Ayrılıklarla sonlandırmak üzere olduğumuz bu
hafta tesellimiz nefis bir
Kiraz Mevsimi bölümü izlemek oldu. Önce büyük usta
Kayahan’a veda ettik, yıllarca dilimizden düşmeyen şarkılarını bir defa daha
dinleyip gözlerimiz dolup taşarken. Ardından, bu yazıya başlamadan az önce de, bize
haftalardır Kiraz Mevsimi’ni keyifle izleten senaryo ekibi ile vedalaştık.
Makbule Kosif, Gülsev Karagöz ve Özer Zafer Çetinel 27.bölümde devraldıkları
Kiraz Mevsimi senaryosunu 39.bölümün sonunda henüz bilmediğimiz bir ekibe
devrettiler. Kendilerine bir defa daha verdikleri emekler için kendi adıma
teşekkür ederim. Ne demişti Kayahan usta; “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün
bir yerde buluşuruz”
Yok öpersin, yok öpemezsin derken bütün bölüm öpüştük çok şükür
39.bölümü neden mi bu kadar çok sevdim;
öncelikle komedi ve romantizmin dengesi çok iyi kurulmuştu. Ne Necmiye Hala’nın
sahneleri fazla geldi, ne Şeyma-Mete kapışmasından rahatsız oldum, ne de
romantizmden boğuldum. Öykü ve Ayaz’ın hem evde film izlerken, hem de
doğruluk-cesaret oynarken ki sahneleri ve elbette Öykü’nün Ayaz’a yaptığı şarkılı
sürpriz bu haftanın ve hatta geçtiğimiz birçok bölümün en güzel, en romantik
sahnelerindendi diyebilirim. Ayaz’ın Öykü’nün doğum gününde bir anda sahnede
belirip şarkı söylemeye başlamasını her zaman en güzel sürprizlerden biri
sayarım bilen bilir. Öykü de bu sürpriziyle ve hatta anlamlı ikinci hediyesi
ile Ayaz gibi bu konuda marka olmuş birine rakip mi oldu dersiniz? Vallahi bana
uyar, kapışsınlar, biz keyifle izleriz.
Favorim kesinlikle Leopar Necmiye
Bu hafta bir de Öykü’nün Necmiye hala ile
mücadele edişi vardı ki, pek hoşuma gitti. Necmiye Hala’nın şifresini çözen
Öykü, erken davranıp halanın cümlelerini tamamlayınca halanın 10 leopar kuvvetindeki
gücü kediye dönüverdi. Şeyma ile antrenman yapıp bugünlere gelirken gözü açılan
Öykü artık kendini ezdirmeyecek mi acaba? Onu bunu bilmem de, ben Öykü ve
Necmiye Hala kapışmalarını bayıla bayıla izlerim. Hala’yı Rüzgalı Bahçe’de
kıstırıp ve önceki haftanın raundunu alıp durumu 1-1
yapan tayfaya da, yine de ayaklarını denk almalarını öneriyorum. O Hala
bugünlere kolay gelmemiştir, sizi hafife almış olabilir ama bunun acısı fitil
fitil çıkar gibi geliyor.
Balıklama mı atlasam, çivileme mi?
Mete bu hafta hem mecazi hem de gerçek
anlamda dibi boyladı. Bi cup sesi duyduk ama Mete bu, sırf Şeyma’ya ders
vereceğim diye suya atladığı için sadece biraz kum çıkartıp, iki de kulaç atıp
sahile çıkmıştır diye tahmin ediyorum. Kim bilir nerede saklanıp nasıl gözlemleyecek
herkesi! Mete bunca zamandır yaptıklarına rağmen bu hafta kendisine
inanmamalarına nedense DEV içerledi. Kendini temize çıkarmak için çırpındı
durdu. Meğer ne kadar dürüst, yaptığının arkasında duran ama haksızlığa
tahammül edemeyen bir adammış. Mete’nin ne kadar bencil olduğunu aslında bir
defa daha kanıtladı bu olay. Şeyma’ya ders verip kendini tatmin etmeye
çalışırken, Burcu’yu ya da babasını ne kadar üzebileceğini hiç düşünmedi bile. Sırf
bu yüzden bir kat daha kızdım Mete’ye. Haa, bir de Şeyma var. Karnında taşıdığı
masumun hatırına bir parça kendini toplamasını beklerken, şimdi de bebeğini
kullanarak ayakta kalmaya çalışacak. Bülent ikisine de bakacağını söyleyerek
nasıl bir bela aldığının daha farkında değil ama çok sürmeyeceğinden de eminim.
Hah, işte şimdi hapı yuttun İlker!
İlker ve Sibel’in atışmaları da sanki
biraz hassas noktalara gelmeye başladı. Sibel, o son espriyi yapmayacaktın
canısı, gerçekten biraz ağır oldu sanki. İlker artık tam da akıllandı dediğimiz
zamanlarda o “moral gecesini” düzenlemesi ile her şeyi hak ediyor diyebilirsiniz,
ama insana “eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir” demek de yangına
körükle gitmek gibi bir şey. Sibel bunca zamandır İlker’e sağlam bir ders vermediği
ya da değişmediğini gördüğü halde terk etmediği için sürekli laf dalaşında. Bu
aralar damdan düşer gibi diziye dahil olan Deniz’in saçma sapan bir şekilde İlker’e
yaklaşması ile Sibel-İlker arasındaki gerginlik yan yana durduğunda, oradan
kötü kokular gelecek gibi açıkçası. Yeni senaryo ekibi bu konunun üzerine
gitmek isteyecek mi bilmiyorum ama, her ne kadar bu tarz hikayeler gerçek
hayatta var olsa da, Kiraz Mevsimi’nin romantik-komedi tarzına ben şahsen
uyduramadığımdan hiç başlamamasını tercih ederim.
