Aşk ve nefretin kesişim kümesi
"Soyunan kaslı erkeklerden gına geldi" dediler de soyunmadım oğlum, haddini bil. ^.^

Fazilet Hanım ve Kızları, doğruca totali hedef alan bir drama. Hikayesi klişe mi? Evet, klişe. Fakat, diğer dramalardan ayrılan çok enteresan bir aurası var genel hikayenin; salt gerçek. Şöyle ki, genelde yan karakterler üzerine kurulu konuların birbirleriyle ve ana hikayeyle kesişmesi için bazı tesadüfi olaylar cereyan eder. Bunlar da, kendi içlerinde beslenerek ana hikayenin kök salmasına ve ilerlemesine hizmet eder. Lakin, Fazilet Hanım ve Kızları'ndaki salt gerçek dediğim ve çok hoşlandığım ayrı bir olay var. 

Misal, Fazilet Hanım, yalıda bir gece geçirmek için fırsat kolluyor. Sevinç Hanım için bir anma töreni gerçekleştirilecek ve Yasemin, garsonlara ulaşamıyor. Eğer yalıdaki çalışanlar hastalansa, "Olaya bak!" der, yüzüme alaylı bir gülüş yerleştirir ve arkama yaslanırım. Fakat, Fazilet Hanım, doğrudan onları çalışamayacak hale getiriyor; bakınız çaya müshil ilacı karıştırmak. İşin yalı tarafını halleden Fazilet Hanım'ın sıradaki görevi, evdeki kızlarını yalıda kalmaları için ikna etmek. Fazilet Hanım, bunun da üstesinden bizzat kendisi geliyor; bakınız kalorifer borularını kırarak, evin su basmasını sağlamak. Ben de böylece arkama yaslandığımda, yüzümdeki gülümseme gayet gerçek ve sıcacık oluyor. 

Zaten böyledir; hırs insana her şeyi yaptırır. Fazilet Hanım'ın hırsını izlemeyi seviyorum sanırım en çok. Öyle ortada bir karakter ki, insan nereye kadar ilerleyebileceğini kestiremiyor. Bir sahnede gözlerimi doldururken, bir sahnede kahkaha atmama sebep oluyor. Ve Nazan Kesal, öyle bir hayat veriyor ki Fazilet Hanım'a, ekran karşısında nutkum tutuluyor. 

Artık karakter çözümlemelerinin iyicene yapılabildiği yerlere gelmiş bulunuyoruz sevgili okur. Dört bölümü devirdik ve herkesin rengi yavaş yavaş meydana çıkmaya başladı. Aslında, Fazilet Hanım ve Kızları'nda "kötü" karakter yok; Selin'i ve Nil'i bu cümlemden tenzih ediyorum. Herkesin davranışlarının bir sebebi var ve kimse altı boş bir karakter değil; Selin ve Nil hariç. Selin ve Nil'in olayını pek anlayamıyorum ya da bana geçmiyor. Selin ve Nil bambaşka bir evrende yaşıyorlar sanki. Sinan'ın Nil'i sevmediğini, Nil bile kabul etti; Selin asla kabul edemedi. 

Tüm efsane hikayelerdeki, "İş yaptığımız adamın kızıyla evleneceksin." diye buyuran zengin babalardan daha tehlikeli bir durumda Selin; tutturmuş "Ama Nil benim arkadaşım, ondan ayrılamazsın abi." diye. Kardeş deseniz kardeş değil; arkadaş deseniz arkadaş değil. Şımarık zengin kızı olmak konusunda da Nil'le kıyasıya rekabet halinde. Keza, Yasin'e kancayı taktı ama o kancayı boynuna geçiririm, haberi yok. Hele bir de Yasin'in sevdiceğinin Ece olduğunu öğrenince neler yapacak, tahmin etmek bile istemiyorum. Fakat söylemeden geçemeyeceğim; Şükrüye Hanım ile çok güzel anlaşırlardı. Çünkü Şükrüye Hanım Selin'in, Selin Şükrüye Hanım'ın hakkından çok güzel gelirdi. Böylece Ece'ciiiimi çöpe atılmasının ya da resimlerinin yırtılmasının intikamını da almış olurdum ama Yasin'e kıyamayacağım. ^.^


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER