3 haftalık tatil molasından sonra, No:309
bölüm yorumumla karşınızdayım. Yazmadığım bölümlerle ilgili notlarımı da
sizlerle paylaşacağım. Sonra da en son izlediğimiz 58.bölümle ilgili
düşüncelerimi paylaşıp bitireceğim. Birazcık uzun bir içerik oldu. Keyifli okumalar. ^.^
55.bölüme
dair notlar
Yazdığım ve yazacağım her bölüm yorumunda, Lale’nin
olmayan anneliğine değinmeden geçmem mümkün değil. Bu durumdan bol bol
bahsedeceğim. Çünkü beni aşırı rahatsız ediyor ve resmen bu durumdan irite
oluyorum. Bebek doğduğu andan itibaren bakıcı arayan, Emir’in daha kırkı
çıkmadan –doğum izni hakkı varken- çalışmaya başlayan, hiçbir işi yokken bile
çiçekçiye giden, bakıcı hastalanınca bile evladının yanında durmak istemeyip,
Onur’la iddiaya giren ve bebeği ona bırakan Lale Sarıhan…
Kusura bakmasın ama, “Ay Emir’i özledim ben. Anayım
ben ana. En iyi ben bakarım çocuğuma. Onur bakamaz.” gibi iyi bir anne olduğunu
belirtmeye çalışan, ama zerre kadar bunu hissettiremeyen cümlelerine asla
kanmıyor ve etkilenmiyorum. Bir anne, evladıyla vakit geçirmek için imkan
oluşturmaya çalışır. Lale Emir’den kaçmak için ve bakmamak için elinden geleni
yapıyor. Birazdan daha detaylı örneklerle açıklayacağım.
İddia mevzusunu izlerken keyif almadım. Daha doğrusu
Nünü ve Lale’nin “Ay siz çocuğa bakamazsınız.” tavrından ve çocukları iddia
malzemesi olarak kullanmalarından rahatsız oldum. Onlar sizin evladınız yahu,
oyuncak değiller. Yalnız şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Nilüfer’in anneliğini
sonuna kadar hissediyorum ben. Hem de ilk andan beri. Gülşah sürekli onun
yanında, yamacında ve olmadığı zamanlarda da okulda ya da yaz okulunda falan.
Dizilerde çocukların yerini çok iyi ayarlamak gerekiyor. Bizim senaristler
Gülşah da bu durumu ne kadar kotarsalar da, Emir de ne yazık ki başarılı
olamadılar. Çünkü Lale’yi gerçek bir anne figürü olarak yazamıyorlar. Ve
izleyen herkes, “Böyle annelik mi olur?” diye sorgulamaya başlıyor.
Bi'benle şöyle ilgilenmedin Lale by Onur Sarıhan
Bölümde Onur o kadar zorlandı ki, kucağında Emir’le
birlikte toplantıya kadar girdi. Bir adamı bu kadar çok zorlamaya gerek var mı?
Bunun dayanağı ne mesela? Bakalım Onur iyi bir baba mı? Valla Lale’den çok daha
iyi bir ebeveyn olduğu kesin. Sözde Lale Hanım, Nilüfer’le ev bakmaya
gidecekti. Onur bütün gün iş yerinde toplantıdan toplantıya koştururken,
kendisi çiçekçide oturup çene çalmakla meşguldü. Üzgünüm, bu tavrınla “Bizimla
değılsın!”
Gülşah’ın kafasına göre iş yapmasına hiç şaşırmadım.
Kendisi daha önce Songül’e verilen çeki gizli gizli alıp okula da gitmişti öyle
değil mi? Ve hiçbiri hareketinin yanlış olduğunu söylememişti. Kafasına göre
Emir’i alıp götürmesine de hiç kimse yeterli tepkiyi veremedi. Eğer sen çocuğa
yaptığının yanlış ve hatalı olduğunu söylemezsen, nasıl doğruyu fark edecek?
Gülşah’la Emir bulunduktan sonra Kurtuluş’un kurduğu cümle: Bundan sonra, sen
ne zaman istersen o zaman döneceğiz parktan.” Yani, sen çocuğa diyorsun ki; söz
dinlemeyip, kendi bildiğini okursan ve kafana göre hareket edersen,
karşılığında ödülünü muhakkak alırsın. Söz dinlemedin ve Emir’i alıp gittin ve
ödül olarak daha çok park kazandın. Aferin, böyle devam et…
56.
bölüme dair notlar
Yıldırım Bey’in kendisi gibi üçkağıtçı, türlü türlü
numaraları olan kız kardeşi Hülya Yenilmez’le tanıştık. Bizim fitne fücurlar
Betül’le Erol yetiyordu bize halbuki. Bir taneye daha ihtiyacımız yoktu. Amacı
sadece para kopartmak değil gibi geldi bana. Bu kadar tezgah, bu kadar numara,
ailedekilere kendini kabul ettirmeye çalışma ya daha büyük bir vurgun için ya
da altında başka şeyler de var. Yıldırım’la iş birliği içinde olduğuna göre ve
Yıldırım bu kadar gizemli davrandığına göre, bu mevzu derin.
Hülya’nın hangi söylediği doğru, hangi söylediği
yalan ayırt etmek pek mümkün değil. Mesela aile yaşantılarıyla ilgili
söylediklerinde doğruluk payı var mı? Gerçekten Yıldırım’la zor bir çocukluk
geçirmişler mi? Lale’ye, Yıldırım’ı savunurken söylediği, “Sevgi görmeyen adam
sevgi gösteremiyor işte.” tarzında kurduğu cümleler, benim Yıldırım’la empati
kurmamı sağlayamaz. Çünkü, sevgi görmeden büyüyen insanlar, pekâlâ sevgi
gösterebilir karşısındakilere. Tıpkı çocukken şiddet görüp, büyüyünce evladına
fiske vurmayan anne-babalar gibi.