Hayatımıza yön verenler acılarımızdır biraz da. Mutluluklar,
başarılar, nihayete eren hayaller yolumuzu çizse de acılarımız da çizilen bu
yolda başrollerden biridir. Kızını kaybettiği için anne oğulun arasına girmek istemeyen
Seher’de, mutlu geleceği elinden alınan Burak’ta, babasına kıyamadığı için
tavayı eline alan Kemal’de, geçmişinin ortaya dökülmesinden korktuğu için
banka kapılarına koşan İnci’de, hayatının her anında eksikliğini hissettiği
babasını bir an görmek için mahalle yollarını aşındıran Hakan’da, korkusundan
kapı dışarı çıkamayan Mustafa’da acının izleri var…
Acılar, hayatları birleştiriyor esasında. Kemal’in de akıl
verdiği gibi Seher, kalbinde büyüttüğü acısını Burak’la paylaşsa hayatları da
birleşecek belki de. Ama hikaye bu ya, aşıklar biraz daha acı çekmeli.
Anlatınca, anlatanın acısını kendi acısı gibi benimseyen karakterleri severim. Bir de "Bana ne senin dertlerinden?" diyen karakterler var, evlerden ırak! Seher, Kemal, Şirin arasındaki kardeşlik ilişkisini ilk bölümden beri keyifle izlediysem de bu hafta Kemal'in arkadaşlık vurgusu yapması çok hoşuma gitti. Şanslı biri Seher...
Hıhııı kesin koşmazsın Burakcım...
Tanıtımlar, ön izleme derken aşırı heyecan duyduğum iki
mesele vardı bölüme dair. Biri Seher ve Burak’ın öpüşme sahnesi, bir diğeri ise
Seher ve Kemal’in Zeynep’ten konuşması. Şu iki sahne ortalığı yıksa da
reytingler de tıkır tıkır artsa diye çok diledim içimden. Seher’le Burak’ın
öpüşme sahnesine birazdan geleceğim ama öncelikle yaşadığım hayal kırıklığını
paylaşmak isterim.
Dayı Kuzgun
Bölümün en can alıcı, en kalbe dokunası, en duygu yüklü
sahnesi o kadar yüzeysel geldi ki bana, çok üzüldüm. Şahane bir çatışma
yaratılmış, Kemal’in konuya nasıl yaklaşacağı belirsiz, bir damla yaş gözümün
kenarında bekliyor ama hop Tuba’nın peşinden gidiyoruz. Neden? Sahne blok aksa
ne olurdu? O duygu kesilmese ne olurdu? Hayat Sırları, reyting listesinde üst
sıralarda olsa merak ettirmek istemeyi anlarım da tutunmaya çalışan bir dizi
var elinizde. Tuba’nın sahnesi uzun sürse, araya başka şeyler girse yine
anlayacağım ama tek reklamlık reklam kuşağı gibi tatsız tutsuz bir kesintiye
gerek var mıydı?
Duygu kesilmese dedim. Peki sahnenin duygusu yeterli miydi?
Maalesef ki hayır. Dayı olduğunu öğrenen Kemal, videoyu izlerken heyecandan
yerinde duramazken, Seher ise ruhsuzdu. Acılara alışılır zamanla kabul ama
Sehercim, sırrını ilk defa biriyle paylaştın biraz daha düşemez miydi modun? Ağladı, ağladı, ağladı ama benim beklentimi karşılamadı tepkisi.
Ablası ve sevgilisinin bebeğini öğrenen bir erkek karakter, dayı
olmanın heyecanını yeşertiyor kalbinde. “Nasıl yaparsın?” diye sormuyor,
ablasını namus kavramlarının arkasına sıkıştırmıyor, sadece canı yanıyor.
Ablasının canı yandı diye hem de. Sonra bebeği nasıl bulacaklarını düşünüyor
kara kara, düşünecek de belli. Uykusuz geceler geçirecek belki de. Bu öyle değerli
bir mesaj ki, öyle önemli. İsterdim ki, dilden dile yayılsaydı sahne. İsterdim
ki, yıkıp geçseydi. Üzüldüm…
Mahinur Ergun ve senaryo ekibinin gönlüne sağlık… Kemal
karakterinin hayata bakışına her geçen bölümde daha da hayran oluyorum. 'Kadın olmaya' dair verilen mesajlara da. Bir kadın sevdiği adamdan bebek yapabilir, annesi-babası tepki gösterse de hiç düşünmeden elini omzuna atan bir erkek kardeşi olabilir. Hoyrat değildir tüm erkek çocukları.
Yazı devam ediyor...