Kurşun: Bir name yükseldi güzelden beyazdan*
"İnanmıyorsun ama biliyorsun"
Selam,

Görünen o ki biz diziye alıştık alışacağız diye beklerken önce Kerem Deren ve ekibi diziden ayrılıp senaryoyu Ozan Aksungur’a bırakma kararı almış, sonrasında da zaten üstünden çok zaman geçmeden dizi final kararını açıkladı. Durumu başarısızlık olarak nitelendirmek belki haddimiz değil ama ilk bölümden itibaren gerek hikaye ve kurguya gerek oyunculara yöneltilen eleştirileri bir noktada ciddiye alıp tartışmak gerekiyor. 

Önceki yorumlarımda senaryodaki büyüklü küçüklü mantık hatalarına birden çok kez değindiğim için şimdi yeniden üstünde durmayacağım bunların. Fakat zannediyorum ki şimdiye kadar Engin Altan haricinde doğrudan ismini söyleyerek irdelediğim oyuncu olmamıştı. Sosyal medyadaki ‘katıksız’ fan yorumlarını bir kenara bırakacak olursak (ki başrollerden hem Engin’in hem Burçin’in inanılmaz bir fan kitlesi olduğu açık) dönem dizileri içindeki oyuncu seçimlerinin hangi kriterlere göre yapıldığını veyahut yapılması gerektiğini daha objektif bir şekilde ele alabiliriz. 

Bu noktada sosyal medyada denk geldiğim eleştirilerin Engin’den ziyade Burçin’e yöneltildiğini belirtmem gerek. 1974 yılının anlatıldığı bir dönem işinde, 28-29 yaşlarındaki idealist gazeteci rolü için benim de aklıma gelen ilk isim Burçin olmazdı diye düşünüyorum, ki kendisinin oyunculuğunu ve ekrandaki duruşunu pekala beğenirim. Lakin, evet, mevzu 1970’lere geldiğinde insanın aklında daha genç, daha dinamik ve nedense daha masum ve doğal bir yüz canlanıyor. Bu ve benzeri yorumlar dizi henüz yayına başlamamışken çeşitli mecralarda yapılıyordu, ben şimdiye kadar özel olarak değinmek istemedim çünkü hikayenin tutmasında çok da büyük bir etkisi olacağını düşünmüyordum açıkçası.

Orhan'ın şapkasıyla tam Bonnie ve Clyde olan çiftimiz. Onlar da son düzlükteler.

Benzer şekilde Engin Altan’ı bir önceki dizisinden alıp Fox’ta muhalif bir role büründürmek de riskliydi, ama öncesinde söylediğim gibi Savcı Orhan bana Leyla Devrim’den çok daha inandırıcı geliyordu. Tuğrul Eryılmaz’ın T24’teki yazısında değindiği, dizi arasında birden beliren Engin Altan’lı inandırıcılık-killer banka reklamına rağmen hem de. Sözün özü, mekan seçiminin, dekorların, kostümlerin, hatta sonu gelmeyen senaryo hatalarının bile bir noktada tolere edilebileceğini düşünüyorum; sanırım Kurşun’un şanssızlığı izleyicinin bir nedenle ısınamadığı oyuncular ve inanamadığı dizi hikayesi oldu. Kabul edelim, bu modern nostalji başından beri hepimize fazlasıyla oksimoron geliyordu zaten. Bir de üstüne başka yabancılaştırıcı etkenler eklenince haliyle izleyici ilk iki bölümden sonra sıkılıp bıraktı diziyi izlemeyi. Sonra da böyle biz bize kaldık işte.

Neyse efendim, ben 5. bölüm yorumumu yapıp gideyim. Önümüzde izlenecek iki bölüm daha var, bu yarım kalmış hikaye başka senaristler tarafından iki haftada nasıl toparlanır ve nereye varır bilemiyorum. En üzüldüğüm noktaysa uzun zaman sonra bu platformda düzenli yorum yazmaya başlamışken bu zevkten mahrum kalacak olmam sanırım. Şimdiye kadar okuduysanız teker teker teşekkür ediyorum hepinize.

Leyla'nın gömleğine, elbisesinin desesine ve kurdelesine bayıldım, kostümcüler ve ben şok.

Bölüm hızlı aktı yine, senaryo ekibi hazır gidiyoruz birkaç gol birden atıp öyle kaçalım istemiş olabilir. Benim anlamadığım dizinin azıcık hızlanmak için neden dört hafta beklediği. Yani böyle söylemek istemiyorum ama evet hepimiz Ezel ayarında bir iş izlemek istiyoruz ve yanılıyor muyum bilmiyorum fakat nereye çekilse oraya gidecek bir evren vardı Keremlerin elinde, naçizane eleştirim eldekilerden tam fayda sağlanamadığı yönünde. İddialı başlayan bir işten daha iddialı birkaç ilk bölüm bekliyorduk, artık televizyona mı güvenmiyorlar hikayeye mi inanmıyorlar bilmiyorum ama hevesle yazılmış bir iş değildi belli ki Kurşun.

