Gökkuşağının yedi harikası
İlk iki bölümünü Ali Aydın ve ekibinin kaleminden izlediğimiz İstanbullu Gelin’in bundan sonraki bölümleri Berfu Ergenekon ve Elif Asılkefeli Yeter’e emanet edildi. Bu değişiklikle birlikte dizinin liste sıralamasını bir kenara bırakacak olduğumda; senaryonun kendi içindeki çelişkilerinin giderilebileceğini düşünmeye başladım. İlk iki bölüme nazaran izlenilebilir oranı yüksek bir bölüm ile karşımıza çıktılar. Kadın hikâyelerinin; her zaman kadın elinden çıkma senaryo ile birlikte kadın ruhu ile çekilmesinden yanayım. “Ben bu hikâyeyi efsane dilimle ve gözümle izleyiciye sunarım arkadaş.” diyebilecek erkeklerin egemen olduğu senaryo grubu ve reji ekibi bulursanız kaçırmayın! Burada maskulen dili kesinlikle yargılamıyorum. Yalnızca kadın çatışmasının ağırlıkta olduğu bir yapım açısından baktığım zaman, hamuru hazırlarken kadın eli değmesi gerektiğini düşünüyorum. Senaryo sıkıntısı bariz bir şekilde belli olan dizi, senarist değişikliğini fırsat bilip içinde yer alan sıkıntıları ânında avantaja dönüştürebilecek kapasiteyle dolar. Elif Asılkefeli Yeter’in diline fazla hâkim değilim (tamamen benim cahilliğimden kaynaklı); ama Berfu Ergenekon’un Gümüş’ten bu yana yazdığı dizileri izlerim ve kalemine güveniyorum. Güvenimi de boşa çıkarmayacaklarına inanıyorum. İstanbullu Gelin’in bundan sonraki tüm kaderi Ergenekon & Asılkefeli Yeter ve ekibinin eline geçti. Omuzlarındaki yük oldukça ağır ve layığı ile yapacaklardır. 


Esma Sultan hükmü verdi. Tez elden kanun namına yapılacak!
 
Süreyya, oğlunun nikâhına geçince mi Fikret’in İpek’i sevebileceği aklına geldi? Faruk'a ne kaybettiğini göstermek için mi? Yoksa el âlemin ne diyeceğini umursadığından mı? Aklındakileri kestirmek çok güç; ama Esma Hanım, yanlış kapıya karşı oyununu oynuyor. Hedef aldığı kitleye, kiminle anlaşma yaptığına bakmadan bencilce adımlarını atıyor. Esma Hanım’a göre aile terbiyesi görmüş, edep adap bilen tek gelin adayı İpek! Dünyanın çivisi öyle bir çıkmış ki zavallı Esma Sultan, İpek kızından medet umuyor. Şuna bakın ki geleneklerine saygılı olan gelin adayı; isteme gecesinde biricik Esma anneciğinin kahvesini evdeki yardımcıya yaptırıyor. Tek yetenek abidesi olan çenesini ile de Süreyya’nın bu güzel tecrübeyi hiçbir zaman yaşayamayacağını, kayınvalidesinin kahvesini, çayını ne şekilde içtiğini bilmemesi ile yerin dibine sokuyor. İpek’ciğim bilsen ne olacak? Yine de Esma Sultan’ın ezici bakışlarından ve hevesinin kursağında kalmasından kurtulabilecek misin? Ayrıca madem edep biliyorsun da isteme merasiminde bağırsaklarına kadar dekolte ile taşan o elbiseyi hangi cüretle giyiyorsun? Süreyya o ân, orada olmasaydı Esma Sultan, giydiğin elbiseyi uygun bir yerine dikerdi. 
 

Esma Sultan ile ilâhi güç aracılığı ile anlaşmayı düşünüyor

Samimi sıfatlardan hoşlanmayan Esma Hanım, Süreyya’nın canına okuduğu kadar İpek’i yüceltmeye devam ediyor. Yine bir ânda pancake’in dokunacağına kanaat getiren Esma Hanım; ertesi gün aile geleneklerine uygun olduğunu öngördüğü ve Süreyya ile olan savaşında nispet yaparcasına kahvaltı sofrasına pişiyi hazır bulunduruyor. Hem de akşamdan siparişli! Evinde ve sofrasında O'na karşı ne varsa Esma Hanım’ın tahammül sınırlarını epeyce zorluyor. Evin içinde Süreyya’nın sureti yetmiyormuş gibi, âniden çıkagelen Senem’le birlikte sinir katsayısı artmış durumda. Senem’in haber vermeden çıkagelmesi, Süreyya ile kapı köşelerinde fısıldaşmaları Esma Hanım’ın radarına daha fazla girmesini sağladı. 
 

Kaçmayın pişicikler... Birazdan Senem Teyze'niz sizi bir güzel ham yapacak

Esma Hanım dediğine katılıyorum. Herkes iş yaptıramaz. O da bir meziyettir. Ama iş yapmayı bilmeyen de o işi yaptıramaz. Kelime oyunlarını bir kenara bırakacak olursam; Esma Sultan’ın kolluk kuvvetleriyle birlikte Süreyya’yı ezmesi kanıma dokunuyor. Eşine, sevdiği adama, sevdiği ve değer verdiği adamın ailesine gönlünden koparak, sevgisini kattığı pancake’i yapmasındaki sakınca ne? Yapınca gururunda bir eksiklik mi olacak? Aklı sıra meseleyi "İpek’im sana söylüyorum, gelinim sen anlaya" getirdi. Bölüm gelecek İpek’in iş buyurduğu hâllerini de izleyeceğiz. İnsan olan herkes karşısındakinin niyetini elbet bir şekilde anlar. Evet, Esma Hanım herkes iş yaptıramaz. İş yapan da her istediğini eksiksiz yapamaz. Bu da işverenin niyetine bağlıdır. Ya çalışanları aşağılayarak yaptırırsın ya da iyi niyetinle istediğini söylersin. Mutlaka Boran'lardan da alçak gönüllü ev hanımı çıkmıştır. Evde herhangi bir şey yapıldığında ne Boran'ların dört yüz yıllık geçmişine leke gelir ne de yaptığı iş eline yapışır. 
 

Her kadın bir gün bu hayâli kurmuştur. Çoğuna nasip olurken Süreyya gibi boynu bükükler eksik kalır 

İlk bölümde elcağazlarıyla İpek için hazırladığı çeyizleri Süreyya’ya hibe niyetine verince ikinci kez çeyiz alışverişine çıkıldı. Tabii çeyiz alışverişi mi, çilekeşlik mi orası tartışılır. O sırada tam da Süreyya’nın duygularımıza tercüman olduğunu düşünüyorum. Süreyya haklı olarak ve öksüzlüğünün vermiş olduğu eziklikle beraber bu alışveriş merasimine çıkmak istemedi. Faruk’un ikna yöntemi ise bana baygınlık getirdi. Bir adama âşık iki kadının çekişmesi sandığımızdan da sancılı geçecek. Üstünlük kurmak isteyen bir annenin yanında öksüz Süreyya’nın kalbi çok sancılanacak.


Varlıklı ailelerin kızı da bir başka oluyor. Sahi İpek kızım, tahsilin ne üzerineydi?
 
Esma Hanım anına, şanına yaraşır düğün yapma plânları kurarken; biricik gelini İpek’inin kına gecesi vasat denilebilecek kadar kötü ve sönük geçti. Hayatının belli bir dönemini Bursa’da geçirmiş biri olarak, durumu olmayan ailelerden, en varlıklı ve geleneksel ailelere kadar yapılan nişan, kına ve düğünlere şahit oldum. Kesinlikle söylüyorum ki; İpek'in kına gecesi alelade ve özensiz bir şekilde gerçekleştirildi. Efendim, isteğimiz mütevâzı bir merasimdi. Yok, öyle şey! Madem geleneklerimiz, gösterişimiz fersah fersah uzaktan bile belli olacak şekilde hareket ediyorsunuz; o zaman her töreni usulüne göre yapacaksınız. Gelin alışverişine çıkılıyor; a’dan z’ye akla gelebilecek her detay alınıyor. Ama nedense Bursa’nın meşhur olan gelin hamamı yapılmıyor. Kaldı ki; Esma Hanım geçen bölüm kaynana hamamı bizim geleneğimizdir diye Süreyya’yı darladığı kadar, gelin hamamı yapmak için İpek’i sıkıştırmadı bile. Hattâ gelin hamamının konusu açılmadı. Esma Hanım’ın şanına yaraşacak, Bursa’nın elit hamam ve spa merkezlerinde çalgılı, çengili (geleneklere uygun) bir cemiyet düzenlemesini bekliyordum. 
 

Evi yüksek tepelere mi kuruyorduk Esma Hanım?

Fazla sezdirmemeye çalışsa da Esma Hanım’ın kına gecesinde canı oldukça sıkıldı. Hem Fikret’in kına gecesine gelmemesi hem de Süreyya’nın dizinin dibinde olmayışı Esma Hanım’ın kontrol mekanizmasını yerle bir etti. Şanına yaraşmayan bir gece tertip edildiği için de epeyce canı bu noktaya sıkıldı. Ayrıca İpek’ciğime de yakıştıramadım. Sırf Esma Anne’ciğine yaranacak diye kendi istek ve kararlarını yapmaması üzülmeme sebep oldu. Sanırım şimdiden İpek’in hesap defteri kabarmaya başladı. İstediği gelinliği seçememiş olmanın da yoksunluğu, nefret katsayısının artması sebebine bir yenisini daha ekledi. Bunun yanı sıra Dilara ve Faruk’un iş birliğinde Süreyya’nın adına düzenlediği bekârlığa veda gecesinin daha içten ve samimi olduğunu düşünüyorum. Gerçekçi duygularla, özen içinde hazırlanmış olan etkinlikler her daim bana sıcak ve samimi gelmiştir. İpek'in de aynı duyguları barındırdığına inanıyorum. Haset içerisinde Süreyya'nın bekârlığa veda gecesini izledi.
 

Biz olmak için daha ne kadar bedel ödememiz gerekiyor? 

Lunaparklar gökkuşağı gibidir. Renk renk, açıktan koyuya, gönlün hangisi olmak istiyorsa o olursun. İçindeki çocuk masumluğunu barındırdığı kadar, gecenin karası olup da tehlikeyi çağırır. Kahkahalarının içine gözyaşını akıtır. Çocuk ruhludur, fakat erken olgunlaşmak zorunda kalır. Yedi rengi birbirini tamamlar. Bir o kadar da eksik kalır. Bakarsın ki; yaşadığın ânın büyüsüne kapılmıştır. Dünyanın yedi harikası gibi gelir. Zaman geçtikçe renkler soluklaşır ve gününe doğan ışık kaybolur. Var olduğu kadar yoktur aslında. Bu hikâyenin lunaparkı da Süreyya’nın içindedir. Süreyya erken olgunlaşan, ekmeğini eline çocuk yaşta alanlardandır. Hayatını kazanmaya çalıştıkça karşısına sürekli sorunlar çıkar. Yılmaz, yıkıldığı yerden yeniden doğmuşcasına yeşerir. Yağmurda açan güneş gibidir. Bir bakmışsın ki güneş yerini tekrardan kara bulutlara bırakır. 


Koynunda nasıl bir yılan büyüttüğüne iyi bak, Kıymet Hanım. Zamanı gelince bu günleri çok arayacaksın!

İpek ile Kıymet’in anne – kız ilişkisi, Esma Hanım’ın buyrukları, Ömer’in ne zaman karşısına çıkacağını bilememesi ve Faruk. Belki de Süreyya'nın en büyük problemi Faruk’tur? Birbirlerine alışma süresinde ihtiyacı olan tek şey içindeki renklerdir. Ama karşısına çıkan her engel Süreyya’nın içindeki renklerin tek tek solmasına sebep oluyor. Süreyya da en iyi bildiği yerde, tek sığınak noktasında efkârını dağıtıyor. Lunaparklar kimsesizlerin mabedidir. Süreyya da bu mabede sığınan öksüzlerden yalnızca biridir.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER