Madem çay soğudu, hadi yenisini demleyin!
Bırakamaz...

Hayat insanı bazen, hiç beklemediği yerden vurur ve karanlığın içine savurur. Karanlıkta göz gözü görmezken savrulan bir insan, küçücük bir çocuksa üstelik, çareyi en sevdiğinin, en güvendiğinin yanına gitmekte bulur. Çünkü korkar çocuklar karanlıktan ve kendilerine bir ışık ararlar. Kimdir bir çocuğun ışığı? Annesinden başka birisi değildir çoğu zaman. Hele de babasını kaybetmiş bir erkek çocuğunun en sevdiği, en güvendiği, kanatlarının altına girip saklanmak istediği tek kişi annesidir çoğu zaman. 

Ana rahmine düştüğü gün mü yazıldı Ferhat Aslan’ın kaderi? Ferhat Aslan da bir zamanlar çocuktu. Babası Berber Necdet’in nasihatleriyle büyüyen, iki kardeşinin de üzerine titreyen ve onları gözü gibi koruyan, belki umutları olan, güzel hayaller kuran bir çocuktu.

Namık Emirhan’ın on iki senelik meseleyi açığa vurmasıyla mı yazıldı Ferhat Aslan’ın kaderi? Geçmişinden gelen ve bir gölge gibi üzerine sinen bir sırrı vardı annesiyle babası bildiği Berber Necdet’in; onun öz babası -dayısı zannettiği- Namık Emirhan’dı. Aslında biyolojik babasının hiçbir önemi yoktu; fakat gün gelmişti ve Namık, Berber Necdet’ten Ferhat’ı istemişti. Artık bu konu üstü kapanan bir mesele değildi. 

Berber Necdet için Ferhat’ın, Yiğit ve Gülsüm’den bir farkı yoktu ve elbette ki oğlundan vaz geçmeyecekti fakat Namık Emirhan karanlığın ta kendisiydi. 

Berber Necdet, Namık’ın karanlığına kurban giderken Namık, Aslan Ailesi’ne “dayı” sıfatıyla sahip çıkmıştı. Ve tek bir derdi vardı Namık Emirhan’ın; veliaht arıyordu. Oğlunu kaybetmişti. Kırılan oyuncağının yerine bir yenisini koymak istercesine bir edayla, herkesten sakladığı, bir başkasının bakıp büyüttüğü oğlunu geri istiyordu. Öyle bir istemeydi ki bu, Ferhat’a aslında babası olduğunu söylemek niyetinde bile değildi. Ferhat yine onu “dayı” olarak bilebilirdi ve yeter ki onunla gelsindi. Tek bir derdi vardı aslında Namık Emirhan’ın; kendi pis işleri için bir maşa arıyordu, karanlığına yandaş arıyordu, yetiştirip yaslanabileceği bir katil arıyordu. 

Katil olduğunda mı yazıldı Ferhat Aslan’ın kaderi? Ferhat’ı -küçücük bir çocuğu- günahına alet etmişti Namık; eline bir silah vermiş ve babasının ruhunun şad olmasını istediğini söylemişti. Küçük Ferhat bunu yapmak istemediğinde ise, babasını sevip sevmediğini sorarak “Ah!” çektirmişti izleyene. Ferhat babasını elbette ki çok seviyordu. Çok seviyordu ama babası ona can almanın ne büyük günah olduğunu öğretendi belki de. 

Kendine bir ışık ararken tüm dünyanın karanlığa gömülü olduğuyla acı bir şekilde yüzleştiğinde mi yazıldı Ferhat Aslan’ın kaderi? En sevdiği, en güvendiği insana koşmuştu Ferhat. Annesi onu kanatlarının altına alsın istemişti. 

“Anne ben katil oldum. En büyük günahı işledim anne. Can aldım. Adamdan oluk oluk kan aktı anne. Yemin ederim bilerek olmadı. Cehenneme gideceğim ben anne, kötü oldum. Katil oldum!” 

Böyle söylemişti. Çaresizce. Belki de sadece annesi ona sarılsın ve geçeceğini söylesin istemişti. Uyur muydu mesela? Muhtemelen. Küçük bir çocuk kabahat işlediğinde hep uyur çünkü. Ama hayal kurmayı o gün bile başarabilmişti Ferhat. Bolu’ya dönmek istemişti. Çalışıp ailesine bakabileceğini söylemişti. Ve cehenneme gideceğine inandığı o an bile, okuyacağını söylemekten geri kalmamıştı. Küçük bir çocuktu ve umutları vardı. Babasının da böyle olmasını istediğini çok iyi biliyordu üstelik. Fakat Ferhat’ın kendisine ışık ararken bilmediği bir şey vardı. Annesi Namık’ın kanatlarının altına sığındığı için, Ferhat’a kendi kanatlarını açmayacaktı. 

undefined">“Kaderine katlanmayı öğreneceksin!”

Böyle söylemişti Yeter, şimdilerde karşısına geçip “Ben senin oğlun değilim!” diye bağıran oğluna... Ve küçücük bir çocuk, bu sözü işittiğinde birden büyüyüvermişti. Yalnız karanlığını aydınlatacak ışığı, yalnız annesini değil; hayallerini, umutlarını ve aslında hayatını kaybetmişti o çocuk, o gün, orada. 


Ah Yeter Aslan ah...

O günden sonra kaç can aldığının ya da kimin canını yaktığının önemi yoktu Ferhat Aslan için. Uykularla değil yalnızca, kimseyle pek bir arası kalmamıştı. Kader o günden sonra ona güldüyse bile fark etmeyecekti. Bir yerde bir ışık görürse de belki kafasını çevirecekti. 

“Ben kader kurbanıyım!” demişti Yeter, Namık’a. Aslında bu söylem yanlış. Yeter, Namık’ı öyle bir sevmiş ve onun karanlığında öyle yozlaşmıştı ki, gözünü hırs bürümüştü. Diğer iki çocuğunun babasını görmezden gelmiş ve Ferhat’ın babasına, sevdiği adama sonunda kavuşacağını düşünmüştü belki de Necdet öldüğünde. Kaderin değil, sevdasının kurbanıydı Yeter. Üç çocuğu için gözünü kırpmadan Namık’a üç el ateş edebilecek ya da kızı için çekip Bolu’ya gidebilecek Yeter değildi henüz. Bir gün aklı başına gelecekse de bu uğurda Ferhat’ı gözü kapalı harcayacaktı işte. Ve daha da acısı, o zaman Ferhat’ı harcadığını değil ona bir gelecek çizdiğini düşünmüştü belki de cahilce... 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER