Son
birkaç gündür yüzüm her güldüğünde bir suçluluk hissi içine giriyorum. Yok
diyorum ya, bunlar yaşanırken sen kayıtsızca hayatına devam edemezsin. Cuma
akşamı itibariyle hafızamıza kazınan o çocuk yüzün silueti beliriyor gözümde...
Hiç bir şey yapamıyor olmak mı daha çok koyuyor, yoksa hiçbir şey yapılmıyor
olması mı, ayırt edemiyorum. Sadece biliyorum, ne ilk ne de son olacak bu…
Çünkü mevcut önlemler ve cezalarla, çığlık çığlığa can veren, ya da çaresizlik
içinde yaşamaya devam eden, unutup yoluna devam etmeye çalışan “taciz edilen
kadın” sayısı hiç azalmıyor.
Ne
yapacağız peki, siyahları giyip sosyal medyaya içimizi mi dökeceğiz, yoksa sokaklara
dökülüp "bu kadınları bir koruyan yok mu" diye mi bağıracağız? Dikkat
çekmek için hepimiz yaşadığımız taciz hikâyelerini mi anlatacağız? Sahi kadın
olup da hayatında bir kez olsun tacize uğramamış olan var mı? Sosyal medyadaki
o #sendeanlat etiketini görüp de, kendi uğradığı tacizi hatırlamayan var mı?
Hadi canım, hiç olmadı, otobüste yanına oturan adamın sana doğru yanaştığı
hissine de mi kapılmadın? O gözlerini üzerinden çekmeyen adam, karanlık bir
sokakta, arkanda yürüdüğünde hiç ürpermedin mi? İlla manşetlere çıkman
gerekmiyor. Hepimiz bir tacizin kurbanıyız. Peki ne yapacağız? Hepimiz bir
Komiser Kemal mi bulacağız kendimize?
Gönül İşleri
geçen hafta, bir kadının yaşayabileceği en sıradan(!) tacizi, eğlence dozuyla
beraber, karikatürize bir şekilde ekrana taşımıştı. Bu hafta yine bir miktar
karikatürize edilmiş haliyle gördük ki, eğer arkanda bir Komiser Kemal’in yoksa,
seni taciz eden, senden şikâyetçi olabilir. Nezarete yollanman işten değil,
sonun hapis dahi olabilir. Üstelik azıcık ünlüysen, hakkında sosyal medyada
“acaba o da tacizi hak edecek ne yaptı” ana fikirli cümleler kurulur, bu kez de
sosyal bir tacize maruz kalır, hayatının nasıl karardığını anlayamazsın bile.
Saadet’i
hiç tanımadığınızı düşünün, şöyle bir şey duyuyoruz mesela: “2 gün önce yanında
işe girdiği patronu tarafından tacize uğrayan kadın, patronunun başında şarap
şişesi kırıp, yaralayarak kaçtı.” Hemen ardından gelecek yorumları kafamızda
canlandıralım. “Kadının, gecenin bir vakti adamın odasında, tek başına ne işi
vardı? Üstelik odada iki kadeh varmış, belli ki beraber içiyorlarmış. Peki
kadının üzerinde ne varmış?” Bunlar birileri tarafından muhakkak söylenmeyecek
mi? Ya olayların nasıl geliştiğine dair her şeyi görmüş olan bizler, Saadet’i aşırı
saflık dışında başka neyle suçlayabiliriz? Saf olmak ya da sadece kadın olmak
taciz edilmek için yeterli ve geçerli bir sebep midir?
Keyfim yerinde olsaydı Kemal Komiser'in seçtiği binanın manzarasını takdir ederdim.
Nezaretten
kurtulmak için illa birinin gidip, adamı bir binanın tepesinden atmakla tehdit
ederek şikâyetini geri aldırması mı gerekiyor? Ya bir Komiser Kemal’i olmayan
kadınlar?
Geçmişten daha kaç kişi çıkıp gelecek böyle Yılmaz, hmmm?
Bölümü
izlerken de, tüm eğlencesine rağmen, aklımdan bu soruları silemedim maalesef.
Yılmaz’ın geçmişinden çıkıp gelen Müjgan’la ortak çocuklarının, hangi şartlarda
dünyaya gelemediğini düşünmek ve karısına kendini affettirmeye çalışan ama
Müjgan’a da net cümleler kuramayan Yılmaz, canımı biraz daha acıttı. O yüzden
ne kadar sevimli olursa olsun, aşkına ne kadar inanırsam inanayım, bu bölüm
Yılmaz’ı da hiç göresim yoktu sevgili okuyucu!
Gece vakti, tek başına, bir bankta ne işin vardı söyle!
Hele
bir de Sevda, gecenin bir vakti tek başına, parktaki bir banka gidip oturduğunda
başına gelebilecekler ve sonrasında yapılacak yorumları aklıma getirince…
Haftalardır beklediğimiz Sevda-Bedir çözülmesinin bile tadını çıkarmaktan çok
uzaktaydım.
Bunların
yaşandığı bir ülkede, bu ruh halinden uzaklaşamıyorum. Gözümün önünde hep o
kızcağızın yüzü! İçimde gün geçtikçe artan bir öfke… O yüzden, bunca emek
verilerek çekilmiş bölümü, içinde bulunduğum hislere heba etmemek için bölümün en
dikkat çeken kısımlarını maddeler halinde sıralayarak, bu haftaki yorumu burada
bitireceğim.
Üç kızkardeş iki adam korosu
*Servet’in
Yılmaz’ın evini döşemesi ve bunun için de huzurun rengi olan açık mavi
tonlarını seçmesi çok güzeldi. Belki Yılmaz böylece biraz daha sakin bir adam
olmayı başarır da, Servet’e hislerini, daha az “kavga eder gibi” anlatır.
*Müjgan’ın
o kötü sesiyle Sevgililer Günü’nde sahnede olmaması ve üç kızkardeşle Muzaffer
Amca’nın sahneye çıkması iyi oldu.
*Tibet’in
eski hayatına geri dönmesinin mutluluğu ve annesini görünce masanın altına
kaçışı da en güzel sahnelerden biriydi.
*Yılmaz,
Servet ve Muzaffer Amca da dâhil olmak üzere, aralarında en akıllısının Nuri
olduğuna bir kez daha emin oldum.
*Kader’le
Bedir’in bir geçmişleri var gibi, en azından Kader açısından... “Ben zaten
ölmüştüm” diyen Kader’in hikâyesi oldukça ilginç olacak gibi görünüyor.
*Fırat
Çelik benim deyimimle Gönülçelen Hırsız’ımız Asrın ve Nihan Büyükağaç’ın
canlandırdığı Alev artık kadroda yokmuş.
*Son
olarak da Kemal Komiser’le olur!