Bölümün dikkat çekici bir diğer özelliği, uzun bir aradan sonra yine devletin yönetim kademesindeki isimlerin değişmesi ve makamların yeni sahiplerine kavuşması oldu. Haftalardan beri cismini göremesek de doğu vilayetlerinde görev başında olduğunu öğrendiğimiz Vezir-i Âzam Tabanıyassı Mehmed Paşa görevine gıyabında devam ededursun, onun yokluğunda Divan’a yeni yeni kişiler eklendi. Aldığı rüşvetler en sonunda başına bela olan Abaza Mehmed Paşa Kubbealtı vezirliğinden kavuğuna el konulmak suretiyle azledildikten sonra, 4. Murad’ın gazabından kaçamayarak şimşek hızıyla idam edildi.
 
Vaktiyle Celali İsyanları sırasında devlete başkaldırmış olan, daha sonra Genç Osman’ın katledilmesini takiben onun haklı davasını savunduğu için Kösem Sultan tarafından devletin himayesine alınarak paşalık rütbesi verilen Abaza Mehmed Paşa rolünde İsmail Filiz’e bir anda veda etmiş olduk. Eskinin isyancısından, sonranın rüşvetçisi olmuştu malum. 

Kendi şeyhülislamına bile acımadan idam ettiren Sultan Murad, Ermeni Patriği Kevork Efendi’ye haliyle hiç acımadı. Daha adamın derdini anlatmasına bile fırsat vermeden, haklı bir şekilde din adamının rüşvetle ne işi olur diyerek kellesini vurdurdu. Abaza Mehmed Paşa için de hiç oyalanmadı. İdam sahnesi belki biraz daha vurgulu bir şekilde çekilebilirmiş, bir anda oldu bitti. Bu kadar çabuk olmasını beklememiştim açıkçası.
 
Deli Hüseyin Kaptan-ı Derya’lık makamına getirilirken, Abaza Mehmed Paşa’dan boşalan yere de Silahtar Mustafa Ağa oturdu. Yeniden şekillenen Divan’la birlikte ilerleyen bölümlerde devletin yönetim kademesindeki gelişmeleri daha sık izleyebiliriz diye umut ediyorum. Vezir-i Âzam’ın yarattığı boşluk bu şekilde giderilebilir sanırım. Yeni görevlendirmelerin en dikkat çekici etkisi ise Silahtar karakterinde görüldü. Şimdiye kadar dizideki kadın karakterlerle girdiği ilişkiler neticesinde belli bir iticiliği olsa da genel olarak hep kendi halinde ve 4. Murad’a karşı da sıklıkla anlayışlı ve uysal bir karakter olarak izlediğimiz Silahtar bugünü beklermişçesine karanlık yüzünü göstermeye başladı.
 
Bölümün en öne çıkan sahnelerinden biri olan Atike Sultan ve Silahtar’ın ilginç yakınlaşma sahnesinde Caner Cindoruk hatırı sayılır bir tehdit edicilik ve korkutuculukla daha önce tanık olmadığımız kadar sert bir Silahtar tiplemesi sundu bize. Muhteşem Yüzyıl serisinde hanedan mensubu sultanlarla evlenmiş olan paşaların, evlendikleri kadınlar ya da valideleri tarafından, isterlerse Vezir-i Âzam olsunlar en nihayetinde birer kul oldukları yüzlerine vurularak hadlerinin bildirilmesine ve bir yanlış yaparlarsa yaşayacakları bir boşanmayla her şeylerini kaybedecekleri söylenerek tehdit edilmelerine alışığız. Ancak bu aşağılamalar ve tehditlere bu kadar yüksek perdeden rest çekildiğine, bu kadar umarsızca meydan okunduğuna ilk defa şahit olduk. Kim kimi tehdit etti, belli olmadı.
 
Açıkçası Caner Cindoruk’un bu sahnedeki harika performansı, kullanılan tehdit edici besteyle de mükemmel bir şekilde birleşince ekran karşısında ben bile Silahtar’dan korktum. Birkaç hafta önce Kösem Sultan Has Bahçe’de Kemankeş Ağa’yla konuşurken, 4. Murad’ın bir diğer yumuşak karnı olan Musa Çelebi’yi örnek göstererek ; “müsahip dediğin akıl verecek, yol gösterecek” demişti. Murad’ın Musa Çelebi’ye gösterdiği müsamahanın sonucunun iki büyük isyan getirdiğini anlatmıştı. 

Bu hafta Pargalı İbrahim Paşa’da bile görmediğimiz tehdit ediciliği Silahtar’da gördükten sonra Murad’ın bu sert kişiliğine dolaylı yoldan etki eden faktörlerden birinin de kendisi olduğunu düşündüm. Artık neyine bu kadar güveniyorsa Atike Sultan’la o şekilde konuşabildi. Bakalım ikilinin ilişkisi nasıl ilerleyecek ve dahası bu haller 4. Murad’ın kulağına giderse Silahtar’a tepkisi ne olacak.

Sezonun merakla beklenen iki seferinden ilki olan Revan Seferi’nin başlangıcı da bu bölüme nasip oldu. 39. bölümde Balıkesir’de yaşanan İlyas Paşa isyanını saymazsak 4. Murad’ın Bağdat seferiyle birlikte en iyi bilinen seferi bu. Tabii Acem şahı Şah Safi’nin Revan Kalesi’ni ve kaleyi savunan askerlerini çoktan gözden çıkarmış olması sebebiyle, askeri anlamda ekranda İlyas Paşa isyanındaki kadar bile bir çatışma göremeyeceğiz gibi. Çok değil, haftaya soluğu yine sarayda alırlar. Görmeyi beklediğimiz asıl şatafatlı sahneler tahminen Bağdat Seferi’ne saklanacaktır.

Revan Seferi’yle ilgili bizleri daha çok ilgilendiren detay ise yeni bir karakterin diziye dahil olması. Geçtiğimiz hafta memleketi Erzurum ve ötesine yaptığı seyahatten geri dönen şair Nef’i, Tahmasb’ın soyundan Revan Valisi Emir Gûne Han’ı anlatmıştı 4. Murad’a. Boylu poslu, gözü kara bir adam olduğunu, ayrıca içki âlemleri ve eğlenceye de pek düşkün, bu nedenle oradaki halk tarafından pek sevilmeyen birisi olduğunu anlatmıştı. Emir Gûne’yi Eser Karabil’in performansıyla izledik bu hafta. Acem elçi heyetinin başındaki sözcü kılığında 4. Murad’ın otağına gelip hem padişahı, hem de yanındakileri kafalayıp gitti.
 
Tarihten bilinen şey, Revan Kalesi’ni savaşmadan teslim ettiği. Zaten Şah Safi’nin gönderdiği mektubu okumasını ve duruma uyanmasını gördük bu hafta. Ancak tarihten bilinen bir şey daha var ; o da 4. Murad’ın Revan Seferi dönüşünde Emir Gûne’yi de yanına alarak payitahta geri döndüğü. Tıpkı kendisi gibi eğlenceye düşkün olan bu İran’lı, 4. Murad’ın tam anlamıyla içki müptelası olmasına sebep olan kişi olarak biliniyor. Hatta aralarından o kadar su sızmıyor ki, 4. Murad kendisine bir semt bile bağışlıyor. Bilmeyen okurlar için söyleyelim, İstanbul’daki Emirgân semtinin isim babası işte bu Emir Gûne Han.
 
Tabii dizinin bu iki tarihi şahsiyetin ilişkisini ve içki âlemlerini ekrana ne derece yansıtacağını bekleyip göreceğiz. Ancak Eser Karabil’in konuk oyuncu kontenjanından değil de ismi jeneriğe girecek şekilde projeye dahil olması dizide hatırı sayılır bir yer kaplayacağını müjdeliyor. Yine de siz daha ayrıntılı bilgiler için diziden medet ummak yerine araştırıp okuyun derim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER