Başrol diziden ayrılıyor, hikayede köklü değişiklikler
yapılmak zorunda. Eksen gençlere doğru kayıyor, gençlik ateşiyle yanacağımız
bir hikaye bekliyorum haliyle. Yanıyorum yanmasına ama başka bir sebeple.
Gençlik denilince benim aklıma gelen silahlar,
uyuşturucular, adam kaçırmalar olmuyor; benim aklıma gelen neşeli, cıvıl cıvıl
karakterler oluyor. Karakterler arasındaki çatışmalar da yaşlarına uygun
meselelerden çıkıyor doğal olarak. Ama işte hayaller, hayatlar…
Kıvanç’ın içindeki kırgın çocukla karşılaştığımda öyle
sevinmiştim ki. Çünkü o yaştaki bir çocuk salt kötü olamaz! Vardır bir kalp
acısı. Keşke bu kırgınlığın peşinden gitseydik. Keşke babasının odasından bir
hışım çıkan, Sibel’e yaklaşan genç kendi başına bir şeylerin peşinden gitmeye
devam etseydi. Babası, sevgisini gösterince içindeki çocuk da sevinseydi ama
yelkenleri bu kadar suya indirmeseydi. Bu saatten sonra ben ne Kıvanç’ın
içindeki kırgın çocukla yeniden karşılaşmak isterim, ne de başına gelebilecek herhangi
bir kötü hadisede onun adına üzülürüm. Bakın bu tutarsızlıktır, bir hafta öyle
bir hafta böyle yazmaktır. Kıvanç’ı hikayenin neresinde konumlandıracağınıza
karar veremediyseniz keşke annesinin yanına tatile gönderseydiniz. Ortam
yumuşayınca geriye dönerdi.
Şimdi ise elimizde uyuşturucuya da bulaşmış bir Kıvanç var.
Gencecik bir çocuk, başka gençlerin hayatını uyuşturucuyla karartmamalıydı. Çok
sınırlarda dolaşılıyor, çok.
Dizilerin topluma örnek olması gerektiğini düşünenlerden
değilim. Eğer ki toplum, diziler sayesinde düzelecekse o toplum batsın zaten.
Diziler, bir ticaret nesnesidir. Nasıl ki bir AVM’ye gidip kot ceketler içinden
bir ceketi beğenip satın alıyorsanız, TV karşısına geçtiğinizde de bir diziyi
seçer izlersiniz. İşini satamayan da reyting savaşına yenilerek yerini bir
başkasına devreder. Tıpkı bir sezonda tutmayan ceket modelinin yeni üretimlere
girmiyor oluşu gibi.
O sebeple derdim, “Gençleri, uyuşturucuyla tanıştırıyorlar.
Bu ne biçim örnek olmak?” falan değil. Derdim sadece, bu kadar sert bir hikayeye
ilk başka tanıştığımız karakterlerin de adapte olamıyor oluşuna dikkat çekmek.
Hikaye sertleştikçe Zeynep dışarıda kaldı farkında mısınız?
Enfes bir rüya gördü Zeynep, babasının mücadelesini öyle naif bir şekilde
anlattı, reji öyle güzel destek verdi ki bu rüyaya; sahneye bayıldım. “Babamı
kurtaramadık, babamı çıkaramadık kuyudan.” dedi. Ama o kadar… Ötesi yok. Neden
yok? Neden elinde ip yumağıyla babasının gelebileceği sınırı çizen naiflikteki
Zeynep’i eskisi kadar göremiyoruz? Hikayenin ekseni kaydığından olabilir mi?
Yazı devam ediyor...