Süreyya’nın Uludağ’a iş
seyahatine diye giderken bindiği otobüs firmasının kime ait olduğunu bilmemesi
o kadar da problem değildi. Yolculuk başladıktan kısa bir süre geçtikten sonra
öğrendi zaten. Ne kadar acelem olsa bile, bindiğim otobüs firmasının ismine
bakarak yolculuk yaparım. Sonuçta hırlısı var, kaçakçısı var. İnsanın başına ne
geleceği belli olmaz. Süreyya'nın konaktan ayrıldıktan sonra, İstanbul’a gitmek için
bindiği otobüs firmasının ismini bilmemesi imkânsız. Otobüs firmasının adını
bileceksin ki, ona göre perona gideceksin. Bursa’da hiç ulusal veya yerel
otobüs firması kalmamış gibi Faruk’unkisine bin! Üzerinde koskocaman Boran
Turizm yazıyor. Bu büyük detayı bilmeyecek kadar saf olmamalı diye düşünüyorum.
Sahneyi izleyen seyirci de uyku moduna geçmiş değil. Faruk ile Süreyya’yı barıştırabilmek
için daha gerçekçi sahne yazabilirlerdi. Yazdıkları sahne Bursa’nın dondurucu soğuğunda ekibe işkence
çektirmekten başka bir işe yaramamış.

Her ayrıntı önemlidir. Yeter ki bakmayı bil
Zeynep Günay Tan’ın bir nesne
üzerinde yola çıkarak hikâye oluşturmasını ve bunu kâğıt üzerinden senaryoya
dâhil etme özelliğini seviyorum. Bir nesne bambaşka kapıları aralayabiliyor. İki kadın arasındaki taht savaşına yarenlik edebilecek güce sahip olabilir. Ömürle ölüm ne kadar yan
yana durursa Esma ile Süreyya’nın savaşının ivmesi de bu şekilde etkilenecek. Bilenler
bilir. Bilmeyenler için de dile getirmek isterim. Tıp dünyasının simgesi
kasüdedir. Yani kanatlı asaya sarılmış iki yılan. Buradaki yılanlar yaşam ve
ölümü temsil ederken, kanatlı asa ise tez elden şifa dağıtıcılığı olarak sembol
gösterilir.
Her şifanın bir yan etkisi vardır
Esma Sultan ve Süreyya’nın savaşını
da kasüdeye benzetmekteyim. Kasüdedeki gibi Esma Hanım’ın da iki yılanı var.
Biri Süreyya, diğeri de İpek. Esma Hanım bunun Sürayya tarafından oluşturulduğunu
düşünmekte. Hâlbuki Süreyya, Esma Sultan’ın panzehiridir. Aileyi bir arada tutacak,
soyun devamını dirlikle tutacak yegâne kadındır. Yüzükteki şifa taşının işlevini
bozacak olan taraf ise İpek'tir. Bakmayın öyle isminin narin ve zarif olduğuna.
Bir ipek ne derece zor ortamlara dayanabiliyorsa, İpek de aynı şekilde duruma
çok çabuk adapte olabiliyor.
İyi bir gelin olabilirsen sen de bir gün bindallı giyebilirsin!
İpek'in, evlendiğini duyana kadar
Faruk arzusunun ne boyutta olduğunu izledik. Bindallıyı parçalayışı hâlâ
gözümün önünden gitmiyor. Nasıl Esma Hanım göründüğünden daha tehlikeliyse, İpek de
öyle. Henüz akıllarından geçen kurgular bizlere yansıtılmadı. İlk bölümde İpek
Bilgin’in oyunculuğundan “Bak böyle bir hamle yapacağım hazır ol, izleyici”
demek istediğini kestirmiştim. Nitekim de yanılmadım. Esma Sultan’ın oyununa
İpek’in de dâhil olması soru işaretlerime bir yenisi ekledi. Faruk diye yanıp
tutuşan kız, bir ânda işi Fikret’le evlenmeye döndürdü. Senaryo grubu olarak
madem böyle bir hamle yaptın, o zaman izleyiciye sebeplerinle geleceksin. Reji ekibinin
de bir şekilde senaryo grubunun eksikliklerini yama yapmaya çalışmasına izin
vermeyeceksin. Günlük yetiştirmek zorunda oldukları plânlara mı konsantre
olsunlar, yoksa senaryo grubunun ne demek istediğini çözmeye mi çalışsınlar? Hamallıktan başka ne ki?
Tehlikenin farkında mısınız?
İpek’ciğim, yavrucuğum,
kuzum… Ne eksiğin vardı annem? Baban harçlığını mı eksik etti? Annen yumuşacık,
törpülü elleriyle saçını mı okşamadı? Ne bu amaçsızlığın? Yavrum, senin işin
gücün yok mu da koca avına düştün? Kariyer hedeflerinde Boran ailesi olduğunu
anlayacak kadar aklımız var, çok şükür. Maksat Esma Hanım’ın gelini olmak mı?
Yoksa imparatorluğun başına geçmek mi? Onu kestiremiyorum. Sevmediğin bir adama gidecek kadar
gözünü kara eden ne oldu? Hayır, ailesi sevilmeyecek insan da değil. Gayet
anlayışlı ve mantıklı insanlar. Babanın prensesler gibi yaşattığı aileden geliyorsun. Annen biricik İpek’ini pamuklara sarmak istiyor. Güzel
ailenin huzurunu bozma. Babacığının yüreğine indirme.
Şoku sadece Kıymet Hanım'ı geçirdi dersiniz?
Kıymet Hanım’ın Esma Sultan
ile sıkı bir derdi var. Henüz ne olduğunu keşfedemedim. Sabırla bekliyorum! Ama kuyruk
acısı var. O kesin belli. Esma Boran’ın kudretinin gölgesinden eksik olmak
istemiyor. Esma sayesinde mütevâzı yaşam kılıfından sıyrılarak nüfuzlu hanelere
adım atabiliyor. Esma’nın İpek’i istediğini ilk belli ettiği günden bu yana
“istemem yan cebime koy” işvelerini az izlemedik. Çok değil, yakın zaman
diliminde İpek yüzünden bu hevesi kursağında kalacak. İpek’in arsız hâli hem
Esma Hanım’ı hem de Kıymet Hanım’ı pişman edecek.
Ümüğüne silah dayamakla adam olunmuyor, Fikrıtt
Fikret’in dediği gibi varsa
yoksa Esma Sultan için Faruk önemli. Diğer çocukları sırasını bekleyebilir.
Esma Boran’ı tanıtırlarken ne dediler? Boran’ların dört yüz yıllık geleneğini
dört evladı ile tek başına sürdürmeye çalışmasıydı değil mi? Evlatlarını tek bir kanat
altında tutmak istemesiydi. Annelik öyle her akşam herkesin sofrada tam olmasını
istemek değildir. Ne olursa olsun her akşam sofrada eksik olmayacaktı; ama bu
kuralı Süreyya için bozan yine Esma Hanım oldu. Bahsetmek istediğim bu değildi.
Esma Hanım’a o kadar sinirliyim ki hırsımı bir şekilde alamıyorum. Madem bir
anne olarak oğlun Fikret’in kalp yangınını biliyorsun, ne demeye İpek’i Faruk’a
yapmaya çalıştın?
Siz de bir ân karşınızda Hakan Tatlı'yı gördünüz mü?
Dur bakalım. Bak neler etçem ben sana bakışı^.^
Faruk için diğer oğullarını
yok sayıyorsan eğer benim gözümde anneliğin olmamıştır. İşte bu nedenle; Faruk, kardeşleri arasındaki horoz dövüşünü galibiyetle kazanmıştır. Annesinin desteği
olmasa Faruk’tan bir cacık olmaz. Fikret de zaman içinde tüm bu içerleyişleri
biriktirerek en sonunda patladı. İyi de oldu. En azından ben de varım dedi.
Fakat hırsı gözünü kör ettiği için karşısındakileri bir çırpıda harcayabiliyor. Kendine pusula olarak Adem (Hoş geldin Fırat Tanış! Ne iyi ettin de
katıldın aramıza. Senaryo içinde Adem’i niye geldiğini anlamasak da sefa
getirdin)’i seçmesi şimdiden birçok sorunlara gebe olacak. Fevri çıkışları,
başkaldırışları Adem’i memnun ettiği kadar Boran’ların kopmasına sebebiyet verecek.
İpek’le olan evliliğinden sonra Faruk’a karşı daha çok bilenecek ve gerçek taht
kavgası o zaman baş gösterecek.
Lütfen, evlenmeden önce kullanma kılavuzunu okuyunuz!
Evlenmeden önce annesinin
deli saçması düzenine ve aile geleneklerine başkaldıran adam nedense
Süreyya’nın Esma Hanım’ı hamamda yıkamasına evliliğin cilvesi ve büyük gelinin ilk görevi olarak bakmaya
başladı. Süreyya gibi rahatına düşkün bir kadından bir ânda ipek-saten, üzerinde
çokça dantel detayları olan rahatsız gecelikler giymesini bekliyorsun. Bir defa
Süreyya’nın kişiliğine hakarettir. Hadi bunu geçtim diyelim. Günümüzde hamamda
kaynananın yıkandığı duyulmuş şey mi? Amaç ne? "Gelini ne kadar sinirlendirirsem
kârdır" olarak mı bakıyorsun? Tebrikler Süreyya’ya! Az dirayetli kadın değilmiş.
Kaynanası o kadar laf söyledi gıkını çıkarmadı. Bunları söylememizi mi
bekliyorlar? Tüm mizansen, çekim taktiği, rejinin ve oyuncuların çabası bundan
mı kaynaklanıyor? Hohohoho! Hamama giren terler. Bu mantık ve bakış açısı
geçmiş dönemlerde kaldı. 1990 – 2000’lerin dizileri biteli çok oldu. Yenilik
sadece ekipmanları ve oyuncuları değiştirmekle olmuyor. Zihninin içindeki
güncelleyebiliyorsan o vakit taze ama güçlü kalırsın.

Tarık Akan'ın anısına...
Tüm bu yazıları yazıyorum ama
bölümü hazmettiğim için yazabiliyorum. Yazının başında bu yana dile getirdiğim
tüm nedenleri senaryonun plânlama hatası olduğunu düşünüyorum. Elime bir
karakteri savunacak pay bırakmıyorlar. Hakkında uzunca
konuşabileceğimiz o kadar güzel sahneler var ki heba oluyor. Hevesimiz
kursağımızda bırakılıyor. Buna ne oyunculuklar ne de yönetmenin anlatım dili
engel olabilir. Ellerinden geleni yapsalar ne olacak? Çıktığınız yolun zemini
ne kadar bozuksa, ileriye gidebilmeniz o kadar güçleşir. İstanbullu Gelin’in senaryosu da bu
şekilde ilerliyor.
Bölümde hakkı geçen herkesin emeğine sağlık. Tüm emeklerin boşa gitmeyeceği nice bölümlerin olması dileğimle...