40.bölümün fragmanını bu defa yazının
sonuna değil de tam göbeğine ekliyorum çünkü bir sorum var: Bu fragman ile ne
anlatılmak istenmiştir?
Öykü ve Ayaz birlikte eve geliyorlar,
sarhoş oluyorlar. Ertesi sabah Ayaz Öykü’ye hatırlamıyor musun diye soruyor,
sonra da Öykü Ayaz’a kızıyor, “sen bana böyle bir şeyi nasıl yaparsın ya”
diyerek. Bu fragmandan çıkarmamız beklenen “gelecek hafta Öykü Ayaz vuslatı
olacak, koşun” ise; 1- inandırıcı değil, çünkü eğer o vuslat ima edilen şekilde olduysa, Ayaz karakteri çoğunluğu
bilmem ama benim için ölür, böyle bir durumdan faydalanacak son karakter
olduğuna inanıyorum çünkü 2- yok eğer bu sadece gelecek haftaya “koşalım”
diyeyse, ve ÖyAz’ın bir türlü evlenememesine ilave olarak bir de acaba
sevişecekler mi, sevişemeyecekler mi diye düşünmeye başlayacaksak, yani Kiraz
Mevsimi’nin reytinginin Öykü ve Ayaz’ın vuslatına kaldığı düşünülüyorsa, ona da vah vah derim ben. Ama görünen köy de kılavuz istemez. Daha fazla uzatmadan EN
listesine geçelim mi?
EN beğendiğin sahne: Elbette Öykü’nün
şarkısı. Ancak bu sahnede özellikle Ayaz’ın, yani Serkan Çayoğlu’nun sürprize
şaşırmasındaki doğallığına ve Öykü’ye bakışlarına bayıldım. Şarkının sözlerini ve
klibini yazının sonunda bulabilirsiniz. Siz de benimle aynı fikirde misiniz?
EN acıklı gidiş: Monika’nın sere serpe
gidişi. O yaka bağır açık gidişin sonu iyi değil yalnız. İtalya’ya vardığında
garanti 39.5 ateşi görür. Şimdi gel de Monika’ya kızma, kızım sende 3 tane kuru
simit getirdi diye adama aşık oldun ama yaaa.
EN hoşuma giden detay: Ayaz’ın bir kova
suyu başlarından döktükten sonra pişman olduğu andaki yüz ifadesiydi.
EN hoşuma giden 2.detay: Öykü’nün beyaz
elbisesi. O romantik sahneye öyle romantik bir elbise yakışırdı, çok beğendim.
Ama o siyah stilettolar bizımla deyıldı.
EN rahatsız eden detay: Öykü’nün ev
sahnesindeki aşırı koyu ruju. O ruj ile iddia sırasında uyuyan Necmiye halayı
öptüğünde kalan ruj izini görünce, iyi ki o dudaklarla Ayaz’ı da öpmemiş dedim.
EN çok güldüğüm sahne: Rüzgarlı Bahçe
sahneleri. Bir an Ayaz ile aynı kılıktaki diğer oyuncu Ayaz ve diğerlerini
korkutacak sandım ama olmadı. O halde neden aynı giydirmişlerdi acaba?
EN gülemediğim sahne: Mehmet ve Önem Ayaz’ın
evine yemeğe gittiklerinde Öykü’nün Önem’in ayakkabısını çıkarmaya çalıştığı
sahne. Fazla abartılı geldi.
EN merak ettiğim soru: Sakız ve Salih
gerçekten Söke’ye döndüler mi? Lütfen dönmesinler.
EN merak ettiğim 2.soru: Mehmet Önem’i nasıl
bu kadar kolay affetti? Yahu kadın koca atölyeyi yaktı, sen gittin evlendin!
Bir gece gözünü açtığında Önem’in bir yastıkla sana doğru yaklaştığını
görmeyeceğinden emin misin?
EN merak ettiğim 3.soru: Mete nerede
saklanıyor? Buna bir anket mi yapsak acaba?
* Ve, bölüm bittikten sonra iki defa daha izlediğim sahne: Yalın'ın
Bir Bahar Akşamı şarkısı, Öykü ve Ayaz!
Bir bahar akşamı sen diye öldüm ben
Son gülü soldurup kalbime gömdüm ben
Aşk diye öldüm ben, aşk diye öldüm ben
Bir bahar akşamı sen diye öldüm ben
İsmini susturup maziye gömdüm ben
Aşk diye öldüm ben, aşk diye öldüm ben
Hani bu dağların ardında güneş doğmayacaktı
Hani bundan başka şehirde barış olmayacaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Bir bahar akşamı aşk fani bir rüzgardı
Durmadı kalmadı bir nefesim kadardı
Senden sonrası mı vardı senden sonrası
Hani bu dağların ardında güneş doğmayacaktı
Hani bundan başka şehirde barış olmayacaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Hani bu dağların ardında güneş doğmayacaktı
Hani bundan başka şehirde barış olmayacaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Sana sarıldığım an yağmur duracaktı
Bir bahar akşamı sen diye öldüm ben
Aşk diye öldüm ben,
aşk diye öldüm ben