Yorumuma başlamadan önce bir konuya değineceğim. Geçen bölüm
yazdığım; Büyük Hilmi’ye ait olan “ben adam mıyım ulan?” repliğinin İbrahim
Tatlıses’in çok bilinen
Kaç para ulan bir flüt sahnesine gönderme olduğunu
bilmiyordum. Birden fazla kişiden uyarı alınca düzeltmek istedim. Sonuçta her
şeyi bilemeyiz. Yorumlarımı dikkate alan hatta gözünün ucu bile bu sayfaya değmiş
olan, gelişmeme yardımcı olacak herkese teşekkür ederek başlıyorum.
Okuyucular hazır mıyız?
İlk sezonda, bölümlerin başında yayınlanan, animasyonlardan oluşan kısa
belgeselleri seslendiren Devrim Yakut hanımefendinin sesini duymak beni sevindirdi. Tekrar
öyle animasyonların olmasını isterim, keşke olsa. Sucuklu yumurta üzerinden 3
dakika geyik döndü. Hiç bu kadar detaylıca düşünmemiştim. Önemli bir mevzuymuş,
aydınlandım. Teşekkürler Selçuk Aydemir, teşekkürler
Kardeş Payı……..
Ayrıca esprilerinin üst düzey sayıldığı dizide, “ooo alırım bi’ dal” repliği
geçti. Birincisi, çok eskimedi mi? İkincisi, heeerrrkesin kullandığı bu saçma
söz dizisini bu dizide bile duyduk ne farkı kaldı? Ya kusura bakmayın. Bu ve ‘…candır.’
Kelimesi geçen her cümleye takılır, uzatır da uzatırım. Kullanmayın, lütfen...
Tabakta kalan son sucuğu yeme gerginliği...
Öncelikle, bölümün hashtag’i olan #KartalAbimOlsa’dan söz etmek isterim. Kartal’ı
oynayan oyuncu, Cemil Şahin bunca “çirkin” yaftasına ne diyor merak ediyorum. “Senin
gibi abim olsa genlerime küserim, anama babama hakaret davası açarım.”tarzı cümleler
küçük çocuklara (çıraklara) kullandırıldı. “Öööf sonuçta bi komedi dizisi…” diye
savunmaya geçebilecek bir sürü insan bulabilirim. Ama Kartal karakterinin
çirkin olmaktan daha fazlası olmalı diye düşünüyorum. Misal tuvalet kapısına
yazılan “Kartal beyin dikkatine, burası kadınlar tuvaletidir.” yazısına Büyük
Hilmi’nin yorumu, “Kartal ile beyin ilk kez bu kadar yakınlaşmışlardır.” repliği
bayağı komikti. Böyle şeyler işte diziyi güzel kılıyor.
Şarkı söylerken uyuyakalanların yüzünü boyayarak cezalandıran zalim pokemon jigglypuff'ı da burada analım...
Dizideki ilişki karmaşası da beni yoran detaylardan biri.
Geçen bölümü özetlerken yazdığım gibi, dizide o kadar çok aşk üçgeni var ki;
kim-kiminle-nerede derken bir bakmışsın dizi bitmiş.
Hamiyet’in son cilveleşmesinin üzerinden bayağı geçmiş olacak ki Recai’ye ‘yürürken’
biraz heyecanlandı tabii haliyle. Eminim, Hamiyet’in facebook profili “Hayatta
üç sandık vardır: çeyiz sandıklarımız, adam sandıklarımız, söz verip tutar
sandıklarımız….!!!” tadında paylaşımlarla doludur.
Bu arada Hamiyet’in minik bebişi nerede? Kaç bölümdür yok, yokmuş gibi
davranılıyor.
Pes oynamayı bilen kız çekiciliği..................
Hala Ali ve Yiğit’in bromance olmasına katlanamıyorum. Şükriye karakteri de
gerçek dışı, çünkü senaryoyu erkekler yazıyor. Halbuki bir kadın kendisini
seven iki erkeğin varlığını bilse ikisinden de kurtulmaya çalışmaz. Bir sürü
taktik uygular ama ben bunu burada ifşa etmeyeceğim…
Ankara'nın Bağları'nın insanlar üzerindeki birleştirici etkisi
Her yazımda ayrıca yer verdiğim Emrah’ın, evden çıkmadan da ne kadar tehlikeli
olabildiğini bu bölüm görmüş olduk fakat replikleri bu sefer o kadar gereksizdi
ki normalde başa alıp tekrar izlerim. Bu defa bitsin diye bekledim. Ha, senaristlerin
hedefi 10.sınıf liseli erkek çocuklarını yakalamaksa süper replikler, orası
ayrı.
Galiba bu bölümü sevemedim. Uzun süre yer verilen Sezai’nin sinsi
planları ilgimi çekmedi. Mafyaların 2008 Türkiye – Hırvatistan maçındaki geri
dönüş gibi, otopsi raporundan ‘yaşıyor’ çıkmaları ve geri dönüşleriyle de
ilgilenmedim. Eğer bu sahnelerin çok
sevenleri olduysa bana kızmasın, olur mu?
Sinsiyken sevimsizsin Oğuzhan.
Serbest Çağrışım:
Beş Kardeş de başladı. İzledim, onu da beğendim. Eğer
vaktiniz varsa onu da izleyin ilk bölüm 2 saat 50 dakika, ama sevebilirsiniz.
Haftaya görüşürüz…