Herkese merhaba!
Elibolların trajikomik hikayesi ile yine Ranini.Tv
sayfalarındayım. Motivasyonum yüksek, malzeme sağlam. O halde hadi başlayalım!
*
Laf atarak başlamış gibi olmayayım ama ilk önce “Biz
kim, Shameless’ı uyarlamak kim?”
tayfasına kokulu öpücüklerimle yazıma başlamak istiyorum. Naber gençler, siz de
Shameless’in Türkiye uyarlaması Bizim Hikaye’yi çok sevdiniz, gizli
gizli izliyorsunuz, değil mi? İçinde yaşadığımız toplumun sınırları içinde ne
kadar lezzetli bir dil ve ne kadar güzel bir rejiyle izliyoruz. Kıymetini
bilin.
*
Birinci bölüm hoş bir girişti. Ne izleyeceğimizi az
çok tahmin ettiğimiz, yaptıkları da yapacaklarını teminatı olarak düşündüğümüz
temiz bir bölümdü. Herkesle tanıştık. Şimdiki işimiz, hepsinin hayatlarına
burnumuzu sokmak. Fikri, Filiz, Rahmet, Hikmet, Kiraz, Fikret, İsmet, Barış ve
herkes!
Daha tanıtımlarda Filiz-Barış uyumunun yakalamış oluğu
enerjiyi çok sevmiştim. Aynen devam. Bununla birlikte aşkın zamana ihtiyacı
olmadığını düşünenlerdenim. Birden gelir, kalbini kavurur. Bir bidon benzin
almak için dört kilo metre gitmek de kaçak girdiğin ülkede parkta yıldızların
altında yatmak da romantizmin zirvesi! Savaş olan Barış’ın üzerine vazife
olmayan işleri atması ve Savaş olması dışında her şey çok da romantikti. Aşk ne
kadar pembe ne kadar kırılgansa gerçeklerde o kadar siyah ve o kadar kızılcık
sopası. Hele ki Filiz’in hayatında.
Siz şimdiden böyleyseniz?! ^^
Ama yine de dünyanın tüm saçmalığından kaçmanın, nefes
alabilmenin tek yolu da aşk değil mi? Öyle değilse bile öyle olması lazım. Tabii
ki yalansızından. Gördüğümüz üzere Barış’ın hayatı gizemlerle dolu. Filiz’e
gösterdiği yüzü dışında bir yüzü daha var ki onunla henüz biz de tanışmadık.
Tanışmak için acelemiz var mı? Hımm… Zor soru.
Bu bi' burada dursun, lazım!
Sanırım buradaki kriterim Filiz’in
kırılganlık derecesi. Aile hayatında tüm zorluklara göğüs gerip bir yandan
evdeki beş kardeşi diğer yandan Fikri ile uğraşabiliyor olması Filiz’in aynı
başarıyı gönül işlerinde de sağlayacağı anlamına gelmiyor. Belki o da, benim
gibi, aşkı dünyanın saçma ve gereksizliğinden kaçış olarak görüp her şeyi sineye çekecektir. Ya da “Amann ben nerelerden ne darbeler yedim bir
Barış mı devirecek beni?” diye de düşünecek olabilir. Bunu zaman gösterecek. Ama
ne olursa olsun Barış ile ilgili her şey Filiz için aşağı tükürsen sakal;
yukarı tükürsen bıyık, vaziyetinde. Filiz’in hayatı zaten yeterince zor. Barış
da dozu yer yer değişen tacizleriyle Filiz’i zor durumda bırakıyor. Aşk güzel
şey diye başlayıp konuyu nasıl tacize getirdim, değil mi? Sanırım Barış tarzı
kapıdan kovup bacadan dalan ilişki başlangıçlarından pek hoşlanmıyorum. Zaten
ilk bölümde Barış ve Filiz’in otobüsten indikten sonra Barış’ın tüm
ayrıntılarıyla Filiz’i ilk gördüğü anı hatırlaması etkileyiciydi. Ve de dediğim
gibi uyum, bakışlar, gülüşler o kadar iyi ki (Fikret duymasın da) kibrit
çaksanız ateş alacak ortalık. Neyse, gençlerin üzerine ikinci bölümden çok
gitmeyeyim. Daha sırada Fikri var! ^^
Bir gün ben de çok uzaklarda böyle bir gülüşle uyanmak istiyorum. :(
Gangnam
Style’ı Yamyam Style yapan Atilla Taş’ı Yunanistan’a
iteledikten sonra sıranın Fikri’ye gelmiş olması ponçik kalbimi çok kırdı.
Halbuki daha görür görmez bir Fikri’nin heykeli dikilecek bir gurur abidesi
olduğunu düşünmüştüm. Yıqıldım. Yalnız Barış da az değil hani. Hani âşık
olunca, sevdiğinin tüm ayrıntılarını hatırlarsın bunu anlarım da kızın babasını
alıp Yunanistan’a bırakmak nedir ya?! Hahaha. Aslında düşününce de fena fikir
değil. Yunan adalarında alkolün bizim “gözde tatil” beldelerinden daha ucuz
olduğunu düşünürsek Fikri için gayet güzel bir ortam da olabilirmiş aslında. Hatta
yanına Haşim’i de alabilir. Şimdi biraz da komşu düşünsün.
Haşim ve Fikri demişken lafın Şeyma’ya gitmemesi
mümkün değil.
Evrim Doğan’ın muhteşem Şeyma yorumlamasına İsmet için
meydan okumasına ne diyorsunuz? (Sitem dolu) İzlemeyenler bilmez tabii. Gülümse Yeter dizisi döneminde Evrim
Doğan öyle böyle derken beni dinlemeyen birkaç arkadaşımın Evrim Doğan’ın
Şeyma’sı ile bana DM’den yürümeye başlamaları kalp ben! Dedim ben sizlere
kızlar!
Yazı devam ediyor...