Geçen haftaki
yazımda, bölüm süresinin kısalığı hakkında fikir yürütürken ne kadar da
iyimsermişim. Ne diziye emek verenleri düşünmüş buna karar veren, ne de
seyirciyi. Neyi düşünmüşler, onu da anlamadım gerçi. Reklam verenleri desem,
dizinin o reklamı satacak seyircisi yok; Bodrum Masalı'nı desem, masalı bu
kadar önemsiyor olsalar onun süresiyle bu denli oynanmazdı… Kanalın itibarını
iyice düşürmekten başka ne işe yaradı bu son dakika hamleleri, gerçekten
anlamıyorum.
Diziye gelince,
izlediğimiz bölüm finalden önceki bölüm olabilirdi belki, ama bir final bölümü
olarak kabul etmiyorum bunu. Soruların yanıt bulmadığı final bölümü olur mu?
Yayından kaldırılması kararlaştırılmış bir dizi için dört başı mamur bir final
hayal etmiş değilim, lakin hikâyenin kendi sorduğu soruları yanıtlamasını ummak
da benim en doğal hakkım.
Sevdiğim kızı babamla tanıştırırken ben, temsili değil ^^
Kötü bir bölüm mü
izledik? Hayır, kesinlikle çok güzeldi. Yaren ve Oğuz'un ilk karşılaşması,
Mehmet'in Yaren'e güvercin adımlarıyla yaklaşmaya çalışması, Derya ve Oğuz
görüşmesi, Halil'in pişmanlığı, Yaren'in Derya ile hesaplaşması, Kadir'in
Yaren'e haklı sitemleri, Melisa'nın uzaktan izlediği Yaren-Mehmet sahnesi,
Esma'nın Mehmet hakkındaki düşünceleri ve en sonunda Mehmet ve Yaren'in
karşılıklı itirafları… Hepsi şahaneydi! Ama sonunda ne gördük? Görmesek de
tahmin edebileceklerimizi. Ya elimizde yeterli veriler olmadığı için tahmin
edemediklerimiz?
Halil'in
nezarethanedeki sahnesi yine çok güzel ve dopdoluydu. Ellerini açmış dua eden
Halil, ailesinin başına gelen her şeyin kendi hatası sonucu olduğunu anlamış ve
bağışlanma diliyordu. "Karanlıkta durursak bizi görmezler sandım, ama ben
kızlarımı hiç görmemişim, hiç duymamışım." cümlesi, herhalde şimdiye kadar
Halil'in ağzından duyduğumuz en güzel cümleydi. Ve bu pişmanlık hali Halil'e
çok yakışmıştı.
"Bizi birbirimize bağışla Allah'ım!"
Kendisine bir son
yazılmış olmasa da -hikâyesi yok ki son yazılsın- Kadir'i görmekten ve haklı
sitemlerine tanık olmaktan mutlu oldum. Benim haftalardır sorduğum soruları
Yaren'e sordu Kadir ve maalesef hak ettiği türden bir yanıt alamadı. Zaten
Kadir kim ki…
Karahan Ailesi'nin
diğer fertlerini görmemiş olmaktan hiç şikayetçi değilim, bir tek Elif'in
hikâyesiyle ilgilenebilirdim ama onu da yeterince tanıyacak vakti bulamadığımız
için sonu da ilgimi çekmiyor. Ufuk ve İclal içinse kötü hislerimi zaten
yazmıştım daha önce.
Bugüne kadar oldukça
yavaş ilerlemiş bir hikayenin final diye birdenbire hız almasını beklemiyordum
elbette. Bir mahkeme sahnesi beklemiyordum mesela. Zaten ilk bölümden beri
biliyoruz Mehmet'in suçu kabullendiğini ve adaletin peşinde olduğunu. Bu konu yalnızca
Yaren için sürprizdi, bizim için değil. Mehmet ve Yaren'in itirafları da
birbirlerine doğru attıkları adımlar da yerli yerindeydi, sözüm buna değil. Ama
benim görmek istediğim, Erdem'in ardına düştüğü sorunun yanıtıydı. Cinayet
silahının kim tarafından ve nasıl değiştirildiği sorusu yanıtsız kaldı,
dolayısıyla hikâye de eksik.
Son sahnenin
ardından, Yaren'e hayal kırıklığı yüklü gözlerle bakakalan Kadir gibi kaldım
ben de ekran karşısında, kara yazımızı silememiş olmanın umutsuzluğuyla…
Kara Yazı'ya emeği geçen herkesin yolu açık olsun, yeniden karşılaşabilmek dileğiyle...