En sevdiğim
sahnelerden biri, Ferhat ve Yiğit'in karşı karşıya geldiği; Yiğit öfkesini
kusarken Ferhat'ın gözlerinde sevgiyi, özlemi, çaresizliği okuduğumuz sahneydi.
Devamında, Yiğit eşiyle konuşurken Ferhat'a neden öfkeli olduğunu gördük biraz.
Dokunaklı bir sahneydi Yiğit-Suna sahnesi de. Biz Suna'dan daha fazla şey
biliyoruz ama yine de ben burada en çok Suna'yı haklı buluyorum. Öfkesi böyle
taze olduğuna göre Yiğit için aile konusu henüz kapanmamış. Ferhat doğru
kelimeleri seçseydi konuşurken ya da konuşmak yerine sarılsaydı kardeşine,
kalbinin atışını duyurabilseydi belki Yiğit de karşılık verecekti bu hamleye,
görecekti abisinin gözyaşlarını. Başka sefere belki…
Suna'nın sözleri,
Ferhat ve Yeter arasındaki duruma da uygun. Ferhat'ın annesine neden tepkili
olduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz ama Handan'ın dediği gibi annesini tamamen
silmediğini görebiliyoruz, çünkü onun da öfkesi hâlâ taze. Yeter'i izledikçe, Handan'a
başka, Namık'a başka oynadığını gördükçe, Ferhat'ın öfkesi hakkında tahminde
bulunabiliyoruz. Ama Gülsüm'le yakın olmasını engelleyen nedir, engel yoksa
kardeşine neden bu kadar uzaktır, görmemiz gerek.
Hikâyedeki en büyük
sorular Yeter'in etrafında dönüyor şimdilik. 4 çocuklu bir aileye neden
evlatlık verilmiş, evlat edinilmiş de kardeşler tarafından neden dışlanmış,
Yeter neden hep onları yukarıda görmüş ve onların seviyesine yükselmeye
çalışmış, bu esnada öfkesini neden bilemiş bilmiyoruz. Kendi çocuğuna ulaşmak
için neden kendine pozisyon yaratmıyor, neden başkalarının açtığı ortalara
koşuyor, onu da hiç anlamadım.
Aslı'ya kaynanalık
tasladığı sahne, aslında bu aşağılık kompleksinin ve Ferhat'a giden tüm yolları
doğru yanlış demeden koşacağının göstergesiydi. Bu sahne örneğinde
karakterlerin geniş plan görüntülerindeki bir eksiklikten söz etmek istiyorum.
Sahnenin duygusunu yok eden yakın çekimler mevcut ve seyirciyi sahneye
katabilecek geniş planlar eksik. Buna odak problemi de eklenince anlatılmak
istenen eksik kalıyor. Elini uzatıp öpülmesini bekleyen Yeter'in o kendince
heybetli duruşunu geniş planda bir görmeliydik mesela, ardından Aslı'nın yüzünü
yakın çekimde görmeliydik. Odağımız uzatılmış el iken Aslı'nın uzanışını 90
derecelik bir açıyla görmeliydik, son olarak Yeter'in suratının aldığı hali ve
Gülsüm'ün tepkisini yine yakın plan görebilirdik. Öyle kesik kesikti ki
görüntüler, o odadaymış gibi hissedemedik, uzak kaldık sahneden.

Cüneyt de bir başka
merak konusu. Elimizde Cahit Gök gibi alanı geniş, becerikli bir oyuncu var,
neden sadece birkaç dakikalığına görüyoruz onu? Cüneyt'in aileye nasıl
girdiğini, Namık'la derdinin ne olduğunu, bu problemin başlangıçtan beri mi var
olduğunu yoksa sonradan mı ortaya çıktığını bilmiyoruz, herhangi bir ipucu da
verilmedi. Vildan'la nasıl evlendiğini, Gülsüm'le ilişkisinin nasıl
başladığını, neden karnı bunca büyüyene kadar bir hamle yapmadığını da
bilmiyoruz. Vildan Ferhat'a ne zamandır âşık, buna rağmen Cüneyt'le nasıl
evlendi, bunlar da muamma.
Geçen hafta gayet
rahat hayatına devam eden ve bizi bu yönüyle şaşırtan Cem, bu hafta 180 derece
dönmüştü. Hastane kayıtlarına bakmak, güvenlikten bihaber güvenlik
görevlilerini tartaklamak, telefonda savcıya ters ters konuşmak, kendisine
yardımcı olacak ekibe duygusal konuşmalar yapmak… Fakat bu arada, Aslı'dan
gelen mesajın ardına düşmedi, numaranın ait olduğu kişiyi, numaranın konumunu
tespit etmek gibi faaliyetler içine girmedi hiç. Bir şey bulamazdı, Ferhat
sağlamcı adam, ama yine de denediğini görmeliydik Cem'in. Ferhat Aslan'la Yiğit
Aslan arasındaki ilişkiden kuşkulanmayışına değinmiyorum bile artık. O da
kardeşi gibi stres altında doğru düşünemiyor diyeceğim, ama şu işe bakın ki o
da stresle bezeli bir iş yapmakta.
Bu arada, Deniz'e
'bacım' demekten vazgeçmesine sevindim, bu sözcükten tamamen vazgeçerse sanırım
hepimiz çok mutlu olacağız. Bence Deniz'in ilgisi var Cem'e. Cem ise Deniz'in
gözlerindeki soruları görebilecek bir adama benzemiyor. Bu mesele ilerlerse, Deniz
bir şeyler yaptıkça ilerleyecek. Ve ben de bunu görmeyi istiyorum. Her zaman
erkek tarafı olmasın adım atan.
İdil konusuna da
biraz girilse mutlu olurum. Hem Ece Dizdar'ı uzun uzun sahnelerde izlemek için,
hem de Yeter'in durumunu, geleceğini daha iyi okuyabilmek için. Ayrıca, İdil'in
de sakladığı bir şeyler olduğunu düşünüyorum; biraz ipucu gerekli teori üretebilmem
için.
Fragmanda gördük,
evleniyor ve aynı evde yaşamaya başlıyor Aslı ve Ferhat. Fakat tıpkı
isimlerinin bize anımsattığı gibi, henüz başka hikâyelerin kahramanları onlar
ve aynı hikâyede buluşmaları için zamanımız var…
Son olarak, İsimsizler'in Cumartesi gününde Pazartesi'den
daha iyi sonuçlar almasına sevindiğimi söylemeliyim. Dizinin, türün, anlattığı
hikâyenin ve anlatma biçiminin alıcısı değilim. Ama bir dizinin ansızın
yerinden edilmesinin hem dizi ekibine hem de seyirciye saygısızlık olduğunu
düşünüyorum, bu nedenle yeni gününde de seyircisini bulmasına sevindim.