İstanbullu Gelin
hiçbir zaman, öyle büyük “olayların” peşinde koşan, hayatın olağan akışına
aykırı dramlara gark olan bir dizi olmadı. Zaten öyle olsaydı, sırf bir “olay”
patlasın diye, mantıksız, saçma, abartılı olay örgülerine dolansaydı bu kadar zaman
harcayıp izlemezdim ben de. Çünkü ekran başında oturup 4 saat boyunca peş peşe
sıralanan ve akla mantığa uymayan olayları izleyecek sabrım artık kalmadı. Ama
bu, bir türlü ilerleyemeyen, değişemeyen durumları haftalarca izlemek istediğim
anlamına da gelmiyor.
Birkaç haftadır sanki sahneler hep aynı da, sadece
karakterlerin kostümleri değişiyormuş, dolayısıyla bitmeyen bir kısır döngünün
içinde patinaj çekiyormuşuz gibi hissediyorum. Bu bölümde, geçen haftadan veya
önceki haftadan farklı ne yaşandı? Gene Ülfet’in ağır varlığı, gene Adem-Güneş
ve Dilara-Osman sahneleri, gene Fikret’in faydasızlığı, gene İpek’in
mikserliği… Evet, teker teker çok zaman alan şeyler değil bunlar ama birleşince bölümün çoğunu yeyip bitirdiler. Aynı şeyleri seyretmekten de, aynı şeylerden aynı cümlelerle yakınmaktan da
yoruldum. İnanır mısınız, normalde izlemekten büyük keyif aldığım terapi sahnesi
bile bu sefer beni boğdu. Galiba ilk defa hikayenin içine giremedim ve İdil
Hanım’ın sözlerini can kulağıyla dinleyemediğim için Dilara ve Reyhan’ı
özdeşleştirmenin bize ne faydası oldu anlayamadım. İçimi ısıtan ve bana farklı
gelen yalnızca üç an vardı; genç Garip ve Esma’nın sahnesi, Esma’nın Garip’e
tüm yalınlığı ve yalnızlığıyla evlenme teklif ettiği an ve Emir ile Yaz’ın
kısacık etkileşimi.
Garip ve Esma’nın ilk gençliklerinde öpüştükleri andaki
heyecanları ekran karşısından bana geçti resmen. Esma’nın kalbinin pıtır pıtır
attığını hissettim. Garip’in de şirazesi kaydı resmen o öpücükten sonra. Belki
geçmişten yazılacak sahneler tükendi, belki hikayeye çok katkıları kalmadı ama
sıcaklığından ve genç oyuncuların uyumundan dolayı daha çok gençlik sahnesi
olsun istiyorum. O anların rengi de, dokusu da bir başka.
Seni yakından sevmek de güzelmiş
İpek’in üstüne vazife olmadan yaptırdığı test Faruk’a
patladı. Hatta yanağına okkalı bir tokat olarak patladı ki ben bile üzüldüm.
Çünkü ilk defa, bir konuda Faruk tamamen suçsuzdu. Üstelik bu iddiayı
duyduğu andan itibaren gösterdiği tavır da son derece gerçekçiydi, hatta Faruk
koşullarına göre sakin bile karşıladı. Durumun imkansızlığı, annesine güvenmek
isteyişi, bu yüzden zihninin gerisindeki soru işaretleri onu dürtse bile tam
anlamıyla soramayışı, bunu hiç duymamış gibi yapmak isteyişi, testin sonucuna
bakamayışı derken süreç dozunda ve inandırıcı işlendi. Hangimiz böyle bir şey
duysak bir bocalarız, afallarız. Bu olayın sonucundan da memnunum zaten.
Faruk’un Garip’in oğlu olmaması gerektiğini hep söyledim.
Başından beri, böyle bir konu yüzünden Esma ve çocukları arasında dev bir
kırılma yaratarak Esma ve Garip’i evlilik yoluna sokmayı mı planlıyorlardı,
yoksa sonrasında bu babalık durumunun aslında hikayeye uymayacağı ve bir sürü
mantık hatası doğuracağı fark edilince mi vazgeçildi bilemiyorum ama ben bu
testin sonucundan memnunum. Hem iki doku arasında uyum bulunamamasından, hem de
bu olay neticesinde Esma’nın kendi hayatını yaşamak için Garip’le evlenmeye
karar vermesinden. Garip evde bir başına tahta oyarak, Esma da bebek bezi
değiştirerek ömürlerini tüketiyordu. O yüzden evlenecek olmalarına seviniyorum.
Hem bu evlilik hikayede güzel bir değişiklik, bir açılım da yaratmış olur.
Düğünden önce Esma’ya bekarlığa veda gecesi yapar, Sanem’in kınasına gelen
ekibi de çağırırsak çok eğleniriz. Hatta bunu Ülfet’in evinde yapalım da iyice
nispet olsun.
Görmekten mutluluk duyduğum bir diğer sahne de Emir’in
kardeş kıskançlığı oldu. Bu bölüme kadar kardeşiyle yan yana bile görmeyişimiz,
hatta iki bölümdür Emir’in bile ortalıkta olmaması son derece abesti zaten. Yaz
doğalı en az 2-3 ay oldu, ama onca sorunun arasında Emir ve Yaz arasında bağ
kurmaya çalışmak için yeni fırsat buldular herhalde. Buna da şükür elbette,
bence odaklanılması gereken bir hikaye orası. Daha evvel de yazmıştım, annesini
yakın zamanda kaybeden, bütün düzeni değişen Emir’in yaşaması çok mümkün olan
travmalarını izlemek isterim. O kurulmaya çalışılan kardeşlik bağı çok güzel ve
sıcak bir sahneydi. Bu kardeş
kıskançlığı da, Süreyya’nın anne olarak kendini yetersiz hissetmesi de hayatın
olağan akışına uygun, dolayısıyla da bu diziye yakışan sorunlar.
Yazı devam ediyor.