Yaşadıklarımız
öldürdüklerimizdir
Fark etmesek de çevremizde; Esma Boran’ın kişiliğinde olan, rüzgârı değse yaşadığına pişman eden insanlar çok fazla yer alıyor. Hayatı yalnızca kendilerinden ibaret olarak gören, dünyanın sadece O’nun etrafında döndüğünü hissedenlerin sayısı arşa çıkacak kadar vardır. Esma Boran da bu tür insan profilinden yalnızca biri. Yaşarken öldürenlerden. Bastığı yeri titreten, baktığı yeri yıkanlardan… Gözleri ile konuşan insanları severim. Yalan o insanların lügatinde bulunmaz. Gel gelelim ki; Esma Hanım’ın gözlerindeki kin, nefret ve öfkeden korkuyorum. Bu tür insanlar, tehlikeyi her daim yanında taşır. Gözleri yalan söylemez; ama gözlerinden taşan duygular karşısındakini mezara sokabilecek güçtedir.


Yılmak da, yıkılmak da insanlara özgüdür be Esma Hanım
 
Esma Boran gibilerinin hayatı yeter ki yolunda gitsin. Çevresinde, ailesinde kimin sıkıntısı varsa O’nlar için önemli değildir. O, iyi olsun da gerisi teferruattır. Esma Boran gibi hükmetme yetkisine sahip kişilerin kanına zaman narsizm zaman içerisinde zehir gibi işlemiştir. Ölümcül hastalığa yakalanmaktan beterdir. Yıllardır emrinde çalışan, deyim yerindeyse köpeği olanlara bile nefes aldırmazlar. Eksikliklerini eziklik olarak görürler. Gülistan gibi, Nurgül gibi emir erleri de sahiplerinin şerlerinden nasibini her daim alır.


Pelinsu Pir'in Nurgül'ünü sevdim
 
Nurgül özünde iyi bir kadın, fakat Esma Boran’ın korkusu vücudunun her hücresine kadar işlemiş. Esma Sultan’a öyle bağlı ki; acısına tuz basmaya devam ettiği hâlde emrinden vazgeçemiyor. Bir gün olsun insan yerine konmamış. Soylu değil, bu nedenle hizmet sektörüne göbekten bağlı. Görevinin yalnızca kapı açmaktan ibret olduğunu biliyor, daha fazlasında gözü olsa bile cesaret edemiyor. Tek bir iltifata yüreğinin kapılarını ardına kadar aralıyor. Esma Boran’ın kudretine kurban olmasın diye fazla sesini çıkaramıyor. Her daim üç maymunu oynamaya gönüllü. 


İşte tüm mesele tasasızca eğlenmek değil mi? Neşeniz daim olsun!


Tek gerçek olan koşulsuz sevgidir
 
Annelik hiçbir zaman tartışmaya açık olan bir kavram değildir. Annelik kavramı ile de kimsenin kimseye saldırmaya hakkı yok. Esma Hanım söylediği sözlerle Nurgül’e bel altından vurduğunu düşünüyorum. İnsan böyle acımasızlık, bu şekilde gaddarlık olmaz olsun diyor. Gözünden sakındığı, çocuğu olsa bu kadar seveceği birine; içinden geldi diye pasta yapması suç olamaz. Kaldı ki; Nurgül’ün Esma Hanım’a olan bağı gönülden geliyor. Her hareketine ve yaptığına sadık olan biri için söylediği sözler Esma Hanım’ın otoritesinin göstergesi değildir.
 

Çocuklarıma mı göz koydun bakayım?

Esma Boran’ın yaptığı densizlik, tamamı ile kıskançlığın bir sonucu. Düşünemediği detayları bir başkasının yapmasına tahammül edemiyor. Söz konusu çocukları olduğu içinde kalkanları kuşanmış durumda. Esma Hanım için, Nurgül pasta yapmış da ne olmuş? Nurgül kırılmış, gücenmiş umurunda mı? Eğer o pasta sofraya gelseydi çocuklarına, Fikret'e, kendi düşünmüş de Nurgül'e yaptırmış gibi davranacaktı. Esma Hanım'ın kuralını çocukları bozunca kabak Nurgül'e patladı. Kadının iki kuruşluk hevesini kursağında bıraktı. Nurgül zaten bir dediğini bin defa düşünen bir kadın. Aman Esma Hanım’ın kulağına yanlış bir kelâm gitmesin! Esma Sultan duyarsa ne yaparız? Sürekli bu şekilde düşünen birine karşı edindiği tavır acımasızca geliyor. Esma Boran da çoğu işveren gibi çalışanına mobbing uygulamaktan çekinmiyor. Parasını veriyor ya, istediğini yapmaya ve söylemeye özgürdür. Tek hak Esma Boran'ındır! 
 

Hasetten çatlamanın resmini yapsalar bu kadar iyi anlatamazlardı

Esma Boran tabiatı gereği sert, dediğim dedik bir kadın. Kan kustum, kızılcık şerbeti içtimcilerden. Katı kuralları ve hükümleri olan, ne yaptığını bilen kadınlardan. Öyle ki; gücünün kudretinden korkulur. Hâli ile de jest ve mimikleri, kostüm tasarımı veya saç şekli de karakterine göre oluşturulmuş. İpek Bilgin’in de Esma Boran’ı kostüm olarak iyi giydiğine ve taşıdığına inanıyorum. Ama Esma Boran’da, beni rahatsız eden bazı durumlar söz konusu. Sanırım bunu metot oyunculuğuna yorabilirim. Aksine İpek Bilgin’e olan hayranlığımı da bilenler bilir. Şunu da açıkça söylemeliyim ki; kesinlikle oyunculuğu hakkında söz söylemek bana düşmez. Düşecek son kişi bile değilimdir. Benimki yalnızca naçizane bir fikir ayrılığıdır. Bana göre karakter yaratılmaya çalışılırken daha çok karikatür hâline dönüştürülmüş. Bahsetmek istediğim şey tamamı ile ruhunu katıp, katmamakla ilgili. Esma Boran yorumunu bazı sahnelerde oldukça abartı ve kalıplaşmış olarak görmekteyim. Lütfen bu yazdıklarım hadsizlik olarak algılanmasın. İpek Bilgin gibi değerli bir eğitimci ve yılların tiyatro sanatçısıyla kesinlikle alıp veremediğim yok. İpek Bilgin’i yine nerede olsam severek izlerim. Esma Boran yorumunu izlerken yorulduğumu hissediyorum.
 

Dudaklarım dolgu değil, tamam mı?

Ömer’in intihar girişiminden sonra, o ânda herkes canı için dua ederken, İpek’in hayâllerinin yıkılması umurum değil. Sürekli Süreyya’ya sataşması, laf çarpıtması nefretinin artmasından başka ne işe yaradı? Çeyiz alışverişinde Süreyya ile Ömer’i kuytu bir köşede konuşması, İpek’in tetikte olan hislerini daha çok üzerlerine çekti. İpek’teki tatsız ego düğündeki intihar girişiminden sonra had safhaya ulaştı. Bu da hedef olarak direkt Süreyya’yı gösterdi. Ne zaman ve nerede Süreyya’nın açığını vuracak diye tetikte bekliyordum. Ama İpek’in bu kadar aptal olabileceğini ummamıştım. Yahu insanda azıcık kurnazlık olur. Böyle kritik bir durumda freni boşalmış kamyon gibi pat diye açık ele verilir mi? Bu şekilde devam ederse Esma Boran’ın gelini olmayı hak etmiyor.


Koynunda beslediği yılan Fikret'i sayısız gecelerce uykusuz bırakacak


Sakladığın gerçekler ecelin olabilecek mi, Kıymet Hanım?

Fikret’e ciddi anlamda üzülüyorum. Evlenmeden önce annesi ve Faruk’un kuklası olduğu gibi, evlendikten sonra da İpek’in elinde oyuncak olmaya devam ediyor. Sadece İpek’in elinde oyuncak olsa iyi! Sırada Adem var. Faruk ve özellikle Boran’ları içten yıkmak için elinden geleni ardına koymayacak. Adem’in kuyruk acısını da anlayabiliyorum. Sonuna kadar hak ettiği baba hakkına, Kıymet ve Esma Hanımlar yüzünden sahip olamamış. Yıllarca bunun hırsı ve kini içinde büyümüş. Annesinin yalnız bir kadın olarak evladını büyütmesinin de buna katkısı büyük. Zamanında piç gibi ortada kalarak, Esma Hanım’ın Boran’larda borusunun ötmesine şahit olmuşlar. Bir çocuk, özellikle de erkek çocuğu, babadan ayrı yetişmesi gelişimi açısından önemli kayıptır. Faruk ve diğer kardeşleri bu duygudan mahrum olmadıkları için Adem’in yapacağı her şeyi, gözünde sonuna kadar hak ediyorlar.


Çaresizliğin adı Süreyya olmuş
 

Oyuna gelme Faruk! Yoksa şaşıracak daha çok sebebin olur

Esma Hanım, Süreyya’ya karşı son kozunu oynadığını sanıyor. Eline meyhanede çekilmiş uyduruk iki – üç tane fotoğraf geçti diye kimse kocasını boşamaz. Sonuçta karenin içerisinde bir erkek girmiş değil. Bu da elindeki kozun gücünü azaltmaktadır. Süreyya’nın içinde bulunduğu ruh hâlinden faydalanması da kârı sayılmaz. Evet, Süreyya boşanma prosedürüne imza atmış olabilir. Bu hiçbir gerçeğin değiştiğini göstermez. Yalnızca iki ergen aşığın birbirine daha çabuk kavuşmasını sağlayacaktır. Demek oluyor ki; Esma Sultan ile İpek’in mesaisi devam edecek. Süreyya’nın iki cadı tarafından dışlanmasını önleyecek tek kişi ise Faruk’tan başka biri olamayacak.
 

Sanırım Bursa'daki taksi plakalarının "T"li hanesi, İstanbul'unkisi ile karıştırılmış. Ekibin bu detayı gözden kaçırmasını; yorgunluğa ve Bursa - İstanbul arasında fazla mekik dokumasına bağlıyorum^^
 
Televizyon işlerini izlenebilir kılan özelliklerden biri de, ana mekânlardır. Mesela Aşk – ı Memnu deyince mekân olarak aklınıza Ziyagil Yalı’sı gelmiyor mu? Belirli bir zaman sonra İstanbullu Gelin deyince de, aklıma gelebilecek çarpıcı yapılardan biri de Boran Konak’ı olacaktır. Genel anlamda konak deyince kasvetli, her tarafından varak akan ve ruhsuz mekânlar aklımıza gelirken; Boran Konak’ının tasarımı beni içine çekiyor. Boran Konak’ını öyle bir hâle getirmişler ki; içerisinde yaşamak için can atıyorum. Önümde duran sandalye dahi olsa mutlaka ruhu olacağına inananlardanım. İşte bu konağın da ruhu var. Sanki herhangi bir kapıda Esma Sultan çıkacak, mutfakta çay suyu kaynarken dedikodunun da altı harlanacak gibi geliyor. Bahçede yer alan seranın dahi bir anlamı ve ruhu olduğunu düşünüyorum. Dekora dâhil edilirken her açıdan tasarlandığını, sınırlarını belirleyen duvarların cam olmasının bir nedeni olduğu düşünüyorum. Ekibin bu açıdan güzel bir iş çıkardı. Fersah fersah ince düşünce ve emekle uğraşılarak yapıldığı çok belli. Bu konuda Hakan Yarkın ile Onur Tuğ’un nezdinde tüm sanat ekibinin emeğine sağlık.




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER