Kırmızı Oda: Beni böylece sevemez misin, olduğum hâlimle?
Kabullenmek… Ya da etmemek/edememek ve hep savaşmak…  Burada kabullenmek ve pes etmek eylemleri arasında bir anlam karmaşası yaşanıyor. Bir şeyleri kabullenme olayını bir gerçek karşısında pes etme, “yenilgiyi kabullenme” olarak algılıyoruz. Oysa ikisi aynı şey değil, aksine bambaşka kavramlar bunlar. Kabullenmek özgür, pes etmekse esir kılar. Başkalarının dayattıklarını yahut sizi mutsuz eden hayatı yaşamak pes etmektir, sizi boğucu bir kafesin içine hapseder. Kendinizi ve yahut için sizin iradenizin dışında gerçekleşen, değiştirmeye gücünüzün yetmediği şeyleri kabullenmek ise bu kafesin kapılarını açan güçtür. Şimdi, lafa niye buradan girdik? Gelin bi’ tartışalım. 



Büyük acılar insanı hep bu yol ayrımına getirir. Bir süre sonra zihnindeki uzun süreli yorgunluğun bulanıklığıyla bu kavramlar arasındaki ayrımı göremeyenler ruhlarına işleyen bu acının etkilerini ömürleri boyunca üzerlerinden atamaz ve hep bununla yaşarlar. Ancak bir dereceye kadar kendini koruyabilmiş olanlar bu iki kavram arasındaki ayrımı görebilir ve nerede kabullenip nerede savaşacaklarını bilirler. İşte o hikâyesini dinlediğiniz zaman “Ne esaslı adammış/ kadınmış. Helâl olsun, dimdik durmuş.” dediğiniz insanların sırrı budur. 

Dizideki hikâyelerin gerçek hayat hikâyelerinden uyarlandığını bilip de karakterleri bu yönlü okuduğumuzda bu iki kavramın ayrımını ve hayatlarında meydana getirdiği sonuçları az çok görebiliyoruz. Açıkçası diziyi izlemek beni bu bakımdan oldukça zorluyor. İzlerken üzerime tonlarca ağırlık bindiğini hissediyorum. Hafta başında bir film izledim. Filmde yaptıklarımızın yanında yapmadıklarımızın, oluşuna seyirci kaldıklarımızın da vicdani bir bedelle cezalandırılması gerekliliği üzerinde duruluyordu. Son zamanlarda çoğalan bu tür projelerin de garanti reyting olayının yanında biraz olsun bu tarz bir düşünce üzerine yapıldığına inanmak istiyorum. Çünkü hem toplum hem dünya olarak buna gerçekten ihtiyacımız var. 



Bölüme dönersek, bu hafta yanılmıyorsam Meliha, Alya (kitapta Ala) ve Mehmet karakterleri işlendi. İçlerinde beni en çok zorlayan Meliha karakterinin hikâyesini izlemek oldu. Çünkü diğerlerinin hikâyesini az çok biliyoruz, hatta Hayata Dön’ü İstanbullu Gelin zamanı okumuş olduğum için Ala’nın hikâyesinin tamamını biliyorum. Ama Meliha’nın hikâyesinde her ân çocuklara bir şey olacak ne olacak diye yüreğim ağzımda izledim, hatta Meliha ev sahibinin oğluna kapıyı büyümüş hâliyle açınca nasıl bir oh çektim anlatamam. Gerçekten beş çocuk tek başlarına onca yıl nasıl sağ salim geldiler, nasıl bunları başardılar aklım almadı. En çok okula gidemeyişlerine ve Meliha’nın insan aklının almadığı onca şeyi çocuk hâliyle başardıktan sonra yukarıda konuştuğumuz kavram karmaşasına kapılarak kendini mutsuzluğa mâhkum edişine üzüldüm. Gerçekten eğer başarabilseydi sonuna kadar hak edilmiş bir mutluluk olacaktı onlarınki. Kim bilir? (Kitabı okuyanlar bilir ama sessiz kalabilirler bence…) Belki de Meliha bu terapiler sonucu gelişimini sürdürerek mutluluğun kapılarını yeniden aralar. Bu bölüm biraz makyaj yapılmış, toparlanmış gerçekten çok güzel yansıtılıyor süreç. Evrim Alasya. ♥



Ala, kitapta okurken de beni zorlayan bir karakterdi. Melisa Sözen’in canlandırmasıyla yoruculuğu iyice yukarı çıkmış tebrikler, o hafif deliliği çok güzel yansıtmış Melisa Hanım. Onun hikâyesi de derin bir hikâye. Katman katman açılacak. Kitapta çeşitli masallar, anekdotlar ve anlatılar eşliğinde ilerlemiştik. Zevkle okumuştum. Umarım dizide de bu güzel işlenebilir.

Mehmet karakteri, Salih Bademci'nin başarılı oyunculuğunun da etkisiyle benim kendimi en yakın hissettiğim karakter olmuştu. Geçmişinde kademeli ilerleyen dolma durumu ve en sonunda kendini savunma biçimi olarak öfkeyi seçmesi, kendi kaderini bilinçsizce çocuklarına da yaşatması güzel yansıtılmış. Oğluna yaptıklarından dolayı kendine kızdığı sahnelerde gözleri dolmayan var mı? Çocukluk ne büyük bir yara, kaç yıl geçerse geçsin atlatamıyorsunuz. Mehmet karakterinin toparlanma süreci de düşe kalka olacak gibi duruyor. Bu süreçte ailesini koruyabilecek mi izleyip göreceğiz. 

Terapi sahnelerine dair konuşulması gereken birkaç husus var, onları da bilâhare konuşacağız. Dilerseniz sizin gòzünüze takılanları yorumlara alalım, oradan birlikte tartışarak ilerleyelim. 

Sevgiyle, ümitle ve sağlıkla olması adına mümkün mertebe evlerinizde kalın.

Periniz
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER