Daha Poyraz Karayel yayın hayatına başlamadan
izlediğimiz Poyraz’ın muhteşem sahne performansını barındıran beşinci bölüme gelip
çattık. Zaten dizinin en vurucu sahnesini bir aydır hatmettikten sonra bir de
hafta boyu yayınlanan dört adet fragman ile böyle güzel bir bölümün en heyecanlı
anlarını önceden bilerek izlemek biraz can sıkıcı oldu. Ancak tüm önceden bilme
haline rağmen Poyraz’cığım Karayel’in şarkılarına, üzülmesine, sevmesine, isyan
etmesine, bahtsızlığına ortak olmak bu hafta da benim için bir zevkti.
“Bu aşk sana 10 beden büyük Sinan!”
Küçük Sinan’ın bilmişlik ile tatlılığı harmanlayan hallerini
seviyoruz, tamam da suyu çıkmasa da olur. Örneğin bu bölüm Sinan’ın bir türlü
babasına haber verememesi, başına gelen gereksiz talihsizlikler kaliteli bir
komedi hissi yaratamadı benim için. Ya da yedi yaşındaki Sinan’a çetrefilli bir aşk
hayatı yazmaya da gerek görmüyorum. Gerekli anlarda bol Sinanlı sahneler
elbette izleyeceğiz ama konunun doğal akışında Sinan sahnesinin yeri gelmiyorsa,
gelmiyordur. Çocuk seyirciyi de çekelim diye zorlama sahneler olmasa benim
açımdan dizi çok daha akıcı olacak. Örneğin ben Sinan’ın okul maceralarını
izlemek yerine Ayşegül’ün hastane, çalışma ortamındaki pozisyonunu izlemeyi
tercih ederim. Sinan’ın hayatının detaylarının dizinin ana akışına katkı
sağladığını pek sanmıyorum.
Poyraz’a basılmış Saderettin şaşkınlığı
Kulaksız’ı Zafer’in şantajı ile serbest bırakmak
zorunda kalan Sadrettin’in bu talihsiz anına Poyraz şahit oldu. Zaten Bahri
Baba’nın ilk andan güvendiği Poyraz ile babası tarafından bir türlü taktir
görmeyen Sadrettin’in taht kavgasına girecekleri çok belliydi. Aslında kan bağı
olmamasından öte o tahtta hiç gözü olmayan Poyraz’ın kendini orada bulacağından
ben adım gibi eminim. Hele ki Bahri’nin
tespih eşliğinde anlattığı hikaye adeta Poyraz ve Bahri’nin geleceğini kısa bir
özet geçiyordu. Zaten nasıl ki ‘sahnede bir silah göründüyse illa ki patlar’ kuralı varsa
görünen manevi değerli nesne de onla alakalı olaylara gebedir muhakkak. Belli
ki Bahri o tespihi Poyraz’a verecek, bunu gören Sadrettin kıskançlıktan çatlayacak.
Muhafızlar üçlüsünün duygusal anları
Aslında ‘muhafızlar üçlüsü’ dediğim, bu üçlü ile
alakalı bu bölüm için bir sözüm yok ancak özellikle Sefer ve Zülfikar’ın
takipçisi arkadaşlarımın güzel hatırları için kenarda tuttuğum endişelerimi paylaşayım.
Zülfikar’ın her bölüm sarfettiği kapital sistem eleştirileri ve bunları Sefer’e
anlatma çalışmaları dinamik, çok eğlenceli ve seyir zevki
yüksek sahneler. Ama bu sahneler ile Zülfikar karakterini ve temsil ettiği duruşun karikatürize edilmesinden endişe
duyuyorum.
“Allah’ım bana bu kızı yaz”
Evinin dekorundan, duruşuna Allah inancı sabit olan
Bahri Baba’nın düşmanı Zafer’in ateist olduğunu belirtmesi bize bir şeyler
anlatmalı mı bilmem ama ben, kızı zor bir hastalıkla mücadele eden Zafer’in
tanrıya inanmamasını karakterle bağdaştırdım. Zaten kötü karakter sever biri
olarak tahmin edersiniz ki şahsına münhasır Zafer’i de bir hayli seviyorum.
Hele ki Ayşegül’ün Zafer ile tanışması sırasında evde çalan Ave Maria ile görüntülerin ahengi ve
Zafer’in yaşadığı etkileşimin adeta havada asılı kalıp seyirciye gösterilmesi
çok başarılıydı. Zafer gibi takıntılı bir adamın Ayşegül’ü saplantı haline
getirmesini böyle bir sahne ile sunmaları işi gerilim boyutundan, ilahi bir boyuta
çekti. Bu yüzden yeni bölüm fragmanlarından gördüğümüz gibi Poyraz’ın kendini geri
çekmesi ile Ayşegül’ün Zafer’e karışık sinyaller göndermesinden endişe
duyuyorum. Ancak Zafer’in de tıpkı Poyraz gibi bilmeden Bahri’nin kızına
bağlanması ile hikaye ağında çapraz bağlar kurulmuş olunuyor, bu da benim
dizilerde sevdiğim bir şeydir. Yani isterim ki herkesin herkesle bir hikayesi,
geçmişi, bağı olsun. Bu nedenle Poyraz’ın amiri Mümtaz’ı da Zafer ile iş ortaklığına
bağlasalar nasıl rahat edeceğim size anlatamam.
“Evet feministim!”
Oradan buradan bahsettikten sonra gelelim dizinin en
izlemelere doyamadığım sahnelerine; Poyraz’ın ‘kalbini arabada düşürmüşsün’
gibi hafif arabesk flört oyunlarının ardından yol kenarı tanışma fantezileri
ile doludizgin devam eden Poyraz – Ayşegül flörtleşmesi, bu bölüm resmi ilk randevuya
kadar ilerledi. 5 bölümdür hep var olan etkileşimin bir anda körkütük bir aşka
dönüştürülmeden, dizinin bütününe yedirilerek verilmesi çok hoşuma gidiyor. O yüzden
Poyraz-Ayşegül tatlı atışmaları sırasında neşeden kendimi koltukta bir köşeden
öbür köşeye atıyorum, yetmezmiş gibi istemsizce onların diyaloglarına oturduğum
yerden katılıyorum.
Çirkef kadın mood on
Ayşegül ve Poyraz’ın el birliği ile haberci kızı
katakulliye getirdikleri gibi, ekip olarak maceralara atılmalarını farkında
olmadan yüzümde bir sırıtış ile izliyorum. İleride senaryo nasıl ilerler
bilmiyorum ama sık sık beraber maceralar yaşamalarını temenni ediyorum. Çünkü
bu tarz oyunlar ile birbirlerine gösterdikleri karakterlerin ötesine
geçebiliyorlar. Örneğin bu bölümde izlediğimiz işbirliği sayesinde, Ayşegül’ün derinlere
sakladığı ve muhtemelen sadece ilişki sırasında ortaya çıkaracağı kıskanç kadın
bize göz kırptı.
“Aşık olma da yanında yat”
İlk bölümlerde Ayşegül karakterinin ben de yarattığı
belirsizlikten, onu tam kafamda oturtamadığımdan bahsetmiştim. Bu bölüm bu
hissin benim için ortadan kalktığını hissettim. Hatta daha ötesinde, hiç bir
romantik hareketi beğenmemesi ve ‘bayan’ kelimesine kıl olması gibi detaylar
ile kendimi Ayşegül ile özdeştirdiğimi bile söyleyebilirim. Ancak yine de
Ayşegül babasına neden bu kadar kızgın biraz daha ikna olursak çok iyi olacak
çünkü Ayşegül hariç hepimiz Bahri Baba’yı babamız gibi sevdik. Hele ki babası
tarafından terk edilmiş Poyraz’ın bu eksikliğini Bahri ile doldurması an
meselesi. Zaten geçen bölüm babasının onu terk etmesini gülerek anlatan Poyraz’ın,
aslında bu acısını ne kadar derinde yaşadığını, İsa’ya ‘sevdiğimiz birisine
mektup yazma’ ödevinde yardımcı olurken gözlerimiz dolu dolu şahit olduk. Poyraz’ın
hayalini kurduğu, dara düştüğünde onun için hayatın ağzını burnunu kıracak baba
neden Bahri olmasın?
“Canım ne sen üzül, ne ben üzüleyim”
Önce ciğeri kediye emanet eden Sema’nın, aslında kedinin
gözünün ciğerde olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Sema’nın Poyraz – Ayşegül ilişkisini
anlaması, kim neyi biliyor olaylar zincirinin ilk halkası oldu. İkinci halkanın
ne olacağının merakı diziye ilgimizi bir süre diri tutacak ama umalım en kısa zamanda
ikinci halka da aydınlansın. Çünkü dizilerimizde bir klasik olan bölümler
boyunca falanca şunu öğrendi mi gerilimi artık bayatladı. Artık heyecan yaratan,
öğrendi ama şimdi ne olacak noktasında yoğunlaşıyor. Bu nedenle son sahnedeki Bahri
– Sadrettin sahnesinin yanıltmacı olmamasını, gerçekten Bahri’nin Saderettin’in
Kulaksız’ın oğlunu öldürdüğünü öğrenmiş olduğunu temenni ediyorum.