Bölümler ilerledikçe, Sena ve Yamaç’a alışmaya
başladım. Bu bölüm ekstra keyif aldım sahnelerinden. Mahallede herkes Yamaç’ın elini
öpmeye eğilirken, Sena’nın gelip öpmesi aşırı eğlenceli bir sahneydi. Sena,
genel anlamda enerjisi yüksek bir kadın. Aynı zamanda eğlenceli de. Çekip
gidebilirken, Çukur’da kalması ve Sultan gibi bir kadınla aynı evi paylaşmaya
devam etmesi de aşkın aldırabileceği güzel risklerden. Bölüm boyunca sevdiğim
birçok sahne vardı dedim ya, işte onlardan biri de, Sena’nın Sultan’a ayar
verdiği –sonuna kadar hak etmişti, çok mutlu oldum- Yamaç’ın da, annesine gelip
güzel bir hatırlatmayla, “Sena’ya kötü davranma anne.” demesiydi.
Ay, şu an fark ettim de; ben bu bölümü bayağı
sevmişim. Her hafta üstüne koyarak gitmeye devam ediyor Çukur.
Sultan ilk bölümden beri benim için soğuk, duygularını
zerre belli etmeyen, anlamsız bir şekilde acısını bile yaşamayı reddeden bir
kadın. Bölümün ilk başında da, “Tamam acılarını kimseye göstermesin de, en
azından biz görelim artık.” diyordum ki; hemen peşine, hüngür hüngür ağladığını
görmek, hâlâ insani duygularının var olduğunu hissettirdi. Kadının o kadar
keskin çizgileri var ki; evde olması gereken normal şeyler bile, sayesinde
anormalmiş gibi karşılanıyor. Yok sofrada konuşmayın, yok Yamaç gelmeden yemek
yiyemeziniz vs. Sena’yla olan ilişkisinde de, ona hemen adapte olmayacağını
zaten biliyorduk. Ama ilk andan Sena’ya “hata” muamelesi yapması da, çok
çirkindi. Önce bir kızı tanımaya çalış, önyargılarını kenara bırak. Sonra karar
ver hata olup olmadığına öyle değil mi?
Güzel sahneydi.
Sena ve Sultan’ın tabii ki kültür farkı var. Ama
ikisinin de ortak bir sevdiği var bu hayatta. O da: Yamaç. O yüzden ikisinin de
kalkanlarını indirip, biraz da kendilerinden ödün verip, birbirlerine
alışmaları lazım. Burada da, Sena’ya çok büyük iş duruyor. Mesela İstanbullu Gelin’de Süreyya’nın en çok takdir ettiğim davranışlarından biri de, karakterinden
ödün vermeden, sevdiği adam için Esma
Sultan’ın düzenine bir şekilde ayak uydurmaya çalışmasıydı. Sena’dan da bunu
bekliyorum işte. Bazı şeyler için, onun da biraz çabalaması lazım.
Kısa
kısa notlar
Paşa’yı izlemekten aşırı keyif alıyorum. Dizideki
favorim. ^.^
Celasun hâlâ kapalı kutu. Yamaç’ın onunla ilgilenme
fırsatı henüz olmadı ve baya belli, Koçovalı ailesine içten içe kin besliyor,
dışarı vurması yakındır.
Rüya
kısa
süren bir iş oldu ama; İlayda Alişan’ı
orada birkaç bölüm izleme fırsatı bulmuştum. Cemre gibi kötü bir kızdan sonra,
onu Akşın olarak izlemek keyifli. Akşın, çok saf ve temiz bir karakter.
Celasun’u da sevdiği aşikâr. Ama bence Celasun onu sevmiyor. Çok soğuktu kız
arkadaşına karşı. Zoraki bir “Seni seviyorum.” döküldü ağzından. Büyük
ihtimalle Koçovalı’lara yakın olmak için onu kullanacak.
Karaca’nın, Celasun’da gözü var gibi hissediyorum.
Celasun’un pek umrunda değil gibi ama; yine de bu işler belli olmaz. Ve ben
Karaca’yla olursa üzülürüm.
Bölümde, Meke’nin emniyet kemersiz araba
kullanmasına, Yamaç’ın “Kemerini tak” vurgusu yapması çok güzel bir mesajdı.
Tebrikler.
Sena’nın “Canım turşu çekti.” dediği anda, Sultan’ın
gözlerinde korku kalp ben. ^.^
Haftaya görüşmek üzere.