Bir ömre kaç sevda, kaç ölüm sığar?
İki haftadır diziye Öykü Karayel’in İpek karakteri ile girişini bekliyorduk. İpek karakteri ile ilgili tek bildiğimiz Ömer ile evliliğin kıyısından dönmüş olmaları idi. Bu bölüm İpek dizide gözüktü. Gözüktü de dizide yeteri kadar dram yokmuş gibi, Ömer’in kadınları (Sibel ve Elif) ile olan sorunları çözülmüş gibi İpek sırtında yeni yüklerle diziye giriş yaptı. Açıkçası ne ilk göründüğü sahne ne Ömer ile ilk karşılaşmaları pek etkileyici değildi. Dizinin sonuna kadar da karakterle ilgili bir şey göremeyince İpek-Elif karşılaşması diye sunulan şey pek bir sönük kaldı. İlk bölümde bir saç baş yolma beklemiyordum elbette ama bu kadar merak uyandıran karakterin ilk göründüğü bölümde daha heyecan ve coşku ile verilmesini bekledim.

 Bakışlar sevimli olsa da bizi kandıramazsın İpek!

Sanırım Kara Para Aşk dünyası Tayyar’ın Matrix’i. Çünkü dizideki her karakter Tayyar aracılığı ile birbirine bağlı. Gördük ki İpek de Tayyar’ın adamlarından biri ile evlenmiş ve boşanmış. Her ne kadar dizi izleyicileri İpek’in kaçırılan çocuğu “Ömer’den değilmiş” diye sevinse de bence erken bir sevinç bu. Çünkü İpek’in gözlerinden ve dizinin gidişatından anladığım kadarı ile yorumum şudur ki o çocuk Ömer’den. Bu arada tüm dünyayı Tayyar batırırken, bataklıktakileri de Denizer Holding kurtaracak sanırım. Mert de Demet de orada çalışmaya başladılar (öncesinde de Levocan çalışmaya başlamıştı), hem de şuana kadar ancak yarısı doldurulmuş bir CV’ye rağmen: Deneyim out, tanıdık in!

Çocuk demişken. 23 Nisan henüz gelmedi ama dizi çocuk doldu: Çiğdem’in hamileliği, Aslı’nın Can’ı, İpek’in kaçırılan çocuğu. Annelerinin dramları henüz derinlemesine işlenmemişken, olay örgüsüne çocukların dramı da eklendi. Çiğdem’in hamileliği “mutlu aşk yoktur!” mottosu gereğince. Onu bir nebze anlayabiliyorum. Hala Hüseyin’in her hareketinden şüphelenen Arda’nın bu olaya bir nebze şüphe ile yaklaşmamış olmasını anlamasam da.

Taner karakteri ölünce Taner-Aslı-Pınar çatışması da doğamadı. Nebahat Çehre diziden ayrılınca Aslı ve annesi Zerrin Sultan arasındaki çekişmeler de son buldu. Aslı’nın hamile olmadığı ortaya çıkınca Aslı’nın delilikleri de kullandığı hapla engellendi. Elimizde bir Melike-Aslı didişmesi kaldı ki o da bir yere kadar tahammül edilebiliyor. O zaman en eski çatışmaya geri dönelim dediler herhalde. Bu bölüm Can yine Tayyar aracılığı ile olaya dahil oldu ve dizimizin yeni bir çatışması oldu: Anne oğul çatışması.

Öte yandan Elif ile Ömer arasına daha önce tahmin ettiğimin aksine Elif’in hapishanede yaşadıkları giremedi. Mutlu mesut nişanlılıklarına devam edince, 99 kez tekrarlanan ElMer sahneleri dışında elde bir şey kalmadı. Genel olarak Türk dizilerinde “sevgili çift nasıl olur?” pratiği de zayıf olunca, hikayenin devamı için onların arasına da İpek ve çocuğu girdi.

