Her ruh bambaşka hikayelerin çarkında dönerek evriliyor karaktere.
Geldiğin yer, geçtiğin yol, kucaklayacağın son ayrı ayrı o çarkın sivri
dişlerinde şekilleniyor ya da zaten o çarkın dişlerini oluşturan şey de bunlar.
Hayatını ya da benliğini kılıfına uydurma zorunluluğun yok; sevip sevme
zorunluluğun da keza öyle. Tam da bu noktada devreye giren şey öz saygıdan başka
bir şey değil.
Geldiğimiz gün itibariyle toplumsal kılıfların en sert
çizgilerle dikildiği; hayat standartlarından giyim ölçülerine
kadar herhangi bir dünyanın bu çizgilerin içine kurulduğu bir noktadayız. Hak
veriyorum o yüzden ‘’senin ailenin holdingi hangi sektördedir, acaba
finans departmanı işliyor mudur, aksesuarın eksik sence olmuş mudur’’ muhabbetlerine.
Genel olarak sırıtmıyor böyle şeyler ekran önüne kurulan dünyalarda. Zira
kendini ezdiren saf kadın karakterler hayatımızda hatırı sayılır bir yere
sahipler, eksik olmalılar. Kendini ezdirmemek bir yönden öz saygının kolu
kanadı. Kimse için değişmemek, kendi karakterinden fedakarlık yapmamak,
artısıyla eksisiyle kendini kabul etmek ve ettirmek o kadar değerli bir şey ki
bunu nerede görsem mutlu oluyorum. Eda’nın en güzel aksesuarı taşıdığı özgüveni
diyebiliyorum bu yüzden. Çünkü özgüven onu iki gündür tanıyan insanlara bile ‘’normalde
seni bu kurtlarla yalnız bırakmazdım ama sen parçalarsın bunları.’’ cümlesini kurduracak
tek özellik. Kendi benliğini, hikayesini taşıması için başka kimsenin onayına
gerek kalmadığının altını sertçe çizdiği en naif özellik. Hayatını, onu o yapan
değerlerini, kendi kurduğu dünyasını, kendi seçtiği her parçasını sahiplenişini
seviyorum. Bunların her birine tüm gücüyle sarılışı beni ona daha çok bağlıyor.

Duyduğum en çarpıcı cümlelerden biriydi ‘’insanların deşebileceği
bir yaraya dönüşmüş.’’ özetlemesi. Bambaşka anıları yaşatıyoruz içimizde. Geçmişte bıraktığımız da oluyor ama genellikle geleceğe taşımak daha çok tercih edilesi bir noktada kalıyor. Acı veya
tatlı olması fark etmez. Fakat yaşatırken hangi duyguyla beslediğimiz önemli. Her anı, tecrübe; sahiplendiğin
noktada deşilecek yaradan çıkıp saygı duyulacak hikaye sınıfına dahil oluyor. Sen
onu beslerken o da seni besleyerek var oluyor bugününde ve geleceğinde.
Altı dolu cümleler duyuyorum. Serkan’ın eğitimini de aldığı
ve ilgisinin son derece yüksek olduğu astronomi hakkında bir şeyler paylaşırken
kendi gerçek karakterine araladığı kapı güzeldi. Rengarenk somut dünyalardansa
gerçek renklerin anlam kazandığı somut dünyalar daha çok etkiliyor beni.
Karakterin sahip olduğu zevklerin aslında gerçekten o karakteri inşa eden
şeyler olması etkileyici geliyor mesela. Aydan’ın hikayesini henüz bilmiyorum
ama bu sivriliğinin ve detaycılığının altında önemli bir imzası olduğu çok
belli. Seyfi-Aydan ikilisi de Ayfer-Aydan ikilisi de eğlendiren seyir zevkine
sahip. Bölümün içine sempati katan şeydi bu ikililerin diyalogları. Aydan’ı çok
iyi var eden bir Neslihan Yeldan var. Saygı duymamak pek de mümkün değil.

Bölümde duygularından kaçmak için Eda'nın çekim alanından çıkmaya
çalışıp kendi yörüngesine girmeye kalkışan Serkan vardı. Kırıp döken olmadan
karşısındaki kendinden itmesi şaşırtmıyor beni. Attığı taşları da kabul ederim
zira iadesi eminim ki başarılı şekilde yapılacaktır. Fakat imajıyla ilgili kısa
bir yorumum olacak. Pantolonunun içine sıkıştırdığı dar tişörtler, en az beş
kat sıkıcı profil çizen takımlar ve kravatlardan kurtulup bölüm sonundaki spor şık
da iş hayatında varolunur kombinlerine sahip çıkarsak eminim ki topluca daha
derin nefesler alabiliriz. Serkan'ın gerçek ruhuna aralanan kapıdan aslında zihninde bambaşka uzaylar tasarlayan biri olduğunu çıkarmak zor değil. Özgürleştikçe ve kendini özgürleştirdikçe onun da daha derin nefesler alacağını biliyorum.

İzlerken gereksiz bulduğum ya da ‘’bu hangi sıfatı
kucaklıyor’’ dediğim herhangi bir karakter yok hikayede. Dolayısıyla sıkılmadan
yok denecek kadar az bir reklam arasıyla izleyebiliyorum ve izlerken de
hikayeden kopmuyorum. Tek problemim Eda’nın arkadaş grubu. O kadar kendi
hayatları yokmuşçasına Eda’nın hayatının içindeler ki bir noktada ciddi anlamda
rahatsız edici. Ailesi tarafından baskılanan ve farklı bir hayali olan bir
avukatımız, part time işleri olan ve tahminen çok yoğun olan bir Melomuz bir de
sürekli direktif veren ama henüz ne olduğu kestirilemeyen bir iş hayat olan Fifimiz
var. Siz biraz kendi hayatlarınızla da ilgilensenize kızlarım. Çok gerek yok
sanki bu kadar müdahil olmaya, bilek ovalatacak kadar sarsıntılar yaşamaya. Sizin
de bana hak vereceğinizi biliyorum, o yüzden söylüyorum. Zira kendi arkadaş
grubumla çok benzer yönler taşıyorsunuz, sizi iyi tanıyorum.
Sıkılmadığım ve günlük tempomdan iki üç saatliğine ciddi
anlamda uzak kalabildiğim bir iş Sen Çal Kapımı. Dilerim yolculuğuna devam
ederken bu vasfını asla yitirmez. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
İrem.
*yazının kapak fotoğrafı ile Twitter'da şans eseri denk geldim ve çok beğendiğim için severek yer veriyorum. sevgili @_starrovers 'a emeği için teşekkür ederim.