Yollar sevdaya çıkacak mı?
Suna & Cemal sahnelerindeki müzik yerleştirmelerini sevdim ^^
Nefes alıp verdikçe iyilik ve kötülük çarpışmaya devam ediyor. Bir kenarda iyilik çiçekleri açsa, asit yüklü bir bulut solduruyor çiçekleri. Hayat ise devam ediyor. İnsan yaşıyor, hata yapıyor, ders alıyor, büyüyor… Sonsuz bir döngü bu. Dramayı en çok sevme nedenlerimden biri de bu sanırım. Kötülükle iyiliğin nefes kesici çarpışması, insanın duvarlara vura vura yoluna devam etmesi beni, gerçek hayattan koparmıyor.

Önce senarist, ardından yönetmen değişikliğiyle yoluna devam eden İnsanlık Suçu’nda senarist değişikliğinin izlerini sonunda gördüm. Geçen haftaya kadar babalık açmazı ve bunun beraberinde gelen aynı kadına aşık iki kardeş çatışması üzerinden yürüyen hikaye yapılan DNA testi ile beraber rotasını farklı bir yöne çevirdi. Hikaye nasıl ilerleyecek, bu değişiklikten memnun olacak mıyım bilmiyorum ama senaristlerin kendi yollarını çizmesini sevdim. DNA testinin birisi tarafından değiştirilmiş olma ihtimali aklımda bir köşede belirmiş olsa dahi hem de.

Hülya, oğlunu kaybetme pahasına böyle bir yalanı neden sürdürdü? Sami, neden bu kadar zaman bir adım atmadı? Cemal’in babasından kalanlarda hak sahibi olamayacak olması onu yoksulluğun pençesinde ne yana sürükleyecek? Tüm bunlar, cevabını aradığım sorular. Fakat en çok Hülya’nın hikayesini merak ediyorum. Babalık hikayesinin yeniden amcalık meselesine dönüşmesini kabullenmem için sağlam sebeplere ihtiyacım var. ‘Öyle istedik, oldu!’ değil de olmasının sebeplerine yani. Çünkü herkes o kadar emindi ki, demek ki bu ihtimalin oranı bir hayli yüksekti.

Hülya’ya kötü bir insan diyemem henüz. Kötü mü, çaresiz mi bilemiyorum. Kendini yakacak kadar yalnız kalmasına üzülüyor, bu duruma üzüleceği yerde Cemal’i getirdiği için sevinmesine kızıyorum. Kafam çok karışık yani. Bir karaktere karşı ne hissedeceğimi bilemeyince de ona tutunamıyorum doğrusu.

Mesela Gökhan… Gökhan’a karşı hissettiğim en büyük duygu, acıma. Acınacak, zavallı bir karakter Gökhan. Kötülüğü dahi ona acımama engel olmuyor. Zira böyle olmayı kendinin seçmediği açık ve net bir şekilde ortada. Gökhan’ı bu hale getiren Sami, Emel ve Kadriye Hanım. El birliğiyle oyuncağı elinden alınınca yaygarayı basan bir çocuk olarak yetiştirmişler Gökhan’ı. Ne zaman hayatında olan biri ondan farklı ya da onun arzuladığının dışında bir hayat düşlese o zaman Gökhan’ın karanlık yüzü ortaya çıkıyor. Bu zoraki evlilik Suna için bir cehenneme dönüşecek olsa da Gökhan’ı da ferah günler beklemiyor. Çünkü yaşayacağı hayat, yaşamak istediği hayat gibi görünse de öyle olmayacak.

Gelelim Suna ve Cemal’e… Tam Cemal’in yüzü gülecek, Suna sahici sevgilerle sarmalanacakken geldikleri son durum üzdü beni de. Tabii dramanın tutkunu olduğum için gizli gizli sevip, gözyaşı dökecekleri zamanları hayal ederek heyecanlanmıyor değilim. Ama atölyede birbirlerini anladıkları, sarıldıkları, birbirlerinin acısına ortak oldukları anı çok sevdim.

Tam o sahnede Cevher’e ne kadar kızsam da, bu evliliğin Cemal-Cevher ilişkisinin filizlenmesine yol açacağını ve Cevher’in üzüleceğini düşündükçe de kızgınlığım kayboluyor.

Bitirmeden Esra hakkında da birkaç şey yazmak isterim. Bebek Asaf kaçırılmadan, onun peşinde sokak sokak gezmeden bu gizemli kadın meselesi kapatıldığı için teşekkürler! Bir an isyan bayraklarını açacaktım, güzel toparlandı nihayetinde.

Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık, bakalım bu yeni yol nerelere uzanacak? Sevdaya uzanacak mı? Birbirlerini yeni bulan Cemal ve Suna kavuşabilecek mi?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER