Genel sezon finallerinin aksine, gelecek sezon için
düğümlerini atmayıp tam tersi çözen, dingin bir sezon finaliyle veda etmiştik İstanbullu Gelin’e. Elbette ki
bıraktığımız, “Battık ama olsun ya. Yiyip içip keyfimize bakalım.” noktasından devam edecek halleri yoktu. Bir yaz
tatili fonunda; geçim sıkıntısının, koca aileyi ayakta tutma zorluğunun, düze
çıkma çabasının tam orta yerinden dahil ettiler bizi öyküye.
En başından başlamak gerekirse, o açılış sahnesiyle birden
bir buz kestim diyebilirim. Çizilen gelecek portresi gayet dozunda ve
inandırıcıydı. Başka bir dizide yahut filmde görsem hiç yadırgamazdım. Ama İstanbullu Gelin sıcaklığıyla bir an
bağdaştıramadım. Zaten amaç da oydu muhtemelen, çünkü Yaz’ın sözleri de bizim
bildiğimiz öyküye uymayan şeylerdi. Süreyya Esma’yı öldürmüş, ardından bir
şekilde kendisi de ölmüş ve Yaz annesinden nefret ediyor! Tanıtımlardan Yaz
tarafından Süreyya’nın Esma’yı öldürmekle suçlandığını duyunca da çok
şaşırmıştım ama bölümde Süreyya’nın da ölmüş olduğunu öğrenmek de ayrı bir
darbe oldu. Tabii ki ölümsüz olmadığını biliyordum ama onu gencecik yaşta
kaybetmiş olmayı da istemezdim. Hele de arkasından, biricik kızı tarafından bu
kadar kötü konuşulurken. Yaz’ın sözlerine ben güvenmiyorum, kesin orada vardır
bir durumlar ama Süreyya’nın, kızının gözünde kendini aklama imkanı olmasını
isterdim.
Kimler kırdı senin bahar dallarını Süreyya?
Benim için ikinci darbe ise; benim “kadife eldiven içinde
demir yumruk” dediğim, naifliğine, yumuşaklığına rağmen her koşulda direnmesini
bilen, savaşan Süreyya’nın; yorgun, bezgin, gözünün ışıltısı sönmüş, saçının
parlaklığı gitmiş bir kadına dönüşmüş olmasıydı. “Belki de anne olmamam gerekiyordu.” dediğine göre sorunun büyüğü
Yaz gibi duruyor. Off seni sevmedim Yaz, babanı da sevmezdim zaten! Gelir
gelmez ortalığı karıştırdın, aklımızı bulandırdın.
Ama yine de Süreyya’nın, sadece Yaz’ın ergenlik bunalımları
nedeniyle terapiste gitmesi de bana düşük bir ihtimal geliyor. Dangoz Faruk bir
şeyler yapmış olmasın? Sanırım bir Süreyyasever olarak zor ve üzücü bir sezon
geçireceğim galiba. İki terapi sahnesi arasında, Yaz ve Süreyya’nın saçları ve
küpeleriyle kurulan bağlantıyı, iki gelecek sahnesi arasındaki böyle bir geçiş
yapılmasını ise çok beğendim.
İlk defa, terapi sahnelerinden bir keyif alamadım aksine
nasıl, niye diye gerildim. Uzak bir gelecekte, insanları değişmiş, ortamı
soğumuş bulunca ben de yabancıladım. Ama sonra nihayet günümüze dönüp de her
dertlerine rağmen gerçek aile hallerini görünce sevindim. Bu kısımda herkes
beklediğim tavırdaydı. Faruk darboğazdan çıkma peşinde, Süreyya evlenmeden önce
alışık olduğu durumun benzerini yaşarken herkese destek oluyor, Osman garibim
elinden gelen yardımı yapmaya çalışıyor, Esma bir yandan standartlarını indirip
koşulları sindirmeye uğraşırken diğer yandan da Garip’le her şeye rağmen,
insanların içinde korkmadan el ele tutuşabilmenin mutluluğunu yaşıyor, İpek
çocuklarının peşinden koşturuyor. Fikret ise yine sorumluluktan kaçıyor! Biraz
olsun değişir belki dedim ama yok, zerre değişmemiş. Herkes onun yol açtığı
gediği kapatmak için payına düşeni yapar, üstelik de ona bile arka çıkmaya
hazırken “Benim sizin yüzünüze bakmaya yüzüm yok.” bahanesiyle bir köşeye
saklanıp depresyonun dibine vurması resmen korkakça. Yaptıklarının
sorumluluğunu bile üstlenmiyor. Hâlâ bencil, hâlâ sorumsuz.
Yazı devam ediyor...