Dizi bitti mi ya? Yoruma geçebilir
miyim? Bittiğine inanamıyorum, en son kendimi ''Vallahi bitmiyooor,
bitmiyoooor!'' diye haykırırken buldum Twitter'da... Hollywood
filmlerine taş çıkartacak uzunluktaydı bu bölüm, üç saat kırk beş
dakikalık bir seanstan çıkmış kadar olduk.
Bu uzun metraj sinema filmini birkaç
bölüm önce izlemiş olsaydık muhtemelen karnıma kramplar girdiği
için acısı dinsin diye bileklerimi kesmiş olurdum. Kabul edelim,
Şeref Meselesi son iki haftadır ciddi ciddi toparlandı. Her ne
kadar biz Yiğit'in dudak pudrası, Yiğit'in Brezilya fönlü saçı
diye geyiğe devam etsek de. ''Kesin gerilimi
tutturamazlar, bölüm iyice uzadı, içim daralır!'' dedim, fakat
Yiğit'in kuyumcu sekansından finale kadar iyice yükseldi bölüm.
No domok çocogo oldormodom??
Yiğit, Kübra ve bir de bebek
mevzusunu nereden tutarsan tut, iki ucu şeyli değnek yani... Yazık
dediğimiz, kıyamadığımız Kübra şimdi sinsi sinsi Sibel'e
işlemeye çalışıyor, Yiğit'e ise tam anlamıyla yapıştı. Yiğit'e
de hak veriyorum, aylar sonra çocuğu olacağını öğrendi ve
istemediğinden emin. Böyle bir şeyi gizlemenin mantıklı bir
açıklaması yok, o çocuğun varlığını gizliyorsa tek başına
doğurmanın da sorumluluğunu almalıydı Kübra. İstemeye istemeye babalık
duygusunu hissedecek, çocuğunu sahiplenecek bir insan yok dünyada;
bu sebepten Yiğit'e kızamıyorum.
Zorla güzellik olmaz, gerçekten.
Kübra'nın her geçen gün daha da umutlanması, Yiğit ona gülsün
diye sabırla beklemesi ve buna inanması acınacak bir durum.Yıllarca kendini saklayan, babasının dayattığı bir dünyada yaşayan, güzel duyguların farkında
olamayan bir kız Kübra. Ona ilk kez bir erkek baktı, ilk kez
güzel sözler duydu, ilk kez kendini değerli hissetti belki de. Farklı bir
hayatın hayalini ilk kez Yiğit ile kurdu. Yaşadığı yalan
da olsa adını aşk koyması ve kendini buna sabitlemesi o
kadar doğal ve masum ki... Yaşadığı hayal kırıklığı ile ve
tabii Sibel gerçeğini öğrenmesiyle de çok kontrolsüz
davranışlarda bulunabilir.
Ben bu pis dünyaya ait olamayacak kadar temizim keh keh keh
Öte yandan sadece lazım olduğunda Yiğit-Sibel ilişkisine arıza çıkarsın diye kurgulanmış gibi yapay başlayıp biten Emir-Sibel ilişkisinin, Emir'in kendini suçlayıp, "keşke saklamasaydım o zaman Yiğit elini bile sürmezdi" dramasına bağlayıp, kendini suçlamasından daha sağlam bir getirisi olacaktır. Umarım. İşte o gün geldiğinde gönül rahatlığı ile "Emir'in Yolu 2" diye bir spin-off
da çıkarabiliriz. Bu idealist, benim hayallerim var, misyonumu
ve vizyonumu batırdın, senden utanıyorum tavırları yüzünden
Emir'i Antartika'ya öteleme isteği geliyor izlerken. Zeki olduğu kadar da saf bir insan olduğunu, babasının imzaladığı senetleri
görüp bir şey yapmayarak zaten kanıtlamıştı. Çok
da ''ben her şeyi hallederim'' diye dolanmasın ortalarda. Yiğit ne
kadar plansız programsız hareket ediyor gibi gözükse de Emir de
pat diye karşısındakine güvenen, kandırılabilen biri. Bu da onun düşünmeden
hareket etmesine sebebiyet veriyor. Doğru olanı yaptığından da
son derece emin; bu gidişle Kübra ile evlenir, çocuğu da
sahiplenir ve dünyanın en fedakar insanı olarak dikte eder
kendini. Kübra'yı sokağa atsın demiyorum ama bu kadar da
abartmasın, baldız baldan tatlıtuğ sonuçta.
Seri katil potansiyelin olmasa iyi kızsın aslında
Yine idealist, takıntılı bir başka
karakterimiz polis abi de diziye yerleşecek gibi duruyor, acaba
hangi kızımıza aşık olacak? Kombinasyonlara bir yenisini daha ekledik diyebiliriz. Kombinasyon dedim de hikayede aşk kombinasyonları misyonunu tamamlayınca şimdi de aksiyonun
kombinasyonunu yapma furyası mı başlıyor? Yiğit, Sadullah'ı
vurdu; Sadullah geldi, Yiğit'i vurdu. Seyirci Yiğit vurulduğunda en yakın hastaneye koşacak kadar bağlandı mı karakterinize? İtalyan da yedinci bölümde bu aksiyonu yaptıysa eminim etkisi bizde bıraktığından daha güçlü olmuştur çünkü biz henüz karakterlere inanma aşamasına gelemedik. Ve ben hala Sadullah'dan alınan intikamın çok
çabuk meydana geldiğini düşünüyorum. Hayır, minimum sekiz ay
geçti demeyin. Bu geçen süreyi gerçekten hangimiz özümsedik ki?
Kübra hamile kalalı altı buçuk ay geçmiş ama zaman kavramı ne
ara böylesine göreceli oldu? Gerçi taktir ediyorum, zaman
atlamalarına bir ayar çektiler; her yeni sahne açıldığında
zaman atlamıyorlar şimdi. En aza indirgediler ama geçmişin izleri öyle kolay silinmiyor zihnimizden...
Sen vurursun dikiş atarlar, ben vururum toprak atarlar...
Yiğit'in vurulma sahnesi de bu
konseptli sahnelerde en alelacele çekilmişler hissi verenler arasında yer
alabilir. Adam geldi çat diye vurdu yahu! Hiç öyle vuracak mı vurmayacak mı gerilimi yapmadılar. Yiğit
de bu oldu bittiye kurban oldu tabii; kahraman olacak çocuk ya,
atlayıverdi silahın önüne. Marifet! Fakat sırf son sahnedeki ''Why so
serious?'' gülüşü için bile Taner Turan adına zirve düzenlemeyi
düşünüyorum, katılımlarınızı bekliyorum. Sadullah ve Neriman
karakterlerine özenelim lütfen; yedirelim içirelim, ilgilenelim,
sarıp sarmalayalım. Krem şokola olacak kadar tatlı ikisi de. Krem şokola mı? Olsa da yesek!