Arka arkaya birkaç ters köşemsi sahne izlediğimizden olacak, bölüm bir noktadan sonra şaşırtıcı etkisini kaybetti bende. Yani Leyla ve Orhan arasındaki gelgitlere zaten pek inanmamıştım ama bir darıldılar bir barıştılar derken Leyla’nın şu fotoğrafın arka planını hiç sormaması karakter tutarlılığı açısından sıkıntılı göründü bana. ‘Orhan ben gazeteciyim!!1’ diye ortalıkta dolaşmaya benzemiyor bu işler Leylacım, azıcık gerçeklerin peşinden git Orhan’ı nasıl kurtarsam diye kafa yoracağına. Bir diğer sıkıntılı mevzu, Hasan the 2nd’ın varilde bulunan cesedi sonrasında hiç kimsenin -ama hiç kimsenin- ‘biz bu çocuğu Rıfat’la birlikte bırakmıştık, Rıfatçım bu çocuk bu hale nasıl geldi, sen nerelerdeydin?’ diye sormaması. Ayrıca Rıfat gerzosu da kendinden bekleneni yaparak arkasında bin tane kanıt bırakarak işledi cinayeti ama kimse cesedin üzerindeki parmak izlerine bakma gereği duymadı. Hatta Orhan’ın eldiveninde bile Rıfat’ın parmak izleri vardı, ona da bakmadılar, ‘Orhan bu senin eldivenin ehe’ deyip suçu kendisine yüklediler. (Bu esnada göz falan deviriyorum ben tabii.)

İzlemesi işkence haline gelen bir diğer nokta -adını yeni öğrendiğim- Nahide’nin Nuri Kargı’yla olan sahneleri oldu. Gerçekten karakterden mi kaynaklanıyor yoksa ikilinin ilişkilerinden mi bilmiyorum ama Nahide karakteri ölürse daha mutlu olabilirim. Nuri ve Leyla arasındaki ilişkiyi izlemek ise sandığımdan daha eğlenceli hale geliyor olabilir, yine ucuz numaralar tabii fakat Leyla’nın, babasının yanında görünürken Orhan’ı korumaya çalışması belki bir miktar yükseltmiş olabilir bölümü. Aynı şekilde -eğer izleyebilirsek- Leyla bir seçim yapıp Nuri’nin ailesini bulması konusunda Orhan’a yardımcı olmaya karar verirse bu üçlü ilişki çıkmazı da güzel sahnelere ortam hazırlayacaktır. Zira anladığımız kadarıyla Nuri Kargı da ailesini korumaktan filan bahsediyor, bu hikayenin altından somut gerekçeler çıkmazsa gerçekten sinirleneceğim. 

Adam projeksiyon kurmuş.
Ayrıca Leylacım, günlerdir gerilimi artırmak için ceketinin cebinde tuttuğun ve Orhan’ın açma dediği zarfı bir fotoğraf karesiyle açmaya karar vermen, sonra sinirinden Orhan’ın evine gitmen (teras çok güzelmiş gerçekten <3), ama Orhan’dan tek bir açıklama talep etmeden bu ilişkide varım diyerek kendini bu riskli maceranın içine atman, bilemiyorum gerçekten sıkıntılı bir tipsin. Neyse, şaka bir yana, daddy issue’ların kurulan projeksiyonlar eşliğinde pik yaptığı Nuri-Leyla sahnesinde, Nuri’nin Leyla için yaptığı ‘benden kaçmak için ona tutunmaya çalışıyorsun’ tespiti son derece yerinde; lakin aynı Leyla’nın, Orhan’dan kaçmak için de pek çok nedeni olmasına karşın, beyefendinin tek bir sözüyle tarafını seçmiş olduğunu görüyoruz. Beyefendinin tek bir sözü için bkz. “Senin gerçeğin birine kalbini açmaktan ölesiye korkmak.” Diriliş Bey neler söylüyorsunuz öyle?

Tüm bunların dışında bir başka ifrit edici karakter olarak Gülce’yi ve büyük gözlü oğlunu göstermek zorundayım. Ayrıca o hastanede gördüğümüz ve sonradan 14. Hasan olduğuna şaşırır gibi yaptığımız (bu biraz beklenmedikti tamam kabul) Vural karakteri de yani, üçü bir araya gelip şehri terk etsin isteği oluşturdu bende yeniden. Orhan da Leyla da bu kıza neden hâlâ güveniyor hiç anlamıyorum diye aklımdan geçirdim tüm bölüm, zira biliyorsunuz ki Gülce’nin kaçtığı birileri var, sakladığı bir şey var ve son anda lehinize şahitlik yapmaktan vazgeçti. Evde tutmaya devam etmenizi geçtim yani biriniz de çıkıp acaba hata mı ediyoruz diye düşünmedi. İnsanların alınlarında mı yazıyor iyi-kötü diye? Diyelim ki bıçak olayını söylemedi, o zaman nereye kaçacaktın Orhan pffff yani akıllı ol azıcık. Aynı şekilde Leyla da Orhan’ı manşet yaptıktan hemen sonra adamı akıl sağlığı yerinde olmayan annesi ve ajan olan hizmetçisinin bulunduğu eve getirdi. Neden hiç kimse hiç kimseden şüphelenmiyor bu dizide?! Hayır sonrası daha da komik çünkü Orhan bir de benimle uğraşmayın diyerek sevimlilik yapıyor ve Kerim Paşa’nın yanına gidiyor, biz tabii bu esnada aralarındaki planı bilmediğimiz için Orhan’ı sokağa atıyormuşuz gibi geliyor. Sonra neyse işler kısa vadede rayına oturuyor da Leyla, Orhan’ın dönebildiği evine geliyor ki romantik sahneler yaşanabilsin, tamams. (Dediğim gibi terasın hakkını vermişler.)

Why so Hasan?

Neyse efendim, dizide sonuca giden yola daha baya bir mesafe varken önümüzde iki bölüm kaldığı gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir hafta diliyorum hepimize. Bakalım neyi nereden tutacaklar…

Görüşmek üzere ve sevgiler…

*Timur Selçuk - Beyaz Güvercin
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER