Ev ev değil, sanırsın National Gallery
Esma’nın ana rahmine sığınır gibi, tamamen bilinçsizce konağına dönüşü, evi olduğu haliyle değil de, hayal ettiği şekilde görmesi, onun baktığı yerlerin sıcacık, eski aydınlığında olması, o kadar güzel, o kadar lezzetli sahnelerdi ki… Zaten Nazif’in korkudan altına işediği andan itibaren bütün olarak şahaneydi ama Esma’nın gözünden ve mevcut haliyle gördüğümüz o konak ayrımına, her şeyin detaylarına kadar ince ince düşünülmüş olmasına ba-yıl-dım! O sahnelerin tadı, görselliği bana Titanik filmini hatırlattı. Filmde, gemi enkazına bakarken, orayı geçmiş haliyle görüp hatırlayan Rose gibiydi Esma da. Yalnız o andaki halleri ileride yaşanacak bir hastalığın belirtisi olabilir mi diye de bir mim koydum, belirtmiş olayım.

Ayrıca Adem'in Esma'yı odasında gördüğü zamanki bir anlık şefkati de gözümden kaçmadı. Esma’ya kendi çapında anlayışla yaklaştığı, doktor çağırdığı için de ufak da olsa bir teşekkür edilmeliydi kendisine. Esma ve Faruk konuşurken de salonda filan değil, bahçede durması ince bir davranıştı. Kalmak için, konakta onca oda varken, konağın mihenk taşı olduğu söylenen ve Faruk ile Süreyya'nın kaldığı odayı değil de Esma’nın son zamanlarda kaldığı odayı seçmesi de üzerine düşünülmesi gereken bir konu bence. Evet, bunu şimdiye kadar fark etmemiştim çünkü konak o kadar karanlık ve boş ki, üst katta kim, nerede anlaşılmıyor. Adem o odayı, bilinçsizce de olsa bir anne özlemiyle seçmiş olabilir mi acaba? İdil Hanım’ı bu konuda göreve davet ediyorum.

Sanem ile Güneş arasında geçmişten gelen bir bağ kurulması hoşuma gitti. İlk sezonu yarım yamalak izlemiştim ama yanılmıyorsam Sanem’in, Süreyya’nın annesi ve babasının ölümüyle dolaylı olarak bir bağlantısı var. Eski bir belalısı yanlışlıkla onların ölümüne mi yol açtı, beraber kaza filan mı yaptılar bilmiyorum ama Güneş vesilesiyle bu hikayenin açığa kavuşacak hoşuma gitti. Güneş’i sevdiğim bir diğer sahne de Adem’le yemek sahnesiydi. Tiradı da, Adem için yaptığı “acıdan beslenen adam” tespiti de çok yerindeydi. Birlikte yürüyeceği adamın kendi ayakları üstünde durmasını talep etmekte haklı. Kimse kimseye paspas veya yara bandı olmamalı. Bu sahneyle birlikte Güneş’e ısındım diyebilirim. Yani yerini bulduktan sonra neden ısınmayayım zaten. Daha evvel biraz daha sakil duruyordu ama şimdi oldu bence.


"Annem biz birbirimize kalanız."

Nihayet evin kadınları da çalışmaya başladı. İpek ve Süreyya’nın işe uğurlanışı arasındaki uçurum dikkat çekiciydi. Faruk’un desteğini alarak işe giden Süreyya’nın mutluluğu beni de mutlu etti. Her ne kadar pozisyonu ve ne yapacağı konusunda net bir fikrimiz olmasa da, işe giden İpek’in çocuklar konusunda Fikret’e soktuğu laf da çok yerindeydi. Sanki Fikret mükemmel baba da, İpek’in çocuk bakımı konusunda fikir yürütüyor. Yaz boyunca kendisi depresyonun dibine vururken, iki çocukla kim ilgilendi acaba?

Erkeklerin çocuk bakımı konusunda verdikleri zorlu sınav, sessiz sinema gibi izledikleri, gizliden sevindikleri futbol maçı da eğlendirici sahnelerdi. Dedim ya başta, bunları ve eş zamanlı gerçekleşen doğum günü aksiyonunu fragmanda izleyince sevmem sanmıştım fakat dozunda olunca hiçbiri batmadı, gereksiz vakit doldurma taktikleri olarak düşünmedim. Sanem’in tatlı patavatsızlıklarıyla oldukça komik hale gelmişti. Ama doğum gününün en güzel tarafı bence Süreyya’nın kendi kadar zarif çiçeklerle Esma’nın kapısına dayanıp öz kızı gibi yaptığı konuşmaydı. Soğuk bir kış günü içilen, bol tarçınlı salep gibi ısıttılar içimi.

Fikret durduk yere Ülfet’e neden sıçradı anlamadım ama bu vesileyle, yine yeni yeniden duymaması gereken, dev bir sırra vâkıf oldu. Fikret yerine başkası öğrense bende daha büyük bir şok etkisi yaratırdı ama iki hafta önce de, benzer kişilerle benzer şekilde bir bölüm sonu yaşandığı için sanırım o kadar heyecanlanmadım. İnşallah bu sefer fevri bir şekilde davranıp gereksiz insanlara, 24 saatten kısa sürede dökülüp ortalığı bulandırmaz. Bunu kimler, ne şekilde öğrenmeli diye akıl süzgecinden geçirip, bilhassa Faruk’a danışıp ona göre bir yol izlerler diye umuyorum. Fikret’e de pek güvenemiyorum bu konuda ama hayırlısı artık.

Bittikten sonra yeniden izlemek için heveslendiğim, üzerine düşündüğüm, zevkle yorumladığım bölümlere sahiden hasret kalmışım. Gelinine devamlı laf sokan, memnuniyetsiz kaynana gibi (bkz; ilk sezondaki Esma) söylenirken en başta ben kendimden sıkılıyordum. Ama 59.bölümle birlikte çok güzel bir geri dönüş yaptılar. Aman nazar değmesin.

*Eylem Aktaş, Yüreğimden tut
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER