Bu hafta Poyraz
Karayel’i üç kız arkadaşımla beraber izledim, haliyle onların yorumları,
sahnelere göre değişen ruh durumları, tepkileri de benle beraberdi. Bu nedenle
bu yazı normalinden dört kat fazla östrojen içerebilir, yazının başından
uyarımı yapmış olayım. 6. bölüm özelinde konuşmadan önce bu bölümle
beraber standartlaştığını düşündüğüm bazı şikâyetlerim var. (Önce şikâyet sonra
fan görllük!)
İlki, koskoca bölümün 24 saatte geçmesi. Bir gecede
Poyraz’ın hem Bahri’yi hem Mümtazı hem Ayşegül’ü hem de apartman ahalisini
görmesi ışınlanma icat olmadıkça pek mümkün değil. Tüm bu bir güne sıkışmış
yoğunluk insanı yorup, sıkıyor. Sonuçta kurmaca dünyada günler çuvala girmedi,
müsrifçe kullanınız o günleri, sayın senaristler!
İkincisi de şu ki, bölüm sonu yanıltmacası bir yapılır,
iki yapılır ama her bölüm üst üste yapılmaz. Çünkü artık öğreniriz ve
şaşırmayız. Bence artık yanılmasak da olur. Ha, bir de genel şikayetim, keşke
Ayşegül saçına maşa yapmasa ama onun konuyla ilgisi yok, tamamen kişisel bir
istek.
Babalık mevkiine veliaht alınacaktır, ilgili adaylara duyurulur
Kehanetlerime gelecek olursak, ufukta maalesef, Bahri
Baba'ma amansız bir hastalık görüyorum. Sadreddin’e bağırırken başına saplanan o
ağrı boşuna değildi sonuçta. Bu nedenle tahtına veliaht arayışlarını
hızlandıracaktır diye tahmin ediyorum. Sadreddin’e olan güvensizliği zaten
ortada. Tahta en yakın gördüğü aday da Poyraz, hele bir de Poyraz’ın kızından
da onaylı olduğunu bilse, kafasında taşlar tam yerine oturacak. Bu nedenle Sadreddin
ile Poyraz arasında taht kavgası, Poyraz'dan habersiz başladı bile. Ama Baba için Poyraz’ı, Sefer’den veya Zülfikar’dan ayıranın ne
olduğuna hâlâ tam ikna olamadım.
Songül- Sadreddin el ele, Umman ailesi karanlık
günlere
Ancak bu taht kavgasının en komik yanı kendisini
Kösem Sultan zanneden Songül’ün halleri. Kocası ile sonunda bir ülküyü ve sırrı
paylaşmanın sevinci ile yeniden doğmuş gibi. Ama onun Sadreddin’in büyük
sırrını babaya ispiyonlamaması, bu kavgada Poyraz’ın elini güçlendirdi.
Sadreddin’in Kulaksız’ı bile isteye serbest bıraktığına şahit olan Poyraz’ın bu
bilgiyi Baba’ya söylemesi bir yanlış harekete bakardı. Ve Sadreddin de o
hareketi en göze sokar cinsinden yaptı. Bunu özellikle Poyraz’dan duymak,
Baba’nın gözünde O’nu iyice yukarılara çıkaracaktır.
“Aşık olunca nasıl bir ifade takınmalı acaba?”
Sema’nın zorla Poyraz’ı Ayşegül’den ayırmaya
çalışmasındaki ihtirasını anlamak ise hayli güçtü. Kendi kendine
dertlenip, bir hallere girmesinden, Poyraz’a gönlünün baştan beri kaydığını,
ama karakterinin yürüyen bir buz dağı olmasından ötürü, bunu çaktırmadığı
sonucunu çıkardım. Zaten bu bölüm Poyraz’ın kapısının önünde kendisini
‘kalpsiz’ olarak tanımladı. Poyraz ile bir kalbi olduğunu hatırlayacak
gibi görünüyor. Eğer gerçekten Sema, Poyraz’a meylettiyse bu dizide bizi daha
çok şenlikli günler bekliyor dostlar. Sema’nın gönül durumundan önce
geçmiş hikayesinin de yavaş yavaş deşifre olacağını umuyorum, tıpkı bu hafta
yavaştan Zülfikar’ın karanlık tarafının perdesini araladığımız gibi. Çünkü ailedeki konumu,
tavrı, dişiliğini maskülenlik ile harmanlaması gibi özellikleri ile Sema alışık
olduğumuzdan çok farklı bir karakter.
Ana gibi yar baba gibi yara olmaz
Elde Zülfikar’ın geçmiş hikayesine dair ip ucu olabilecek bilgiler, polis fobisi ve solcu duruşu idi. Bu bölümde babasından
dayak yiyerek özgüvenini yitirdiğini de öğrenmiş olduk. Böylece Bahri Baba’nın
çoğu manevi, azı biyolojik ailesinde yap-boz tamamlandığında parçaların her
birinin baba eksikliği çektiğini bulacağız. Muhtemelen Sema’nın Baba’ya olan
sevgisinde de öz babasından gelen bir sevgisizlik mevcut. Aynı durum Poyraz için
de geçerli. Geçen bölüm Poyraz’ın hayalindeki baba, hayat üzerine
geldiğinde onun için bir-iki yumruk çakıyordu, tıpkı bu bölüm Bahri’nin Ünsal’a
ayar vermesi gibi. Sonuç olarak demem o ki, bana da sorsalar bu dizinin konusu ne
diye tıpkı Ayşegül gibi, “Babalık kavramı üzerine bir şeyler; babasızlara baba olmuş Bahri’nin
öz evlatlarına bir türlü baba olamaması” derim.
“Ayrılık provasında bu kadar ağladıysam gerçeğinde ne
olurum acaba?”
Poyraz-Ayşegül ilişkisi aşk ilanı ile değil de ayrılık
konuşması ile başlamasıyla tersliğini gösterdi. Fragmanlardan, bölümün gidişatından
Poyraz’ın o konuşmasının sahiciliğine kendimi acayip kaptırmıştım cidden bu
ters köşeyi beklemiyordum. Bölümden önce internete servis edilen fotoğraflardan
Poyraz’ın bir yolunu bulacağına inancımı diri tutarken Ayşegül’ün kırılan
kalbinin sesini hep beraber odanın içinde duyduk. Hele ki dört kız yan yana
izlediğimiz için odadan “ay kıyamaaaam” sesleri yükseldi koro halinde. Hepimiz
darmadağın olmuş, yıkılmıştık. Ters köşeyi beklemememizdeki en önemli etken de
Ayşegül’ün yaşadığı hayal kırıklığının sahiciliğiydi. Ancak o flashback ile
adeta sıçradık, sevinç nidaları attık. Çünkü Poyraz’ın son darbesi çok fenaydı
ve geri dönüşü ancak her şey ortaya çıktığında mümkündü.
Dünyanın en şeytan tüylü yalancısı
Ancak gördük ki bu da her bölüm izlediğimiz Ayşegül-Poyraz maceralarından bir tanesiymiş. Daha önce de dediğim gibi bu takım
çalışmaları sayesinde birbirlerinin alt kimliklerine hızlıca erişiyorlar. Geçen
bölüm kıskanç Ayşegül ile tanışan Poyraz, bu bölüm Ayşegül'ü içindeki maço ile
tanıştırdı. Zaten hafif maço seven Ayşegül için bu da hiç sorun
değildi. Ayşegül, esas iki ayak üstünde kırk yalan söyleyen Poyraz ile
tanıştığında büyük hayal kırıklığı yaşayacak. Zaten hayal kırıklığının
mucidinin öz oğlu olan Poyraz’a da dev hayal kırıklıkları yaşatmak yakışırdı.
“Size anne diyebilir miyim?”
Son sahneye geçmeden önce Sinan konusuna hala çok takığım,
Sinan yaşında bir çocuğun annesi yaşarken bir başkasını anne yerine koyması ve
babası ile arasını yapmaya çalışması alışılmışın dışında bir tavır. Umarım
bunun pedagojideki karşılığı araştırılıp, annesi diziye geldiğinde, (gelecektir diye tahmin ediyorum) bize ona göre bir
geçmiş hikaye anlatılır. Babasına bu kadar düşkün bir çocuğun annesi ile bu
kadar kopuk olmasının altında muhakkak bir neden yatıyor olmalı.
Son sahne ise artık bıkkınlık getiren bir yanıltmacaya
daha gebe diye düşünüyorum. Muhtemelen Ayşegül’ün gördüğü manzarada bambaşka
anlamlar var. Her bölüm aslında büyük bomba olduğunu sandığımız, ama aslında
olmayan sahneler ile bitmekten bıkmadı. Umarım Ayşegül cidden genel akışı
zincirleme şekilde etkileyecek bir sahneye tanık olmuştur da bu sözlerimi
gerisin geri yutarım. Hâlbuki Ayşegül’ün öğrenmesinden önce benim düşünceme
göre hazır taht yarışı kızışmışken Bahri’nin Ayşegül- Poyraz ilişkisini
öğrenmesinin vaktidir. Bahri önce kızıp köpürse de daha sonra Poyraz’ı iyice oğlu
yapacağını düşünüyorum.
En son olarak, dört kişilik seyirci grubu üzerinde
yaptığım gözlemlerim sonucunda: grubun %25’inin Sinan, %25’inin mafyatik sahnelerde
dikkatinin dağılıp, oflayıp pofladığını söyleyebilirim. Ancak bugüne kadar
ortak beğenilerde mutabık olamayan bu grubun, Poyraz Karayel karakteri konusunda benzer hisleri paylaştığı tespit edildi.
İşaret
Empati
Övgü;
Eksiklik hissi yaratmayan ve önermesi, hedefi açık
sahneleri bir daha burada yazmaya gerek görmüyorum. Ama ‘mistik panda sahnesi’,
‘Zülfikar’ın geçmiş hesaplaşması’, ‘Zafer’in kurban ettiği adamın gözünden
infaz anını izlememiz’, ‘Poyraz karakterinin her cümlesi’, ‘Poyraz-Ayşegül
sahnelerinin dinamiği’ ve bu bölüm ilk defa duyduğumuz tema müziği hepsi, hepsi
çok ama çok güzeldi.