-Kardeş olduğumuzu ispatladım kardeşim.
-Sağ ol abla...

Ben Ferhat Aslan’la tanışalı 15 Bölüm oldu. İlk bölüme tekabülen, kardeşi Yiğit de İstanbul’a geldi ve Ferhat’ın kabusu başladı. Fakat anlıyoruz ki, Ferhat’ın her fırsatta iğnelenmesinin belli bir tarihi var, yeni bir olay değil. Adamın yüreğinde sevgi olabileceğine hiç kimse inanmıyor. Aslı? Bunu dile getiren Aslı’ya saatler evvel onu sevdiğini söyleyen bir Ferhat vardı, orası çok ayrı... Ama yine de Aslı’nın dili ne derse desin Ferhat’ı biliyor, anlıyor; Ferhat kimseyi sevmiyor değil, yalnızca sevmeyi bilmiyor. Ya da Aslı’nın tabiriyle hasta ve de aradığı doktor, günün birinde, bir ambulansa binerek ayağına kadar geldi ama Ferhat’da ayağına gelen her güzel şeyi tepme alışkanlığı var. Nasıl olmasın? 

Gülsüm’ün -kaçıp gittiği iddia edilen bir adamdan- Cüneyt’ten bir çocuğu var. Bugüne dek kız kardeşiyle hal hatır sorma maksatlı bir konuşma bile yaşamamışken -yaşayamamışken- ona, bebeğinin babasının kim olduğunu sormak zorunda kaldı. Ferhat’ın bildiği yol Gülsüm’ün kafasına sıkmaktı fakat Abidin, sevgi dolu yüreğiyle, Gülsüm’ün arkasında durunca, Ferhat ancak havaya sıkabildi. Mesele kurşunun bir şekilde dökülmesiydiyse, kurşun dökülünce Ferhat biraz olsun nefes alabildi. Fakat bunun üzerine, odasına def ettiği kardeşinin başını okşaması gerektiği gerçeğini duydu Aslı’dan. 

Silah tutan bir elin, tutmakla kalmayıp birilerinin canını alan bir elin, kız kardeşinin başını okşamak için fazla kirli kalacağını düşünüyor Ferhat ve bunu Aslı da biliyor. Ferhat’a “Senin baban Berber Necdet değil, Namık’a sor.” diye mesaj attığında, kurduğu hayalde, bilinçaltını gördük Aslı’nın. O hayalde, Ferhat’ın Gülsüm hakkındaki tüm düşüncelerini nasıl da bildiğini gösterdi Aslı bizlere. 

Gülsüm, annesini kurtarmak için diğer abisini, Yiğit’i aradı. Çünkü annesi, dayısını vurduğunu söylüyordu ve Gülsüm ne yapacağını ya da ne düşüneceğini bilemiyordu. Abisine, “Kapatma.” dedi Gülsüm telefonda, çaresizce... Bu söylem benim ekran karşısında ciğerimi deşerken, Yiğit her şeyi dinledikten sonra yine de telefonu Gülsüm’ün suratına kapattı. Ve aynı Gülsüm, annesi artık o evde kalamayacaklarını söylediğinde, yine de Yiğit’e gitmeyi seçti; “O benim abim...” diye sahiplenerek üstelik. Yiğit, Ferhat’tan her kaçanın kendisine sığındığını iddia ettiyse de aslında işin özü bu değil. Gülsüm, Ferhat’tan kaçmak için değil, bir diğer abisi de Yiğit olduğu için oraya sığındı. 

Gülsüm, Yiğit’in de söylediği gibi kurban. Ve hepsinden daha masum. Gülsüm’ün etrafındaki herkesin başını önüne eğmesi gereken bir mesele var; Gülsüm’ü sevgisiz bırakmışlar. Karnını doyurmakla, bir çatı altında barındırmakla, hiçbir şeyini eksik etmediğini düşünmekle, evlilik dışı bir çocuk yaptığında onu öldürmemekle abi olunmadığı gibi; kapına geldiğinde kapıyı açıp içeriye buyur etmekle de abi olunmuyor. Ne Yiğit’tir Gülsüm’ün abisi, ne de Ferhat. İkisi de sınıfta kalmış. 

Ama Gülsüm’ün kapı gibi annesi var. Yeri geldiğinde üçüncü kurşunu, bizzat onun adına, kendilerini bu hayata mahkum ettiğini düşündüğü ve belki de hala daha çok sevdiği adama hiç düşünmeden sıkan... Kızını korumak için Aslı’yı, Ferhat’a bebeği söylemesin diye tehdit eden... Kızına ne kadar kızsa da ona sarılmaktan geri kalmayan... Kızının bebeğini gözlerinin önünde tutmak için başka bir kurban ve o evde barındırmanın bir yolunu bulan... Birkaç gün önce asla o evden çıkmayacağını diretse ve bu mevzu çok yanlış yerlere ilerlese bile şimdi kızı için hiç düşünmeden her şeyi bırakıp zamanında kaçtığı o eski, belki kırık dökük, yıllardır boş eve gitmeyi kafasına koyan bir annesi var Gülsüm’ün: Yeter Aslan! 

Çok mu iyi birisi Yeter Aslan? Hayır. Masum mu? Asla. Ama anne mi? Evet. Her ne kadar iki oğlu da bunu reddedip dile getirmeseler bile öyle bir anne ki, evlatları için yapamayacağı bir şey yok. Bu çok doğru bir davranış mı belki bu da sorgulanır fakat annelik tanımlanamaz, sınırlanamaz, yargılanamaz. 

Herkes çocuk doğurur elbet ama herkes anne olamaz. Gülsüm, anne oldu. Kimin ne düşüneceğini umursamadı ve çocuğundan vazgeçmedi. Safiye’yi öldürmeye kalktı hatta gözü döndüğünde, evladı için katil olmayı göze aldı. Ve evladı için katil olmayı göze alan Gülsüm, abisi onun yüzünden katil olmasın diye evladından vazgeçti. Ferhat Aslan iyi bir abi olamadı belki ama Gülsüm Aslan, çok iyi bir kardeş oldu! 

Ve birisi daha vardı Gülsüm’ün arkasında: Abidin. Gülsüm’ün bebeğinin babası olan Abidin. Annesinin anlayacağı şekilde de değil üstelik. Sevmek ya da baba olmak için kan bağına gereksinim olmadığını içinde bir yerlerde biliyordu o da; aynı Berber Necdet gibi. Gülsüm’ün annesi var; Abidin’in ise annesi yok. Çünkü var olması her zaman var olduğu anlamına gelmeyen bir dünyada yaşıyoruz ve bu yüzden Abidin gibi güzel adamlara çok ihtiyacımız var. Bir annenin, gencecik bir kızın, ilaç içtiğini görüp de bunu görmezden gelmesini asla ama asla kabul edemem. Handan’ın vicdansızlığı, onu bu hayatta yapayalnız bırakacak. Bıraksın da! 

Başı okşanmamış bir Abidin, baş okşamayı bilirken; başı zamanında babası tarafından çok okşanmış Ferhat ise baş okşamayı unutuveriyor işte. Ferhat’ın söylediği gibi seçim yapmaya zorlandığımızda işin rengi siyaha dönebiliyordur bazen belki. Fakat zamanında Abidin’in de seçim yapmak zorunda kaldı. Ve Abidin seçimini sevgiden, iyilikten, merhametten yana kullandı. Bebeğin babasının Cüneyt olduğunu bildiği halde elinden tuttu Gülsüm’ün, kardeşçe. Yolda o işin de rengi değişti biraz tabii ama önemli olan niyetti ve Abidin iyi niyetini hepimize çok kez ispatladı. Handan’ın oğlu olmasına rağmen, bir çok izleyicinin oğlu oldu Abidin, bir kez daha. 

Silah tutan bir elin, tutmakla kalmayıp birilerinin canını alan bir elin, kız kardeşinin başını okşamak için fazla kirli kalacağını düşünen Ferhat’a, bulduğu ilk fırsatta bu kiri hatırlatmaktan kaçınmayan Yiğit Aslan’a ne diyeceğimi pek bilemiyorum aslında. Ferhat’ı Gülsüm’ün nasıl olup olmadığını sormamakla yargılayan Aslı’yı anlayabiliyorum; üç gündür tanıdığı kızı, kardeşi diye bağrına bastı. Konuşmaya ve istediğini söylemeye hakkı var Ferhat’a Aslı’nın fakat Yiğit’in ağzını açmaya hakkı yok. Çünkü Ferhat ne sormadıysa, Yiğit de aynı şeyi sormadı Gülsüm’e. Aynı tercih yapmak zorunda kaldığını bahane ettiğini düşündüğü Ferhat gibi, Yeter’in ve Gülsüm’ün zamanında bir seçim yaptığını söylemesi de Yiğit’in bahanesidir. Çünkü, insanlar bir seçim yaptığında onlarla bağlarımız kopamıyor. Ne yazık ki aile olmak böyle bir şey değil. 

Yiğit’i, Ferhat ve Yeter zamanında öyle şımartmış ki, her fırsatta bir odaya kapanıp ağlamayı bir kaçış olarak görüyor. Suna var iyi ki de en azından biraz biraz, günden güne, daha insancıl bir adama dönüşebiliyor ama hala çok eksisi var. Evlenmiş, baba olmuş, savcı olmuş fakat hala abisi tarafından terk edildiğini düşünen küçük Yiğit olarak kalmış; bunu aşamıyor. Öyleyse Gülsüm de Yiğit tarafından terk edildiğini bas bas bağırabilir mi; çünkü artık, bir zahmet, Yiğit’in uyanması gereken bir mesele var! 

Silah tutan bir elin, tutmakla kalmayıp birilerinin canını alan bir elin, kız kardeşinin başını okşamak için fazla kirli kalacağını düşünen Ferhat’ın, bir de kardeşi Yiğit’in bu kiri  ona hatırlatması üzerine devreye Cem giriyor. O da abiliği, aynı Ferhat ve Yiğit gibi çok yanlış anlamış. Zaten “abi olmak” kavramı hakkında derin çekişmeler yaşayan Ferhat’a, “abi olarak” konuşuyor da konuşuyor Cem. Sonuç, Allah hepinizi bildiği gibi yapsın, vallahi yaşlandım! 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER