The Good Wife her
zaman gündemdeki olaylardan hikaye çıkaran ve günümüzü yakalayan bir dizi
olmuştur. Bu haftaki bölüm ABD’yi ayağa kaldıran ve büyük olayların yaşanmasına
sebep olan Ferguson olayının izlerini taşıyordu ve en başına bir uyarı notu
girilmişti: Bölüm Staten Adası jüri kararları verilmeden önce yazılmış ve
çekilmiştir. Açıkçası Scandal’ın ırkçılığı
ve son zamanlarda yaşanan olayları ele aldığı bölüm çok daha iyi yazılmış ve
yönetilmişti. Televizyon tarihi o bölümü unutmayacaktır. Ancak The Good Wife aynı anda pek çok topu
çevirdiği için bölüm hikayesine hakkıyla yer ayıramadığından aynı vuruculuğu
yakalayamadı ne yazık ki.
Peter jürinin verdiği kararın toplumun ayaklanmasına sebep
olmaması için elinden geleni yapıyor ve belki de ilk defa işinde bu kadar iyi
olduğunu görüyoruz. Hem valiyi, hem de dinin gücü sayesinde şaşılmayacak bir
şekilde fikir lideri pozisyonuna gelmiş rahipleri iyi idare ediyor. Peter’ın bugünlere
gelmesinde büyük rol oynayan Isaiah da yeniden ortaya çıktı. Peter’ın iyi bir
insan olmak için artık çok geç olduğunun farkında olması hoş bir detaydı. O
artık iyi bir adam olmanın değil, etkili bir adam olmanın peşindeydi. Hiç
olmazsa… Bu yolda bir adım daha attı hatta, Ramona ile olan ilişkisini bitirdi.
Bir Peter-zede daha adamın arkasından bakakaldı. Bu nasıl bir şeytan tüyüyse…
Açık oturum günü en sonunda geldi çattı. Yarışta Prady’nin gerisinde
olan Alicia’nın öne geçmek için büyük bir başarıya ihtiyacı var. Peter’ın
Ramona’yla olan ilişkisi ona zarar verecek gibi olduysa da Alicia’nın akıllıca
karşılığı alkışları toplamasını sağladı. Prady durur mu, o dalgadan kendisi de
nasiplenecek ya, basının Alicia’yı böyle sorularla sıkıştırmasının özür
dilenmesi gereken bir hareket olduğunu söyleyiverdi. Tükenmez kalemin bile ona ihanet
ederken Alicia’nın oturumu lehine çevirmesi çok zor gözüküyordu. Çıkan
ayaklanmaların belki de tek iyi yanı oturumu yarıda kesmek oldu. Alicia ve
Prady tekrar yayına dönmeyi beklerken kameralardan ve gözlerden uzak bir yerde,
mutfakta kozlarını politika makyajı olmadan paylaşmaya başladı. Savcılıkta daha
fazla çeşitlilik olmalı, siyahi azınlığa yaklaşım değişmeli derken bir garson
onları böldü ve bölümün en vurucu cümlesini kurdu: “Daha fazla siyahi göreve
gelsin diye iki beyazdan birini seçmemizi beklemeniz çok komik.” Ve konu ABD’nin
halihazırda durmaksızın konuştuğu noktalara geldi. Savcıların hafif uyuşturucu
suçlarına kafa çevirmesi ve siyahilerin düşmanlaştırılmaması… Alicia kamera
baskısından kurtulunca bir anda açıldı. Savunma avukatı olmasının ona
kazandırdığı en büyük şey suçluların kafasının nasıl çalıştığını öğrenmesiydi
ve bunu koz olarak mümkün olduğunca kullanmıyor oluşu hata. Seçimleri kazanacaksa
ancak böyle kazanacak, daha adil ve empati zengini bir yargılama vaadi sunarak.
Prady Alicia’nın zaferini fark edince “bugün siyaset konuşma günü değildir”
bahanesiyle mekanı terk etti ama artık havaya giren Alicia durur mu, “ben
hazırım, hani rakibim nerede?” meydan okumasıyla zaferini perçinledi.
Bunca olay içerisinde Neil Gross’un boşanma davası gereksiz
bir kalabalık oluşturdu açıkçası. Hikayeyi ilerletmek ve bizimkilerin en büyük
müşterilerinden birisini kaybettikten sonra yılana, yani David Lee’ye
sarılmasını göstermek için bir hafta daha beklenebilirdi kanımca.
Sezonun başından beri beklediğimiz sahnenin de böylesine
önemli bir bölüme eklenmesi etkiyi daha da artırdı, yalan yok. Diane ve Cary, David
Lee’nin ondan habersiz işe alınmasına kızan Alicia’yı en sonunda köşeye
sıkıştırdı ve neden büro ile ilgilenmek yerine politikaya atıldığını sorguladı.
Eğer amacı Castro’yu engellemektiyse bunu zaten başarmıştı. Devam etmenin ne
alemi vardı? Eğer bu yolda ilerleyecekse büronun bu tip kararlarına kızmaya da
hakkı yoktu. Diane ve Cary ağızlarına geleni söylerken bilmedikleri bir şey
vardı tabii. Alicia o gün tam ağız payı verme günündeydi. Onu destekleyen
binlerce kişi için, bir farklılık yaratmak için hala yarışıyordu. Ve eğer
Alicia bir erkek olsaydı, böylesine sorgulamalara asla maruz kalmayacaktı.
Alicia yalnızdı, ve kazanacaktı. Diane ve Cary onu dışlamışlardı. Cinsiyetçi pislikler!…