O gerdanlık, Yasemin'e çok yakşmıştı. :(

Bir tarafta "playboy" Sinan. Söylesene bana Sinan, eski playboylardan kimler kaldı? Adam diyor ki, "Tatlı kıs, senin beni limonatayla ıslatma amacın, bir daha asla dokunamayacağın kaslarımı mı görmekti? Peki, şimdi İstanbul bunu konuşacak. Allah kahretsin bugün de çok coolum." Hem cool, hem de şapşik! Maşallah Sinan Egemen'i tanımayan yok, oysa tek işi playboy olmak. Var mı gerçekten, yalnızca sosyeteden olup da işi gücü olmadığı halde sırf magazine çıkıyor diye, bu kadar tanınan biri, gerçek hayatta? Varsa da ben tanımıyorum vallahi. ^.^  Ne yalan söyleyeyim, Sinan'ı her geçen hafta daha çok seviyorum. Allah biliyor, Sinan gibi bir karakteri bana kimse sevdiremez. Ama Alp Navruz nasıl oynuyorsa, en çiğ ve ego kokan replikleri bile mimikleriyle sevdiriyor. Kesinlikle, şeytan tüyü olduğuna eminim! 

Bir tarafta da Yağız var tabii. Sinan, küçük dağları kendisinin yarattığını açık açık sergilerken, Yağız bunu çaktırmadan göstermeyi seviyor. Özünde, adam gibi adam olduğunu düşüneceğim ama şu an Hazan'ı eskort zannettiği için, pırıl pırıl olan beyni allak bullak olmuş durumda. Ne Sinan'ın ne de Yağız'ın Hazan'dan hoşlandıklarından haberleri yok, öylesine bir şeylerin peşine düştüler. Ve işte bir an geldi, Fazilet Hanım'ın evinde kesişim kümesine girdiler; Hazan'la beraber. 

Hazan'ın, Sinan'ın kendisiyle oyun oynadığını düşündüğü her bir saniye için kırık bir kalp bırakmak istiyorum. Kendi güzelliğinin o kadar farkında değil ki; boş hayallere kapılmak istemiyor. Hissettiği hiçbir şey için onu suçlayamam ama Hazan'ın da artık çirkin erkek yavrusu profilinden sıyrılması gerekiyor. Ve benim Sinan'la Yağız arasında bir karar verebilmem için, ikisinin de elindeki kartları görmem gerekiyor. Seçimi neden Hazan'a bırakmadığımı bilemiyorum, sanırım kendimi kaptırdım. ^.^

Canına yandığımın dünyasında, sınıf ayrılığı dediğin nedir ki? Dış görünüş nedir ya da? Sinan, elbette "Hazan ne olur beni sev Hazaaaaan!" diye sürüm sürüm sürünecek; bunu Türk kadınlarına borçlu! Hazan'ın rüyasında bile göremediğini iddia ettiği Sinan Egemen, Hazan'ın her halinde kendi gibi olabilmesine elbette vurulur. Çünkü, her an kendisine şiddet göstermeye meyilli "manyak" bir Nil'le ilişki yaşamış. Oysa, Sinan'ın da dediği gibi, Hazan Sinan'ın sarhoş olmasına rağmen, o arabaya bindi ve onunla ölüme gözü kapalı gitti. Bu değil Sinan'ı, beni bile etkilerdi. 

Ama işte bir yanda da, Sinan, o ailenin gururuyla hiç düşünmeden oynadı ve ben buna üzülüyorum. Abisine Fazilet Hanım'ı "kusursuz plan yapan" bir mama olarak tanıtan Sinan'ı ben affederim ama zannetmiyorum ki Hazan affetsin. İçimden geçen ya da yıllanmış seyirci olmaya dayanan hissi paylaşmak isterim sevgili okur. Sinan değişir, Hazan'la aralarında bir aşk başlar. Ve ne zaman ki Hazan bu gerçekle yüzleşir, Yağız'ın suçsuz olduğuna kanaat getirir, Yağız Hazan'ın yaralarını sarar. Genelde öyle olur; ne olacak göreceğiz. ^.^

Bazı ayrıntılar vardır; izleyiciye "Heh, işte bu!" dedirtir. Gökhan'ın bakışlarından Yasemin'e olan aşkını içimde hissedebiliyorum. Hazal Türesan'la Tolga Güleç'in karşılıklı sahnelerine hastayım sanırım; bayılarak izliyorum. Ve Fazilet Hanım'la Yasemin'i aynı kadrajda görmek istiyorum, üzerime üzerime atsınlar. Zira, hayallerim doğrultusunda, süper ikili olacaklar. ^.^

Bir diğer ayrıntı, Deniz Baysal'ın, geçen bölüm finalinde olduğu gibi, bu haftaki final sahnesinde de Yağız ve Sinan arasında gidip gelen bakışlarındaki duyguyu seyirciye net bir şekilde vermesi. O sahne, "aşk üçgeni" değildi; o sahne, aşk ve nefretin ileride nasıl yer değiştireceğinin habercisiydi belki de. 

Ayrıca, Deniz Baysal ve Nazan Kesal'in karşılıklı sahnelerinde, Fazilet Hanım'ın gözlerinin doluluğu kalp ben! Söylenemeyen şeyleri yakalayabilmeyi ve dile gelmesi için geçecek zamanı beklemeyi severim. Seyirciyi dinç ve dinamik tutan bir meseledir bence bu. Acı, öfke, sevgi, aile olmak... İşte tüm bunlar, Hazan ve Fazilet'in karşı karşıya durduğu her bir sahnenin satır aralarıdır bence. 

Bölümün oscarını Afra Saraçoğlu'na göndermek istiyorum; Ece, kalbimi dağladı! Çocukluğundan ve ilkokul yıllarından bahsettiği sahnede gözlerim doldu, şu an neden böyle dengesiz bir ruh haline sahip olduğunu çok güzel anlattı. Ve bir konuda daha emin oldum; Ece üzerindeki tüm ilgiye rağmen, ablası gibi anne sevgisinden mahrum büyüyen bir çocuk. Kendisini gerçekten de bir yarış atı zannediyor içten içe ve birilerinin beklentisini karşılamayı görev edinmiş. Hazan'ın psikolojisi onu "erkek fatma" olmaya iterken, Ece kendisini "aptal" olduğuna şartlandırmış. 

Yine, finale yürüme sahnesi oldukça heyecanlıydı. Dört haftadır, final sahnelerinde, kocaman bir "Oha!" demekten kendimi alamıyorum. Hikayenin hızını kesmeden devam etmesini temenni ederim; herkesin emeklerine sağlık! 

Haftaya görüşmek dileğiyle...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER