Akıl, silahtan üstündür
Akıl, daima silahtan üstündür. Birkaç mermiyle her şey elde edilebilir belki ama; önemli olan stratejik savaştır, zekanızdır. İşte Yamaç, Çukur’a ilk geldiği andan itibaren zekasını konuşturuyor. Onun zekasını izlemekten büyük keyif aldığımı itiraf etmeliyim ve sanıyorum ki, Çukur’u her yorumladığımda, bol bol bahsedeceğim Yamaç’ın zekasından. İlk bölümde de, söylediğim gibi, Yamaç sakin bir adam değil aslında. Sultan’ın, on yıl önceki Yamaç’a ithafen söylediği, “Kendi öfkenden kaçıyormuşsun meğer.” cümlesi de bunun göstergesi. Evet, ilk andan beri Yamaç’ın öfkesini ufak ufak hissediyorum ben. Evet, o Çukur’a ait bir adam değil. Annesine söylediği gibi, “Sizden değilim, hiçbir zaman olmadım, olmayacağım.” Ama, bu savaşın onu değiştireceğinden korkuyorum. Hiç hata yapmadan bu durumu koruyabilir mi, bilmiyorum. Sevdiklerimiz ve ailemiz söz konusu olduğunda, hepimiz tırnaklarımızı göstermeyi çok iyi biliriz çünkü. Ki, Yamaç’ın olduğu ortamı göz önünde bulundurursak, devamlı sakin kalması namümkün.
 
Sultan, Yamaç’ı neden çağırdı, anlamamıştım. Hepimizin tahmin ettiği gibi, gelip intikam alsın diye onu getirdiğini düşünmüştüm sadece. Ama bu bölüm, Yamaç’a güvendiğini, onun savaşmasını değil, huzurlu bir ortam sağlaması için çağırdığını anladım. Aralarında Selim gibi bir hain varken, Yamaç’ın bunu sağlaması zor gibi görünse de, iyi gözlem yapabiliyor olması onu doğru yola doğru yönlendirecek bence. “Oturmayan bir şeyler var.” dedi ağabeyine. Çünkü İdris’in ilmek ilmek ördüğü düzeni, ancak içten bilen biri bozabilirdi. En acısı da, herhangi birinin değil de; bunu aileden birinin yapması.
 
Yamaç’ın, Vartolu’yla ateşkes yapacağını hiç tahmin etmemiştim. Sanki, bir onlar hamle yapacak, bir Vartolu ve adamları gibi geliyordu. Yamaç burada da, “Dostunu yakın tut, ama düşmanını daha yakın.” cümlesini hayata geçirdi. Vartolu’nun Çukur’da olması ve ister istemez Yamaç’ın kontrolü altında olması, ona çok büyük avantajlar sağlayacak bence.


Sena, ilk ayarını verdi. ^.^

Bölümde çok sağlam, keyifle izlediğim sahneler vardı. Bunlardan biri de, Vartolu’nun mekanını polis basması ve Yamaç’ın paravanlarla mekanı anında konfeksiyona çevirmesiydi. Vartolu’nun güvenini kazanmak için yapılmış çok sağlam bir hamleydi. Elbette Sadettin gibi bir adam, hiç kimseye kolay kolay güvenmez. Hele de düşmanına asla ama; en azından bazı şeyler Yamaç’ın kontrolünde gerçekleşeceği için, Çukur’dan hiç kimse zarar görmeden olaylar çözülür. Tabii Vartolu’nun adamının, mahallede torbaya çıktığını duyan Yamaç ne yapar, nasıl bir yol izler, şimdilik bilemiyorum.
 
Vartolu’dan bahsetmişken, bu bölüm “Sena’nın ağabeyi olabilir.” düşüncem,  azalmaya başladı. Çukur’daki eski evine bakıp, geçmişini hatırlarken, annesiyle çocuk halini gördük. Flashbackteki kadın, Sena’nın annesine pek benzemiyordu. Zaten mantık olarak baktığımızda, Sena ve ailesi İzmirli. Vartolu Saadettin’in gerçek adı Salih de olabilir. Annesi öyle seslendi çünkü. Çukur’dan çıktan sonra, kendine yeni bir kimlik edinmiş de olabilir. Ya da flashbackteki çocuk o değil de, kardeşiydi belki. Şu noktada da, acaba “Sena’nın ağabeyi kim olabilir?” bahislerini yeniden açıyorum. 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER