Derya'nın bir
bebeğinin olmasını nerelere koyacağımı bilemiyorum. Öyle bir babayla, öyle bir
yaşam tarzına sahipken hamileliğini, doğum yaptığını nasıl gizlemiş olabilir?
Aklıma gelen hiçbir şeyi gerekçelendiremiyorum. 12 yaşındaki kız çocuğunun
saçlarına takacak kadar paranoyak bir baba, yirmili yaşlardaki kızının başka
şehirde okumasına, çalışmasına, ne bileyim hasta olan bir akrabaya göz kulak
olmak için evden dışarı çıkmasına izin vermiş olabilir mi? Bunu ne kadar
anlamadıysam, bütün bunları saklamış olan Derya'nın "Nasılsa babam beni
reddetti, o zaman çocuğumu yanıma alıp hapishanede büyütürüm." diye
düşünmesini de o kadar anlamadım.
Halil'in Derya'yı
öldürmek istemesinde şaşılacak bir yan yok, adam son derece tutarlı hareket
ediyor bu konuda. Tutarsız olan, senaryonun ve rejinin bize Halil'i sevdirmeye
çalışıyor olması. Sürekli olarak "Başına bunlar gelmeseydi aslında çok iyi
bir adam olacaktı." mesajı vermeye çalışılıyor. Ama mesele de zaten bu,
başına gelenlere rağmen iyi kalabilmek, sevebilmek, güvenebilmek… Bunu
yapamamış bir adamı anlamamıza gerek var, karanlıkla, kötülükle mücadelenin bir
yolu olarak buna ihtiyacımız var; ama sevmemize hiç gerek yok. Dolayısıyla bu
sahnelerin, Emre Kınay'ı izlemek dışında bir keyfi yok, üzgünüm.

Oğuz Karahan gibi
bir adamın karısının bu kadar saf, bu kadar düşüncesizce hareket etmesini de
anlayamadım. İclal hakkında hâlâ bir yorumda bulunamıyorum, ama açıkçası
zihinsel bir probleminin olduğunu düşünmeye başladım. Attığı her adımda, hatta
ağzını her açtığında Oğuz'dan bir karşılık alan İclal'in, hem Oğuz'un kendisine
çizdiği sınırlar içinde kalmayı kabul etmesi hem de ondan habersiz işler
çevirebileceğini düşünmesi, hiçbir şey değilse bir muhakeme eksikliğine işaret
eder. Anlayamıyorum!
Her şeyin başlangıcı
olan tuzağı kuran Erdem, Mehmet'le ilgili olarak istediğini elde etti, Oğuz'a
daha yakın olmak için uzunca bir yolu da kat etmiş oldu. Fakat bu arada
'kardeşim' dediği, yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğimiz Sinan'ı kaybetti. Ama
nasıl? Sinan'ın annesinden, Sinan ve Derya'nın tanışıyor olduğunu öğrendik.
Gerek Mehmet'le, gerekse Erdem'le konuşmalarından varabileceğimiz sonuç, bu
işte Derya'nın bir parmağının olduğu. Kuru sıkı silahı (ya da mermiyi)
gerçeğiyle değiştirme işini Derya yapmış olmalı. Ama nasıl? Ama neden? İşte,
iki bölümden bana kalan yalnızca bu sorular…
Bölümde en çok
hoşuma giden şey, Yaren'e şirketi gezdiren kişinin isminin Feride Karadayı
olmasıydı, Karadayı'ya çakılan güzel bir selamdı bu bence, ama ben olsam Feride
Kara yapardım ismini ve bu ismi yaşatırdım. Feride Hanım'ı da daha sık görürüz
umarım, anılarla avunuruz hiç olmazsa.
Bir de Kadir tabii…
Birkaç saniyelik bakışlarına günlerce bakmak istediğim. Yerini, çapını,
kapasitesini bilen, büyük oynamayan ama gücü yettiğince Yaren'in yanında
durmaya çalışan Kadir'i çok az görüyoruz ama, her bir saniyeyi kana kana
içiyorum sanki, içimde öyle bir kıpırtıyla bakıyorum ekrana. Rolü biraz büyüsün
ama bu sahiciliğini, o bakışlarındaki samimiyeti hiç kaybetmesin, büyüyüp
kirlenmesin istiyorum, mümkünse…