Mehmed Bir Cihan Fatihi: Yeni bir çağ
Bu sezonun belki de en çok merakla beklenen yapımı Mehmed Bir Cihan Fatihi, ön hazırlık sürecinde atlattığı birçok badireden ve “acaba bu sezon yayınlanmayacak mı artık” diye ciddi ciddi düşündürmeye başladıktan sonra nihayet çıkageldi ve dün akşam seyircinin karşısına çıktı. Uzun süreli bekleyişin hem yapım ekibi hem de gözü yollarda kalan seyirci üzerinde şimdiye kadar çoktan oluşturmuş olması muhtemel sabırsızlığın izlerini çok net görebildiğimiz bir ilk bölüm izledik diye düşünüyorum.

Fatih Sultan Mehmed birbirinden önemli ve büyük padişahlara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu tarihinde Konstantinopolis’i fetheden, Doğu Roma İmparatorluğu’nun sonunu getiren ve bir çağı kapatıp bir yenisini başlatan padişah olarak içlerinde belki de en çok göz kamaştıranı, en büyük hayranlık uyandıranı ve saygı duyulanı. Hayatına ve yaşadığı döneme dair anlatılacak hikâyelerin de haliyle hepsi birbirinden görkemli, hepsi birbirinden merak uyandırıcı.
 
2012 tarihli sinema filmi Fetih 1453’ü bir kenara ayırırsak kabul edelim ki Muhteşem Yüzyıl ve Diriliş Ertuğrul gibi büyük projeler tarihi kurgu alanında önemli dönemleri kendilerine has üsluplarıyla işleyerek o dönemlere yönelik eksikliği bir şekilde gidermiş olsalar da, başını alıp gitmiş olan dizi sektörümüz Fatih Sultan Mehmed gibi çok önemli bir tarihi şahsiyetin dönemini geniş geniş, layığıyla anlatacak bir yapımı bir türlü çıkaramadı. 2013 yılında yine Kanal D’de girişilen bir başka macera da maalesef 5. bölümünden ötesini göremedi. Haliyle seyircinin ve besbelli ki kanalın Mehmed Bir Cihan Fatihi’nden beklentisi oldukça büyük.
 
İlk bölüm bu büyük beklentinin altında ezilirmişçesine ağzına kadar tıka basa doluydu. Elinde ne kadar oyuncak varsa hepsini bir anda ortalığa saçıp havasını atmak isteyen sabırsız bir çocuğa bakıyormuşum gibi hissettim kendimi. Oldukça geç bir tarihte yayına çıkılmasından ve kurtlar sofrası denebilecek zor bir akşama denk gelinmiş olmasından ötürü ne kadar hızlı ve çarpıcı bir giriş yapabilirsek o kadar iyi diye düşünülmüş. Belki seyircinin geneli açısından bu hamlenin getirisi istenildiği gibi olur ve dizi ihtiyacı olan sıkı bir başlangıç yapar. Ancak benim açımdan çoğu yerinde bu kadar iddialı ve büyük bütçeli bir prodüksiyonun yarattığı beklentiyi karşılayamayan zayıf bir ilk bölüm oldu.
 
Karakterleri ve etraflarındaki dünyayı yavaş yavaş tanıyarak, sindirerek, zevkle eşlik ederek izlemeyi hayal ederken, en son Muhteşem Yüzyıl Kösem’in 2. sezonunun ilk bölümünde yaşadığım dumuru yaşadım. “Kim bunlar, ne oluyor” demeye kalmadan kendimi bin türlü entrikanın ortasında buldum. Yeni başlayan bir dizinin ilk bölümü değil de aynı dizinin 10. bölümü deseniz daha uygun olacak bir yapısı vardı. Herkes ve her şey elden geldiğince büyük büyüktü. Ancak bu büyüklüğün altı çoğu yerde ne yazık ki boştu. Seyirci olarak bir elimde kumanda bir elimde “kim kimdir” listesiyle de dizi izleyemeyeceğim için yaklaşık 45. dakika civarında maalesef bölümden koptum. Geri kalanını sadece genel hatlarıyla ne olacak acaba diye biraz da sıkılarak izledim. Keşke karakterlerin hepsini tek bir bölümde olaylara dahil etmeye çalışmasalar, biraz daha sade olsalarmış. Yine de son 40 dakikası ilk yarısına göre daha akıcı ve seyir keyfi yüksekti.
 
Oyuncu kadrosunun ağır topları başta olmak üzere herkes elinden gelenin en iyisini yapmıştı ancak açıkçası ortada karakter özelliklerine pek de vakıf olamadığım bir sürü “tipleme” olunca, bir süre sonra izlediğim şey karakterler değil de kadrodaki isimlerin ünlü suretleri oldu. Özellikle ilk yarıdaki birçok sahnede zaman zaman öyle zayıf ve yapay replikler vardı ki oyuncular profesyonel anlamda ellerinden geleni yapmış olsalar da o sahnelerde rollerini gerçekten inanarak oynayamadıkları duygusu oluştu. Usta aktör Çetin Tekindor ise çoğu yerde ister istemez Celâl Baba'yı anımsattı.
 
Fatih Sultan Mehmed de dahil olmak üzere neredeyse hiçbir karakteri ve hikayesini pek önemseyemedim. Zaman zaman yapılan geri dönüşlerle her ne kadar Mehmed karakteri daha iyi ele alınmış olsa da yine de bölümden sonra karaktere dair aklımda kalan en çarpıcı şey o bölümlerde çocukluğuna dair gösterilen detaylar değil de, bölümün zirvesi diyebileceğim ay tutulması sahnesinden sonra geleceğin kudretli padişahının akla ve bilime verdiği önemi gördüğümüz dakikalarda sarf ettiği replikler oldu.

Fatih Sultan Mehmed demişken Kenan İmirzalıoğlu ve sosyal medyada çokça tartışma konusu olan “40 yaşındaki adam 20 yaşındaki padişahı oynar mıymış hiç?” muhabbetine de değinmekte fayda var. Evet, İmirzalıoğlu elbette 20 yaşındaki biri gibi görünmüyordu ama kendisini (ya da yapımı) bu sebeple eleştiren seyircilerin Fatih Sultan Mehmed denilince görmek istediğinin de aslında içten içe böyle kudretli ve ihtişamlı bir figür olduğunu düşünüyorum. En son Ekin Koç, Muhteşem Yüzyıl Kösem’de bence şahane bir Sultan Ahmed performansı göstermiş olmasına rağmen, Osmanlı padişahlarını güç, kudret, heybet ve biraz da dosta düşmana saldıkları dehşetle izleyip gurur duymayı seven seyircimiz maalesef ki bu harika performansa pek yüz vermemişti ve dizinin yolculuğu daha en başında beklenmedik virajları almak zorunda kalmıştı.
 
Mehmed Bir Cihan Fatihi ekibinin benzer bir riskle karşı karşıya kalmak istememiş olması, bütün seyircileri peşinde sürükleyip götürebilecek deneyimli ve karizmatik bir oyuncuyla çalışmak istemeleri bu nedenle oldukça anlaşılır. Senaryo ve karakter dolu dolu yazılacak olduktan sonra bu yaş meselesinin seyircinin gözünde bir sorun olmaktan çıkacağını düşünüyorum. Sonuçta Halit Ergenç de 20'li yaşlarındaki Kanunî Sultan Süleyman'ı canlandırdığı sırada kendi yaşı çok daha fazlaydı ama yadırganmadı. Yani iş senaryo ekibine düşüyor. Zira Kenan İmirzalıoğlu’nun o gösterişli kıyafetler içinde, fiziksel avantajının da etkisiyle oldukça çarpıcı durduğunu ve halihazırda rolüne yakıştığını söylemek lazım. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER