“Biz bu sonbaharda buluşacaktık; bahar geldi geçti, sen
gelmez oldun…” Bahar geldi, geçti; şimdilerde kış kapıda. Aslında Seher de
geldi… Ama nasıl geldi? İnsanız, türlü türlü yük var sırtımızda. Kimimizin
belini büken yük, kimimizin omzunda kuş misali.
Bu kabanın güzelmiş Seher, hep bunu giy.
Seher de beli bükülenlerden. Her ne kadar ben hala o yorgunluğu beklediğim gibi hissedemesem de meselenin özü, bir anneyi can evinden vuracak kadar karmaşıklaştı. Zeyno nerede? Koca bir soru işareti. Dizi evrenleri zaman zaman ‘Dünya küçük.’ dedirtse de dünya ne zaman Zeyno’yla karşılaşacak kadar küçülecek belirsiz.
Bunu giyme Seher.
Seher’in sırlarının gölgesinde sürdürdüğü hayatına Burak’ı
almak istememesini anlıyorum. Yalanla bitirdiğin bir aşkı yalanla başlatmak hoş
değil elbet. Ama kaçak oynamak da hoş değil. Seher ‘Git!’ demiyor. Seher ‘Kal!’
da demiyor. Halbuki artık birinden birine karar vermeli. Kurgusal dünyanın
kalbindeyiz, mücadele şart ama aşk da biraz değiştirmeli insanı. Ben öpecek
diye beklerken Burak’ın elini bırakan Seher benim de kalbimi kırdı biraz. Hadi
öpmedin, bari çekip gitmeseydin de derdini anlatsaydın Seher.
Kışlar, bahar olacak elbet. Ama bahara uzanırken geçilen yollarda Seher'in çabasını da görelim ki baharın kıymeti artsın değil mi?
Aşkla derdi olan sadece Seher de değil tabii. Biraz da Kemal
için dökeyim içimi. Bu hikayenin sonunda er geç Kemal & Banu aşkını
göreceğimizi düşünerek başlıyorum söze. Geçen hafta Kemal’in ayrı, Banu’nun
ayrı iç seslerini duyunca ikili için çok heyecanlanmıştım. Bu hafta Kemal, Banu’yu
kırdığını fark edince kendiyle hesaplaştı ama Banu o sevdiğim naifliğinden
uzaklaşma sinyalleri verdi. Vermesin lütfen. Tatlı bir aşk izleyebiliriz orada.
Yine birbirlerini yesinler elbet, zaten aksi takdirde çatışma doğmaz ama Banu’nun
iç sesleri de susmasın.
Yaa böyle kendi kendine çıldırırsın işte Kemalcim.
Kemal’i seviyorum. Kendine olan güvenini, sağlam duruşunu,
ayakları yere basan tavrını, karakterini… Ve ben bu aşktan çok umutluyum.
Aslına bakarsanız, bu sefer hayran olunası erkek karakterler
yaratmış Mahinur Ergun. Hayat Sırları’nı duyunca ‘Yine şahane bir kadın
karakterimiz olacak, desenize.’ demiştim. Biraz ters köşe oldu benim
için. Rahatsız mıyım? Asla. Nihayetinde senaristin bebeğidir karakterler,
bebeklerine hangi ismi vereceklerine de onlar karar verirler. İsmi beğenirim,
beğenmem o ayrı.
Açıkçası rahatsız olmak şöyle dursun, keyif alıyorum ben bu
durumdan. Zira karakter anlamında Kemal’i ve Burak’ı ayrı bir yere koyuyorum
ben. Al, üzerine saatlerce konuş. İki karakter de leziz bir seyirlik sunuyor.
Bu da işin en güzel tarafı.
Güzel sevenlerde bugün.
Sanırım Burak, dizinin sırlara gömülmeyen tek karakteri. Netliğine
hayranım. Ve bu adam ortada kaldıkça üzülüyorum. Bana göre geçeceği en büyük
sınav Zeyno’yu öğrendikten sonra yapacakları. Ama ben o sınavdan da geçeceğini
düşünüyorum.
Burak’ın çiçeği kapıp Kuzgun ailesinin kapısına dayanması
Seher’i zor durumda bırakmak değil de annesine gözdağı vermekti. Aksi durumda
Burak’ın bu noktaya geleceğini de sanmıyorum. Ama iyi oldu, hoş oldu. Aileler
işin içine girdikçe ortalık daha da karışacak fakat İnci Kuzgun az sakin…
Tatlı mı tatlı İnci Hanım, biraz aşırı tepkiler veriyor son
bölümlerde. Mustafa Bey de rahat durmuyor gerçi, kadın da pek haksız sayılmaz. Ayşen'in Mustafa Bey'e yaklaşmaya çalışmasına tepki versin arkasındayım da diğer konularda sakinlik iyidir.
Yazı devam ediyor...