüyor sandım ve benim
de başım döndü. Elif’in yaşadıklarının sadece birini yaşasam çoktan kafayı
yemiştim. Ancak Elif, artık, ya duygularını gömdü ya da her defasında daha da kötü
bir şey gelmesine alıştı. Sabah ablan gözlerinin önünde kafasında vazo kırıyor; ertesi gün babanın katilinin sevdiğin adamın ağabeyi olduğunu öğreniyorsun. Ya
dizi 6. His filmi gibi bize, en sonunda, "Elif zaten çoktan ölmüştü" diyecek ya
Elif her sabah bir kutu sakinleştirici hap içiyor. Evet, Elif’in duruşunu ve
güçlü kadın profilini seviyorum ama bu kadar drama ayakta kalması çok zor. En
sonunda da bayıldı. Bayılmasından yine Levocan yararlanmaya çalıştı. Levocan’ım
sen çok tatlısın ama yanlış zamanda, yanlış kadına, yanlış adam üzerinden
kahramanlık taslıyorsun. Olmuyor, o kumaş ütü tutmuyor maalesef.
Nedret Hala’ya haftalardır biriktirdiklerimi Ömer
güzel sıraladı. Derler ya ilk taşı masum olanınız atsın diye. Nedret Hala’nın
durumu da biraz öyle oldu. Kendisi Hüseyin’le planlar kurmamış gibi dönüp gelip
daha yeni kalp krizi geçirmiş kadına bağırmanın tek sebebi olabilir: O da kendi
vicdanının sesini duymamak için avazın çıktığı kadar bağırıp, suçu başkasına
yüklemek.
Melike, aslında dizinin başında kurnaz bir kadın
olarak resmedilmişti. Bir gözü sağı bir gözü solu kolaçan ederken, aynı anda
kafasının arkasında da gözleri varmış gibi her şeyden haberdar idi. En azından
herkesi kontrol edebilmek adına her yere yetmeye çalışıyordu. Ama son bölümde
azıcık saf davranmadı mı? Tamam, bazen insanın basireti bağlanıyor. Ancak ağlayarak
banyoya giden kadını elinde montla başka bir odada buluyorsan, tüm bu
yaşananlardan sonra, durup bir düşünmez mi insan? Göz göre göre gitti USB.
Dizide kötüler daha zeki ve iyilerin jetonu geç
düşüyor. Hadi Ömer’in aklı yerinde değil, ayakta zor duruyor. Arda en başından
Hüseyin’den şüphelenen sendin. Senin de aklına geç geldi mont ve çocuk olayı.
Ama iyi ki de Arda ve Pelo var. Yoksa ne Elif ne Ömer yaşanılanlardan sonra tek
başlarına olayları çözebilecek enerjiye sahipler.Arada derede azıcık da olsa Arda-Pelo aşkını görsek. Dizide Mert ile Demet bile en az üç kere öpüştü. Metin her bölümde bir kere Nilüfere ilan-ı aşk ediyor. Arda ile Pelin'in suçu ne?
Daha çok Metin görmek için ne yapmalıyız acaba?
Komedyen havasında bölümde bir görünüyor, bir iki şaka yapıyor ve sonrada gidiyor. Oysa
Metin, küçük Tayyar modunda tehlikeli ama aşık, karanlık ama çekici duruşu ile
hikayeye daha çok fayda sağlıyor.
Kara Çalı'nın vücut bulmuş hali
Öte yandan en başından beri Pelin karakteri sadece
pürüz çıkarmak ve sorun yaratmak için var. Herkesin bir bildiği var ki yasta olan
insanı katil ile yüzleştirmiyor. En azından yalnız yüzleştirmiyor. Sen, hem Ömer’in
acısını yaşayan, hem ablasının durumuna üzülen, hem babasının katili güvendiği
bir insan çıkan kadını hangi akla hizmet, yalnız başına katil ile aynı odaya
koyarsın? Elif’e söylediğin yalan yüzünden pişmansın ve azıcık da
olsa kendini rahatlatmak için Elif’e yardım etmek istiyorsun. Ama sonuç ne
oldu? Elif’in ve Ömer’in başı tekrar derde girdi. Ve Azrail yeniden dizimizin
kapısını çaldı. Hüseyin ölürse mi daha iyi bir yöne gideriz yoksa yaralanırsa
mı? Bence karakter ve olaylar bazında düşünürsek hikayesini tamamladı. Bu
karakter üzerinden gidecek dramlar ve entrikalar tekrara düşmeye başladı. Ölümü
başlı başına yeni bir drama ve birkaç bölüm götürecek karmaşık olaylara yol
açabilir.
Bu bölüm karşılıksız iyilik var mıdır diye
düşündüm. Bu dünyada yaptığımız iyiliklere bakacak olursak, acaba kaçını sadece
karşı tarafın yararı için yapmışızdır? Yoksa dürüst olalım, yaptığımız
iyilikler, kendi vicdanımızı rahatlatmak için midir? Ya da daha kötüsü "en doğru
olan budur" diyerek başkalarının seçimlerini ve hayatlarını değiştirdik mi? Mutlak
iyilik de mutlak kötülük kadar zararlıdır. Dahası dizide en başta aşık çiftlerde
olmak üzere sürekli karşımıza çıkan şu: kendi hayatımız diye yaşadığımız ne
kadar kendi hayatımız? Örneğin Elif ile Ömer’in hayatlarını her defasında Tayyar
ve Hüseyin’in seçimleri belirledi. O zaman insan sormadan edemiyor: Seçenekler
size ait değilse seçim sizin midir?