Bu Ömer 35 yaşlarında olsa her beş yılda bir evliliğin kıyısından dönmüş demektir. Ömrüne bu kadar çok sevdayı (aşk demiyorum yanlış olmasın) nasıl sığdırmış? Ayrılık acısını da ya yaşamamış ya diğer kadınla unutmuş ya da çok iyimser. Elif ile onca karmaşanın arasında hala “mutlu” bir gelecek hayali var. Hem de İpek’in gölgesinde. Dahası hala hayatındaki eski ya da yeni, ölü ya da diri kadınları “kurtarmaya” enerjisi var. Dizinin finalinde (Hüseyin hakkındaki gerçekleri de öğrendiğini var sayarak) Ömer’i bir tımarhane koğuşunda duvara boş boş bakarken göstermeliler bence. Ötesini şuanda hayal edemiyorum.

Dedim ya dizilerin sevgili çift pratiği zayıf diye. O nedenle bu bölüm Elif ile Ömer kaçamak için kaplıcaya gittiler ama romantik sahneden anladığımız sırta merhem sürmek oldu. Yahu bu çift dizinin başında birlikte oldular zaten. Aynı odada kalmak, birlikte “sadece” uyumak (o merhemin kokusuna herhangi başka bir eylem için uyarıcı heyecan kalmamıştır herhalde) için Elif ile Ömer’in bu kadar takla atmasına ne gerek vardı? Sahneler sevimli ya da romantik mi idi? Bence hayır.

 Nilüfer'e tutku ile bakarken, o son hareketi yapmayacaktın Metin!

Sanırım bir gün herkesin son sözü “Hüseyin abi!” olacak. Bir ömre kaç tane ölüm sığar? Hüseyin resmen bir deja vu yaşadı. Sibel’i bulduğu şekilde hiç olmayacak bir mekanda Bahar’ı bulan Hüseyin’in, Sibel’in son sözlerini tekrar eden Bahar’ı sağ bırakmayacağını tahmin etmek zor olmadı. Ama yine de sadece küçük bir an "tüm düğümü çözecek karakter olarak Hüseyin'i gören Bahar olamaz değil mi?" diye isyan etmedim değil (Hay bin kunduz!). Bahar resmen Hüseyin’in vicdanının görseli olarak O’nun karşısında idi. Kendi hayatında Tayyar yüzünden bir türlü hesaplaşamadığı vicdanının sesini Bahar’ı boğazlayarak kısmaya çalıştı. 

Bahar karakterinin diziden ayrılışı çarpıcı oldu ama en çok çarpılanlar NilMet fanları oldu sanırım. Bahar giderken hem fakir edebiyatı yapıp hem de Metin’i yoldan çıkarmasaydı iyiydi. Metin Stockholm sendromuna yerli bir katkı olarak literatüre geçmeli. Şarkıdaki sözler gibi "Metin'le bir gece unutturuyor her şeyi". Bahar birden "ben sana musallat olmam merak etme"den, "beni öyle kullanıp atamazsın!"a geçebildi. Dahası Nilüfer ablalarına ve özellikle Elif'e olan tutumunu neden değiştirsin başka türlü.

Dram rutini zaten yüksek olan bir diziye, eldeki dramlar bitmeden, başka dramlar eklenmeseydi keşke. Onun yerine yan hikayeler (kesinlikle Fatma hanım ve kızından bahsetmiyorum) zenginleştirilseydi, Elif'in korkuları üzerine gidilseydi, Ömer'in hırsı üzerinde daha çok çalışılsaydı, mutlu bir çift olarak ElMer'i izleseydik. Henüz "biz" olamamış çiftlerin arasına çocuklar, hamile kadınlar, geçmişin gölgeleri girmeseydi keşke. Bakalım ilerleyen bölümlerde nasıl toparlanacak tüm bu dramlar?

 


 
 
 
 

 



BUNLARI DA SEVERSİN

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER