Yasalar; insani duygularımızdan,
vicdanımızdan daha mı önemlidir? Sorusunun cevabını aradık
Annalise ve ekibi ile birlikte bu bölümde. İyi-kötü ayırt
etmeksizin yasaların önünde, herkesi müvekkil olarak kabul
ettikleri ve müvekkillerinin suçsuzluğunu kanıtlamaya
çalıştıkları için geçen haftalarda biraz topa tutmuştum
ekibi. Fakat ''nihayet hayırlı bir iş yaptınız, Allah ne
muradınız varsa versin'' dediğim, Müge Anlı izleyen babaanneler
ile aynı duyguları paylaştığım bir bölüm oldu.
Davayı çözmeleri için kadrajda şu kompozisyonu oluşturmak şart
Hem ilk kez sevap points kazandıkları
bir davada yer aldılar, hem de ilk kez birinin masumiyetini değil
de işlediği suçun haklılığını savundular yani yasalara karşı
geldiler. Bunu da halkın arasından seçilen 12 kişilik jüriyi
etkilemeye çalışarak yaptılar. (Yani ilk halk jürisi Seda
Sayan'da değil) Öldürülen adam, polis olduğu için haliyle
toplum tarafından ona bahşedilen eşsiz bir imtiyaz ve haklılığa
sahipti. Ekip Ryan'ın, babasını öldürmesinin haklılığını
savunurken karşılarında hem halk hem de polisler vardı bu yüzden.
''Nasıl bir insan öldürülmeyi hak eder ki?'' sorusu üzerine
sabaha kadar beyin fırtınası yapabiliriz ama benim ''iyi olmuş!''
dediğim bir ölümdü, kusura bakmayın.
Yabancı dizilerde figüranına kadar
çok iyi castlar yapılır ama Ryan seçimi müthişti, belki de bana
Otomatik Portakal'dan Alex'i anımsattığı için bu kadar hoşuma
gitti; Lacoste'unun yakalarını kaldırıp dolaşan şımarık bir
kolejli potansiyeli varken tatlı psikopat olan karakterler ikisi de.
Annalise her ne kadar ona şov peşinde
olduğunu söylese de sessiz sessiz emin adımlarla ilerleyen Laurel,
bu davada da zekasıyla, cesaretiyle adından söz ettirmeyi
başaramadı çünkü yine çok sessizdi. Aksilikler sayesinde bir
türlü beklenen patlamayı yapamamasının ona yol, su ve elektrik
olarak geri döneceğini düşünüyorum. Hatta meyvelerini toplamaya
başladı bile; Frank.
Evet, itiraf etmeliyim ki ben
haftalardır bu öpüşme sahnesini bekliyordum. Ama maalesef voaaaah! (Kemal Doğulu tonlamasıyla okuyun) dedirtmedi. Bunun
sebebini de Laurel'in ''Benim bir erkek arkadaşım var.'' deyip pıtı
pıtı tehlike bölgesinden uzaklaşmasına bağlıyorum.
Bu gönül, ona torpil geçiyooor
''Laurel anangillere söyle, çiçek
çikolatayla geliyorum.'' kıvamına gelmiş Frank, flash-forward'lı
hallerinden anladığım kadarıyla.
Frank'a ilk bölümden beri ''nefes
alsın yeter'' felsefesini benimsemiş bir adam imajı verilmeye
çalışılıyor ama birkaç beden büyük geliyor üzerine. ''Neydi,
ne oldu?'' temasından ilerleyeceksek ben gidiyorum ya Allah'a
emanet. Zaten hali hazırda böyle bir karakter var, Connor. Frank'ın
da daha bohem, biraz daha karizmatik takılan, şöminenin önünde
viskisini yudumlayan bir tip olmasını gönülden isterdim ben.
Gönülden... İstiyorum... Gönül diyorum, gönül... Gönülden
istediğimi söylemiş miydim?
Sam'in, günahlarının bedelini ödediği dakikalar
Hikayenin aksı Lila cinayeti üzerinden
ilerlemeye devam ediyor ve bu konuda her bölüm beni merakta
bırakmayı başarıyorlar. Hiçbir zaman güvenemediğim, gözleri
fıldır fıldır olan (Evet, tam anlamıyla böyle) Sam'in başının
altından her defasında farklı bir şey çıkıyor. Hoşlandığı
çocuk Foursquare'den check-in yaptığında dakikasında kendini o
mekana atan kızlardan biri olma potansiyelindeki Bonnie'nin, sicili
böylesine kirli olan Sam ile bir ilişkileri olduğunu sanmıyorum.
En azından Bonnie, platonik takılmaktan sıkıldığını belli
edecek kadar huysuz bir karakter. Yani Sam konusu onun için bir
hüsn-ü kuruntu olabilir.
''bana psikolojik test işlemez gardaş''
Bana fazla basmakalıp bir karakter
gibi gelen Rebecca'nın açılıp saçılmasıyla işler daha da
heyecanlı bir hal aldı, Wes ile olan sahnelerinden bile elektrik
almaya başladım artık. Rebecca, Lila cinayetine ucundan,
kıyısından karışmış belli ama suçlu olduğunu düşünmüyorum.
Birkaç bölümdür ortada olmayan futbolcu çocukla, Sam arasında
bir işbirliği olduğu kanaatindeyim. ''Zeki ama çalışmıyor.''
modeli bir insan olduğuna teşhis koyduğum Rebecca'nın tüm
asistanlardan daha zeki olduğuna bahse girerim.
Rebecca'yı, Sam'i, Bonnie'yi derinden
etkileyecek bir faktörü unutmamak lazım ama.. Annalise-Nate
ikilisi. Ve nihayet, maymun gözünü açtı..