Bölüm asansör
sesiyle açılınca nefesim kesildi, korkmaya başladım. O ses hayra alamet değil,
biliyoruz. Kaypak David Lee, tekrar ortaya çıkan Julius ve diğer herkes
Alicia’nın zaferini kutlarken ben hala bunun dizi için yanlış karar olduğu
düşüncesindeyim. Ya da geçmiş zaman kullanayım, zira bu bölüm fikrimi tamamen
değiştirdi. Açılan senaryo damarları çok iyi geldi doğrusu.
Alicia yeni
işinin getirdiği vahşiliği içine işlemiş gibi duruyor. Çeşitli motivasyonlarla
karşısına dikilen Castro’yu resmen hadım etmesinden bunu anlayabiliyoruz.
Bürodan ayrılışı esnasında ona mümkün olduğunca az para kaptırmaya çalışan
Diane ve diğerlerini apaçık tehdit etmesi ise başka bir örnek. Kalinda ile
sevgi dolu konuşması ise beni geriyor, Kalinda’nın başına korkunç şeyler geleceğinden
şüphelenmemi sağlıyor, bilesiniz.
Alicia bunca güce
kavuşunca akbabaların üşüşmesi normal tabii. Talepleriyle gelen gelene.
Güldüğüm için yine kendimi kötü hissettiğim sapık Redmayne (Bu arada, Ed
Asner’a Emmy gelecek, değil mi?) ve Bishop başı çekiyor. İstediğini alamayan
Redmayne’in Alicia’nın seçilmesi için harcadığı paraları yüzüne vurması ve
kovulması için o paranın çok daha azını harcamasının yeterli olacağını
söylemesi inanılmazdı. Bishop’ın da daha sonra aynı cümlelere başvurmasına ne demeli?
Seçim sürecinde kimlerle yatağa girildiğine dikkat edilmesi lazımmış demek,
böyle yüze patlayacağını tahmin edemedik. Daha birinci gündeyiz yahu, kadını
bir rahat bırakın! Rahat bırakmak demişken, bu terimi hiç duymamış bir adam
olan Eli’dan bahsedelim. Redmayne gibi adamlara hayır dememek gerektiği,
dinliyormuş gibi yapıp onları tatmin ettikten sonra yine de burnun dikine
gidilebileceği bilgisini vermesi iyi oldu. Adam işi biliyor, biraz kulak vermek
lazım. “Tavsiyelerin için teşekkürler. Tüm seçeneklere açığım. Önümüzdeki 48
saat içinde karar vereceğim.” Ezberledim bu cümleleri, kullanırım kesin.
Haftanın davası
ise yine günümüzü çok etkileyen bir konu üzerineydi. En son The Expendables filminde yaşadığımız
filmin vizyondan önce torrente düşüp yasal olmayan yollarla milyonlarca kez
indirilmesi ve gişesinin bu yüzden dibe vurması durumu ele alınıyordu. Bir
yönetmen, aslında kötü olduğu için gişe yapmadığı iddia edilebilecek filmini
paylaşıma sunan siteyi dava ediyordu. Sav mantıklı. Siteyi postane gibi
düşünelim. Gönderilen zarfların yasal olup olmadığından postane sorumlu
tutulamaz ki! Hele filmi korsan olarak yükleyen filmin iletişim firmasıysa.
Diane ve ekibimiz durur mu, hemen çark ediyor ve filmin indirilme sayfasında
porno sitesi reklamları olduğu için filme zarar geldiği savını öne sürüyor.
Howard’ın boş zamanlarını söz konusu sitelerde geçirdiği için o reklamların
çıktığını nereden bilsin zavallılar?!
Ve buradan bir
başka güncel olaya sıçrıyoruz. Sony’nin başına geldiği gibi öfkeli korsanların
özel e-mailleri halka arz etmesine… Ve her şeyin, her yerin cehenneme
dönüşmesine, tüm kirli çamaşırların ortaya saçılmasına, herkesin birbirine
girmesine… Bu devirde mail ile kimseye laf etmeyeceksin, ben bunu bilir bunu
söylerim. Mail hackleyerek dava kazanmanın etik duruşuna girmeye gerek yok,
nereden baksanız çirkin bir hareket. Ama korsan film paylaşımının kanunsuzluğu
ve teknolojinin bu denli ileri olduğu bir devirde artık bayatlamaya yüz tutmuş
savlarla gelişimi engellemek epey tartışılabilir konular. Yasa dışı film
izlemeye, içerik tüketmeye elbette karşıyız. Ama bunu işe yaraması mümkün
olmayan yöntemlerle durdurmaya çalışmak yerine yasal tüketimi böylesi bir
devirde cazip kılacak çözümler bulunmadıkça içerik üreticileri başlarına geleni
çekmeye bölümde de gördüğümüz üzere mahkum, üzgünüm.
Alicia sağ kolu
olmak için Finn’e teklif götürmüşken başka alternatifler düşünmek istemiyorum,
çünkü çok iyi bir ikili olduklarına inanıyorum. Eli da zaten aldı cevabını
oturdu, herkes duymuş olsun: “Tavsiyelerin için teşekkürler. Tüm seçeneklere
açığım. Önümüzdeki 48 saat içinde karar vereceğim.”
Bu cümleleri
tekrar kullanacağımı biliyordum!